İrfan Dayıoğlu yazdı: 1 Kasım’ı Nasıl Anlamalıyız?
İrfan Dayıoğlu
Bu seçimlerin görünen galibi MHP sayesinde AKP olmuştur. AKP 7 Haziran seçimlerinden ders çıkardı deniyor. Çıkardığı ders, Kürdistanda savaşı başlatmak, yüzlerce sivilin ölmesine yol açmak ve bu yolla bir korku ortamı yaratarak tek başına iktidar olmaktır. Ancak sayısal olarak iktidar olmak her zaman süreci sonuna kadar götürmek anlamına gelmiyor. Ancak AKP umarız bir güç zehirlenmesi yaşamaz ve halkın verdiği desteğin ne anlama geldiğini iyi tahlil eder. Savaşı tırmandıracak bir AKP’nin 4 yıllık iktidarını sonuna götürebileceği şüphelidir.
Daha önce de dile getirmiştim. AKP 7 Haziran ile birlikte artık bu ülkeyi tek başına sorunsuz yönetemez. Seçimleri kazansa bile, kamplara böldüğü ülkede rahat bir iktidar yürütemez. Ekonomik olarak ta, dış politika hatalarından dolayı da iktidarını sert bir tutumla sürdüremez. Eğer bunları görmez ve yeniden istediğimizi yaparız tutumunda ısrar ederse, bu iktidarın uzun ömürlü olmaması bir yana, Türkiye’yi ve demokrasi güçlerini çok zor günler bekliyor. İktidarın Bomba, terör ve kan siyaseti devam ederse, ülkede can güvenliği iyice ortadan kalkar. Eğer AKP iktidarı hile ve hurdayla, korkuyla kazandığı seçimleri bir güç zehirlenmesi olarak algılayıp saldırgan politikasına devam ederse, tüm demokratik kazanımlar da askıya alınır. Faili belli olaylar artar.
Bu durumda Kürt Hareketi de savaşı başlatmak zorunda kalır. Meşru savunma zeminindeki mücadelesine aktif savunmaya çevirerek, özelde Türkiye sınırları içindeki kazanımlarını ve genelde ise tüm parçalardaki kürt halkının kazanımlarını korumak için elinden geleni yapmak için savaşı tırmandırmak zorunda kalır. Bizim yaptığımız bir durum belirlemesidir. Nitekim AKP aklıselim davranmayacağını, seçim sonrası yaptığı çeşitli açıklamalarla belli etmeye başlamıştır. Seçimler öncesindeki uygulamaları devam ettirerek, önce kamu güvenliğini sağlayacakmış, yani PKK güçlerini bitirecek anlayın siz bunu. Sonra da eğer paşa gönülleri isterse “Çözüm Paketini” derin dondurucudan çıkaracakmış. Bütün bunların ne anlama geldiğini okuyucu her halde değerlendirebilecek kapasitededir.
Seçimden hemen sonra ortalığı sayısız seçim değerlendirmesi kaplamış bulunmaktadır. Bir kısmı halkın aptallığına vurgu yaparak, kimisi AKP’nin olanak tanımamasından, saldırganlığından dem vurarak analizler yaparak kendi başarısızlıklarını örtmeye çalışıyor. Eğer AKP bize düşmansa o zaten bu oyunları oynayacaktır. Bundan şikayet etmek saçmalıktır. Bu bize sistemin iki yüzlülüğünü gösterir, ancak gücümüzün azalmasını izah etmez.
Yukarda saydığımız gerekçelere ve AKP’nin saldırgan politikasına, HDP’nin önünün kesilerek seçim çalışması yapamaz hale getirilmesine bakarak diyebiliriz ki, HDP açısından ortaya çıkan sonuç ne bir hezimettir. Ne de zaferdir. Evet doğrudur, HDP doğru dürüst bir seçim çalışması yürütememiştir. Büyük baskılara, kıyımlara, katliamlara ve gözaltılara maruz kalmıştır. Ancak her durumda bir milyona yakın oyu kaybetmesi üzerinde titizlikle durulup analiz edilmeye değerdir her halde. HDP ve tüm demokrasi güçleri bir rehavete kapıldılar mı? Bunu bilemem ama herkes en az 7 Haziran sonuçlarının altına düşülmeyeceğini düşünüyordu.
