Hrant Dink cinayetinde devletin suçluları gizlemek için yaptıklarını bildikten sonra Tahir
Elçi cinayetinde de suçluların gizlenmesi için her şeyin yapılabileceğine şaşmamak gerekir.
MAHİR SAYIN – Diğer yazıları …
Minarenin dibinde yüzüstü uzanmış yatan cansız bedeni gördüğümde Agos’un önünde yatan Hrant geldi birden gözümün önüne. İsimler karıştı. Sanki yaşanmış olanı bir kez daha yaşıyorduk; Her şey aynı; bir tek şey farklı: Bu kez katil sanki film çevirir gibi kameraların önünde dolanıyor.
Katil herkesin gözü önünde vuruyor ve gidiyor.
Çatışma numarası tam bir mizansen. İki gün önceki polislerin ölümünden sorumlu olarak aranan ve YDG-H’li oldukları söylenen iki genci olay yerine getiren taksinin şoförü polis! Şoför T. Elçi’nin basın açıklaması yaptığı yere 80 m. kala beklemekte olan polislere işaret verip taksiyi durduruyor ve çatışma başlıyor. Gençlerin kaçabilecekleri yön sadece “bacağından vurulmuş” Dört Ayaklı Minare’nin olduğu istikamet ve polisler yanlarına gelinceye kadar onları “vuramıyorlar” ama önlerinden geçtikten sonra T. Elçi’nin iki saniye önce sağ olduğunu gördüğümüz minareye doğru şarjörlerini boşaltıyorlar ve T. Elçi kanlar içinde yerde yatıyor; katil orada bulunan dört polisten biri.
Olay yerinde herhangi bir tedbir alınmıyor ve ertesi gün “PKK’liler saldırdığı için” savcılar inceleme yapamıyorlar. Olayın esası ise, savcılarla birlikte gelen polisler barikatların olduğu bölgeye saldırıyor ve çatışma çıkarıyorlar. Maksat delillerin tümüyle ortadan kaybolması, soruşturmanın sağlıklı olarak yapılamaması.
Hrant Dink cinayetinde devletin suçluları gizlemek için yaptıklarını bildikten sonra bütün bunların yapılabileceğine hiç şaşmamak gerekiyor.
Maşa yakalansa da yakalanmasa da onu tutan katil belli.
Topyekün savaşa doğru
RTE açık bir diktatörlüğü seçimlerden elde ettiği “meşruiyetle” kurmaya, seçimle gelip, seçimle gitmemeye kararlı. Şiddet yoluyla kazanmayı hesapladığı 7 Haziran seçimleri istediği sonuçları vermeyince, “bu sayılmaz!” deyip şiddet dozunu daha da yükselterek 1 Kasım seçimlerinde amacına yaklaştı. Anayasa’yı ihlal edip fiilen uyguladığı başkanlık sistemini yasallaştırmak için eksik kalanları toparlamak ve kimsenin itirazına imkan vermeyecek bir şiddet ortamı içinde açık diktatörlüğe geçmek için akla hayale gelmeyecek oyunlar çevirmeye devam ediyor.
Antakya’nın güneyindeki haydutlarını korumak, Azez-Cerablus hattından Halep’e kadar olan işbirlikçilerine ikmal sağlamaya devam edebilmek, ABD’nin Viyana görüşmelerinde Rusya ve İran’a karşı elini rahatlatmak ve Türkiye’yi milli hezeyana boğmak için Rus uçağını düşürmeye kalkabileceğini pek kimse aklına getirmiyordu.
Rusya’nın Suriye’ye müdahalesi bölgesel konjonktürde tam anlamıyla bir değişim ve bunun doğal sonucu olarak da bölgesel hegemonya hesaplarıyla TC’nin Suriye ve Kürtler üzerine oynadığı oyunlarının tam anlamıyla iflası anlamına gelmişti. Viyana görüşmeleri ise bu politikanın tabutuna çakılan son çivi oldu.
Ne var ki, RTE hala TC devletinin dümenini elinde tutuyor ve buradan aldığı gücü “benden sonrası tufan” mantığıyla sonuna kadar kullanmaktan imtina etmiyor. Organize ettiği çetelerle Suriyeli göçmenleri ölüm yolculuklarına çıkarıp Avrupa üzerine salarak AB’nin desteğini sağlıyor ve Rusya ile olan gerginliği de NATO’ya sığınmanın ve Batı karşısında yarattığı güvenilmezlik engellerinin ortadan kaldırılmasının aracı yapıyor. Böylece Batı’dan gelen saldırıları durdurup içerde istediği adımları atacak zamanı kazanmış oldu. RTE yüzde 49,5 oy almasına karşın aslında bıçağın sırtında yürüdüğünü çok iyi biliyor ve onun için de olağanüstü koşullar yaratarak milli davalar arkasında varlığını korumaya almaya çalışıyor.
Bunun için büyük kısmını sindirdiği medyanın tümünü susturmak üzere, uluslararası illegal silah ticaretinin MİT aracılığıyla yapıldığını ortaya koyan Cumhuriyet yazarlarını, gerçeği araştırmayı casusluk olarak ilan edip tutuklatıyor; ve nefes almaya fırsat vermeden Kürdistan’daki savaşı yoğunlaştırıp, ‘90’lı yılların faili devlet olan seri cinayetler safhasının açılışını da T. Elçi cinayetini en pervasız bir biçimde işleyerek yapıyor. Roboski’yi, Reyhanlı’yı, Suruç’u, Şırnak’ı, Yüksekova’yı, Lice’yi, Silvan’ı, Ankara’yı kana bulayan RTE’nin artık iktidar uğruna yapmayacağı hiçbir şey yoktur.
Uçurumdan önceki son işaret
T. Elçi’nin katli artık uçurumdan önceki son işaret direğini oluşturmaktadır. Bölgenin tansiyonunun iyice yükseldiği, Rusya’nın RTE ve avanesinin terör örgütlerine nasıl destek verip menfaat sağladığının belgelerini ortaya saçması sonucu iplerin sonuna kadar gerildiği, RTE’nin sığındığı NATO’ya rağmen Rojava’da hala kanlı oyunlar peşinde olduğu şu momentte RTE esasında bütün ittifaklarını tüketmiş ve elde tuttuğu devlet gücüyle ayakta kalmaya çalışmaktadır. Ama yaptıklarının günbegün ortaya çıkmasıyla da belli bir sermaye kesiminin egemenliğini sağlama almak isterken devlet yapısının en zayıf noktasını da oluşturmuş bulunmaktadır.
Bugün Batıdan lehine esiyor görünen rüzgarlar da kısa sürede kesilecek ve en zayıf konumuna sürüklenecektir. Bu zayıf noktaya vurup gediği büyütmek için tüm demokrasi güçlerinin bir araya gelmesi ve RTE’yi alaşağı etmeye çalışmak başka her şeyden önemli bir hale gelmiştir.