Ahmet Saymadi yazdı: Katliamın sorumlusu AKP! Birilerini suçlamak yerine, topluca nasıl harekete geçilir onun yollarına bakmak gerekiyor. Olan biten üzerinden Gezi’ye katılan ve bugün ise ne yapacağını şaşırmış halde olan insanlara kabahat yüklemenin ya da her fırsatta onları suçlamanın bir manası yok.
7 Haziran’da AKP’nin tek başına iktidar olamamasının ardından açıktan devreye sokulan savaş konsepti bugün itibariyle başka bir aşamaya taşındı: Sur, Cizre, Silopi…
Dün geceden beri Sur’da çatışmaların boyutu daha da şiddetlendi. Cizre ve Silopi’de öğretmenler memleketlerine gönderildi. Velilerden de çocuklarını okula göndermemeleri ve hatta ilçeyi terk etmeleri istendi. Sağlık bakanlığı doktorlara ve acil servis ünitelerine, nöbetlerin 24 saatten bir haftaya çıkarıldığını iletti. Üç ilçeye de batıdaki illerden asker ve polis sevkiyatı yapıldı. Bugün Diyarbakır’da ve başka yerlerde büyük protestolar yapılacağına dair duyurular var. Diyarbakır Valiliği ise bugün ilde yapılacak eylemlerin kanunsuz olduğunu ve ‘müdahale edileceğini’ belirtti. Devlet açıkça katliam hazırlığı yapıyor. İlk olarak devlet memurlarını geri çekiyorlar ve çatışmanın sürdüğü mahalleleri insansızlaştırıyorlar. Ardından bu mahallelere zaten zor giden kamu hizmetlerini durduracak, elektrik-su-telefon-internet hatlarını kesecekler. Ardından bu mahallelerdeki ablukayı sıkılaştıracaklar, sonra ise katliam…
Yaşanan savaşın boyutları ise TİHV’in hazırladığı bir raporla daha net ortaya çıktı. Sokağa çıkma yasaklarıyla ilgili yayınlanan raporda 16 Ağustos – 11 Aralık arasında, 17 ilçede 52 kez süresiz ve gün boyu sokağa çıkma yasakları ilan edildiği belirtildi. Sokağa çıkma yasağı uygulanan yerler ve boyutları kısaca şöyle; Lice – 7 kez, Silvan – 6 kez , Sur – 6 kez, Bismil – 4 kez, Hani – 4 kez, Dicle – 1 kez, Hazro – 2 kez, Nusaybin – 5 kez, Dargeçit – 2 kez, Derik – 2 kez, Cizre – 4 kez, Silopi – 1 kez, Yüksekova – 4 kez, Varto ilçesinde 1 kez. Birer kere ve çok kısa süreli sokağa çıkma yasağı uygulanan Sason, Arıcak ve Diyarbakır merkez ilçe Yenişehir sayılamazsa sokağa çıkma yasaklarının bu 14 ilçede yoğunlaştığı görülüyor.
Sokağa çıkma yasağı uygulanan ilçelerde önceki tarihlerde DBP’li yöneticiler tarafından öz yönetim ilanları yapıldı. İlçedeki bazı mahallelerin girişlerine bu mahallelerde örgütlü olan YDG-H’li gençler tarafından hendekler kazıldı, barikatlar kuruldu, YDG-H’li silahlı militanlar tarafından mahallelere polisin-askerin girişi engellendi. AKP ise, bu hendekleri, barikatları, silahlı gençleri gerekçe göstererek uyguladığı her türlü şiddete ve zulme dayanak sağlamaya, buradan meşruiyet üretmeye çalışıyor.
Ancak şiddetin kaynağı belli iken, gereksiz bir tartışma içerisine çekiliyoruz. Katliamın sorumlusu açık: AKP! Uygulanan şiddet AKP’nin dış politikadaki başarısızlıklarını örtme, Rojava devrimini boğma, Erdoğan’ın başkanlığına giden yolda taş döşeme niteliği taşıyor.
Katliamın sorumlusu sanki; ‘‘Gezi’de 3 ağaç için direnip bugün sessiz kalanlar’’, direnişçilere kalkan olmayıp evlerini terk edenler, rahatının bozulmasını istemeyenler, okullarını bırakıp giden öğretmenler… "Bu olay Beyoğlu’nda yaşansa böyle mi olurdu?" , "Bu insanlar İstanbul’da öldürülse ne yapardınız?" gibi cümleler yazılıyor. Birileri, birilerini sadece kendi sorunuyla ilgilenmekle ve bir diğerinin sorununu görmemekle itham ediyor.