Nitekim HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen “özeleştiri” yaparak “Siyasette rakibinizin gücü sizin zaaf ve zayıflığınızın mazareti olamaz. Yeniden yapılanma çalışmalarına başlamalıyız” demiş ve seçimlerde hile yapıldığı, oyların çalındığı iddialarıyla ilgili de şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Hırsız dediğiniz muhatabın oy çaldığından dem vurmak boş iş. Para da çalar oy da. Tedbirini alamamışsan şikayet etmek tek başına yetmez. Barış için siyaset yapanlar koltuk ve kasa için siyaset yapanlardan daha çok çalışmak, daha disiplinli olmak, işini daha iyi yapmak zorunda.”
Bir başka önemli değerlendirmeyi de, bölgeyi ve Kürt siyasetini yakından takip eden Mardin Artuklu Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Cuma Çiçek yaptı.
Çiçek 1 Kasım seçimlerini değerlendirirken “7 Haziran’a oranla başarısız olunduğu açık, 1 milyona yakın oy kaybı var. Bunu HDP’nin reel gücünün ortaya çıkışı olarak okuyabiliriz. Çünkü aslında 90’larda HEP’in kuruluşundan bugüne kadar legal Kürt hareketi yüzde 5-6 bandını bir türlü geçememişti. Son birkaç yılda çok hızlı bir yükseliş yaşadı. Bu aslında belli bir ölçüde “emanet oyları” barındırıyordu. Bu seçimde ortaya çıkan yüzde 10.7’nin daha reel güç olduğunu düşünüyorum. HDP’nin daha konsolide olmuş seçmen oranının bu olduğunu düşünüyorum. Gidenler, emanet oylardı. Bu durumda HDP’nin yüzde 10,7’yi tutturması bir yönüyle başarı. “ dedi.
Çiçek değerlendirmesinin devamında, bir yönüyle de konjonktürel durumlar, yani Selahattin Demirtaş’ın performansı, medya desteği gibi durumlar olmasa da, Kürt siyasetinin Ortadoğu’daki yükselişinin tekabül ettiği oy oranı yüzde 10-11 arası. Bu açıdan bakarsak bu bir başarısızlık değil, bir başarı. Seçim başarısından ziyade Kürt hareketinin büyüdüğünü gösteren bir başarı. 7 Haziran’daki geçici bir hava değilmiş. Onu gördük diyerek ardından bütün oy kaybına rağmen , HDP’nin halen 20 Kürt ilinde ciddi bir siyasi güç, 12 ilinde ise birinci parti olduğuna vurgu yaparak, HDP’den kaçan oyların entegre olan Kürtlerin oyları olduğunu belirtiyor.
Cuma çiçek’in en çarpıcı değerlendirmesi ise şu sözlerinde açıkça görülebiliyor. “AKP’nin yüzde 49 aldığı bir seçimin HDP tarafından bakarak yapılacak ilk okuması şu olur: Kürt siyaseti daha da özerkleşecek. Ortadoğu’daki çatışmalarını da düşündüğümüzde Kürt siyaseti istemese de Kürt bölgesine dönecek ve Kürt meselesine odaklanacak. Ama bu özerkleşme süreci bir çatışma üzerinden mi yoksa bir uzlaşı üzerinden mi devam edeceği, iki tarafın tercihine kalmış durumda. “
AKP daha 7 Haziran seçimlerinden önce çözüm sürecini “buzdolabına” kaldırarak, 28 Şubat mutakabatını unutarak Kürt hareketine karşı savaşı başlatmıştı. 7 Hazıran sonrası ise savaşın daha da tırmandırılması ve doğrudan halka yönelik bir iç savaş görünümü almasıdır. Bundan dolayı korku imparatorluğu ile seçimleri kazandı deniliyor.
Doğrudan Kürt halkını hedef alarak bir savaş yürüten Erdoğan ve ekibinin artık gelinen süreçte aldığı oy oranı ne olursa olsun, bu bölücü, ötekileştirici, halkları düşmanlaştırıcı tutumunu sürdürdüğü müddetçe iktidarda rahat ve uzun süre kalması olanaklı değildir. Çünkü Erdoğan 7 Haziran sonrası uyguladığı savaşçı, baskıcı politikasıyla, sırf MHP oylarını alabilmek için bir çok Kürt ilçesinde hiç oy almamayı göze almış, yüzlerce sivili öldürmekten çekinmemiştir. Nitekim TC ordusunun ve polisinin terör estirdiği, katliam yaptığı tüm Kürdistan ilçeleri oylarını her şeye karşın tulum olarak HDP’ye vermişlerdir. Bu da yetmezmiş gibi AKP tekeline alınmış geçici seçim hükümeti eliyle bile , sınır ötesinde de Rojava bölgesinde Kürtlerin kazanımlarına saldırarak halklar arasına büyük bir düşmanlık tohumu ekmekten çekinmemiştir.
Muhalefet partileri 7 Haziran sonrasında ortaya çıkan tabloyu doğru değerlendirememiş, ellerine geçen tarihsel fırsatı kullanamamışlardır. Eğer yüzde 60 çoğunluğu sahip muhalefet en azından muhalefetin desteklediği bir Meclis Başkanı seçebilmiş olsaydı. Meclisi devamlı açık tutarak, yolsuzluk dosyalarını yeniden açabilseydi. Adı bir çok dolaydırıcılık ve yolsuzluğa bulaşmış vekillerin dokunulmazlığını kaldırarak veya vekil olmadıkları için dokunulmazlıkları kalkmış olanları mehkemelere sevk edebilseydi bugün AKP tek başına iktidar olamazdı.
Yukarda söylediğimiz tutumu almayan parti ise MHP olmuş, her şeye hayır diyerek bir daha geri gelmemecesine iktidar umutlarını yitirmiş AKP’ye, bir kez daha hem de tarihindeki en yüksek oyu aldırarak iktidarı altın tepside sunmuştur. Bu anlamda aslında Bahçeli adeta AKP’nin üst aklı gibi hareket etmiş ve Kürt düşmanlığı paranoyasından, ırkçılıktan, tekçilikten kurtulamadığından dolayı kendi sözde devletinin bekası için, başında bulunduğu partiyi harcamayı da göze almıştır.
Nitekim böyle bir sonuçla siyasi ahlak sahibi olan bir lider ve ekibinin partinin başında kalmaması gerekirken, Bahçeli pişkin bir biçimde tüm MHP yönetiminin görevinin başında olduğunu belirtmiş ve istifa etmek isteyenlere de çağrı yaparak görevlerine devam etmesini söylemiştir.
İşte HDP açısından durumu değerlendirirken bütün siyasi haritayı göz önüne getirerek izahat yapmak durumundayız. HDP’ye Kürt dindar kesimleri tarafından verilen desteğin bir kısmının geri gittiği görülmektedir. Bunun nedenleri tartışılarak yeni politikalar üretmek zorundayız. Yine Aleviler her ne kadar HDP’ye yönelmişlerse de , hala büyük bir kesimi çeşitli nedenlerden dolayı CHP’yi ve hatta bir kesimi de AKP’yi desteklemektedirler. Yani HDP artık seçimlerdeki oy kaybının gerçek nedenlerini arayıp bulmalı ve gelecek seçimlere şimdiden örgütlenmesini reorganizasyondan geçirerek başlamalıdır.