Bu tespitte birkaç hata var.
Birincisi 5 milyon insanın oyunu alan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklanmasına dair, ‘‘Türkiye toplumu reflekssiz hale getirildi. Aslında bu büyük bir infialin gerekçesidir, ancak ortaya çıkmıyor. Bu normal bir durum değil. Aslında toplumda tepki ve öfke var. Bunu örgütlemeye, bilinçli bir siyasi hamleye dönüştürme konusunda muhalefet yetersiz kalıyor. Biz de dahil olmak üzere.’’ Demirtaş’ın dediği gibi siyasi partiler halkın tepkisini örgütlemekte yetersiz kaldı. HDP Eşbaşkanı Figen Yüksekdağ ise, "Hendekler biçiminde bir mücadele yönteminin uygulanmasını bizler de onaylamıyoruz. Ama hendek denilen şey bir sonuçtur sadece’’ dedi. Hasılı sol siyaset bir tıkanıklık içerisinde.
İkincisi, Diyarbakır, Suruç ve Ankara’daki patlamalar, birçok eyleme polisin çok sert saldırması, 1 Kasım seçim sonuçları ve AKP’nin sokakta uygulayacağı şiddetin bilinmemesi, tutuklamalardaki, gözaltılardaki ve davalardaki artış sayısı insanlarda bir geri çeklime, bir tedirginlik yarattı.
Üçüncüsü, insanlar artık bir şeye imza vermenin, bir olayı Facebook’ta paylaşmanın, bir olaya dair twit atmanın fayda getirmeyeceğini düşünüyor. Bir şeyleri değiştirememiş olmanın yılgınlığı, ağırlığı var. Neredeyse elinde silah olmayan herkesin kendisini çaresiz hissettiği, bir şey yapamayacağını, bir şey değiştiremeyeceğini düşündüğü bir dönemdeyiz. Çünkü mücadele eden taraflar silahlı ve esas belirleyici onlar.
Dördüncüsü 7 Haziran öncesinde HDP’nin estirdiği barış havasının henüz değişmemiş olması. İnsanlar hala tam anlamıyla meseleyi kavramış değil, toplumun bir kısmında şaşkınlık ve akıllarında ‘Nereden geldik buraya?’ sorusu var.
İstanbul’da son aylarda Dilek Doğan Sarıyer’deki evinde, Günay Özarslan Bağcılar’daki evinde, Dilan Kortak Sancaktepe’deki evinde polis tarafından öldürüldü. Gerçek anlamda bir tepki oluşmadı. Direnişin olmadığı Kürt illerinde ve ilçelerinde de bir sessizlik var. Van, Batman, Urfa, Bitlis, Ağrı genel bir sessizlik içerisinde. Kürt hareketinin güçlü olduğu bazı önemli ilçelerde bile sessizlik hakim ya da cılız bir tepki var. Mesele Kürt olmayanların tepkisizliği de değil. İstanbul’da, Adana’da, İzmir’de, Mersin’de milyonlarca Kürt var. Sessizliğin sebebi olay yerinin Diyarbakır, Cizre veya Silopi olması değil. Toplumda genel bir tepkisizlik var.
Birilerini suçlamak yerine, topluca nasıl harekete geçilir onun yollarına bakmak gerekiyor. Olan biten üzerinden Gezi’ye katılan ve bugün ise ne yapacağını şaşırmış halde olan insanlara kabahat yüklemenin ya da her fırsatta onları suçlamanın bir manası yok. Bir arkadaşımın yazdığı cümle şöyleydi; "Ahvalimiz ortada. Sadeleşirsek anlayacağız. Hepimiz aynı yerdeyiz."
Gezi Direnişi planlanan veya ölçülebilen bir şey değildi. AKP’nin 11 yıllık uygulamaları toplumun hafızasında birikti. Sol böyle bir isyanı yıllardır görmemişti. Bundan sonra ortaya çıkacak tepki de öyle olacaktır.
Evet bir sessizlik ve korku hakim.. Ama bu katliamı durdurmalıyız! Silahsız ve silahlı isyan arasında bağlar kurmalıyız. Elbet ‘‘boşuna çekilmiyor bunca acılar!