Kendi durumumuzu salt düşmanın zalimliğini, insanlık dışı davranışını, ırkçılığını, saldırganlığını gerekçe göstererek açıklamak bizi yanılgılara götürür. Elbette düşmanın bu pervasız tutumu bizim istenen düzey ve yeterlilikte çalışma yapmamızın önünde engel olmuştur. Ancak bizim bu durumu önceden görerek ona göre tutum belirlememiz gerekmez mi? Bizce bazı tedbirler alınabilirdi. Fakat eleştirilerimiz saklı kalmak kaydıyla şimdi ileriye bakmanın zamanıdır.
Elbette 7 Haziran sonrası iç savaş çıkarma tehdidiyle kürt halkına, sosyalistlere, devrimci-demokratik güçlere karşı sürdürülen savaş politikasını esas amacı HDP’yi baraj altına itmekti. Ancak Saray ve AKP devleti bunu başaramamıştır. HDP ve bileşenlerine yönelik tüm tutuklamalara, saldırılara ve katliamlara rağmen HDP barajı aşarak yine de Saraydakinin başkanlık hayallerinin gerçekleşmesine engel olmayı başarmıştır.
Her şeye 7 Haziran sonrası iç savaş çıkartma tehdidiyle Kürt halkına, sosyalistlere karşı yürütülen savaş politikası HDP’yi baraj altında bırakmayı hedeflemiştir. Ancak Saray-AKP bunu başaramamıştır. Katliamlara, seçim çalışmalarının engellenmesine, tutuklamalara, yalan ve manipülasyonlara rağmen HDP barajı geçmeyi başarabilmiştir.karşın patenti Çetin Altana ait, sıkça söylenen bir deyimle bitirelim “Enseyi Karartmayalım”. HDP bugün barajı aşarak ve mecliste üçüncü parti olarak siyasetin belirleyicilerinden biri olmaya hak kazanmış büyük bir hareket olduğunu ve gelip geçici olmadığını ispatlamıştır. Yılmak yok yola devam diyelim….
Rojava Kürtlerine düşmanca tavırlara girdi, top atışları ile taciz etti. Kürt Halkı'nın samimi kardeşlik ve bir arada yaşama duygularını alabildiğine istismar etti. İçte ve dışta kolay kolay yok edilemeyecek düşmanlıklar yarattı. Bütün bunları tek başına iktidar olmakla çözme, üstesinden gelme şansı hiç ama hiç yoktur. Öyle ki ne komşu ülkelerle, ne ülke içindeki farklılaştırdıkları toplum kesimleri ile hiç “öpecek yüz” bırakmadılar. Bir parti, hatta bir kişi tarafından yaratılmış olan bu kadar sorunları aynı partinin tek başına çözmesi olanaksızdır. Bu sorunlar hiç olmazsa toplumun yüzde altmışını temsil eden partilerin oluşturacağı bir koalisyon tarafından çözülebilecek cinsten sorunlardır. Rojava Kürtlerine düşmanca tavırlara girdi, top atışları ile taciz etti. Kürt Halkı'nın samimi kardeşlik ve bir arada yaşama duygularını alabildiğine istismar etti. İçte ve dışta kolay kolay yok edilemeyecek düşmanlıklar yarattı. Bütün bunları tek başına iktidar olmakla çözme, üstesinden gelme şansı hiç ama hiç yoktur. Öyle ki ne komşu ülkelerle, ne ülke içindeki farklılaştırdıkları toplum kesimleri ile hiç “öpecek yüz” bırakmadılar. Bir parti, hatta bir kişi tarafından yaratılmış olan bu kadar sorunları aynı partinin tek başına çözmesi olanaksızdır. Bu sorunlar hiç olmazsa toplumun yüzde altmışını temsil eden partilerin oluşturacağı bir koalisyon tarafından çözülebilecek cinsten sorunlardır.