Endonezya yanıyor, dünya umursamıyor – Çeviri
George Monbiot
Çeviri: Taylan Durmuş
Siyasihaber / Yeryüzünün geniş bir alanı yanıyor. Yok olma tehdidi altındaki türler doğal yaşam alanlarından uzaklaştırılıyor. İnsanlığa ve doğaya karşı işlenen bir suçtan söz ediyoruz.
Ekolojik bir felaket oluştuğunda büyük medyanın buna nasıl yaklaşacağını her zaman merak etmişimdir. Haber programlarının, özet ve sansasyonel raporlar üretirken, felaketin neden meydana geldiğini veya nasıl durdurulabileceğini açıklama konularında nasıl başarısız kaldıklarını gözümde canlandırıyorum. Haberin devamında, spor haberlerine geçmeden önce, finans muhabirlerine felaketin borsalardaki hisse senetlerinin fiyatlarını nasıl etkilediğini sorarlar.
Sizin de muhtemelen fark etmiş olduğunuz gibi, çalıştığım endüstriye karşı ciddi bir inancım yok. Buna rağmen bu denli bir felaketi görmezden gelmelerini de beklemiyordum.
Yeryüzünün çok genişçe bir alanı yanıyor. Cehennemi nasıl hayal ediyorsanız, sanki durum ona benziyor. Gökyüzü koyu sarıya döndü, bazı şehirlerde görüş alanı 30 metreye kadar düştü. Çocuklar savaş gemileri ile tahliye edilmeye hazırlanıyorlar, hali hazırda bazıları nefessizlikten öldüler. Diğer canlı türleri daha önce görülmemiş bir oranda yanıp kül oluyorlar. 21. Yüzyılın şu ana kadar ki en büyük çevre felaketinin yaşandığı neredeyse kesin.
Ya medya ne yapıyor? Onlar, Cambridge düşesinin James Bond filminin galasına giydiği elbiseyi, Donald Trump’un o günkü aptallığını ve Dancing with the Stars programının Cadılar Bayramı bölümünden kimin elendiğini konuşuyorlar. Dünyanın çoğunda haberleri domine eden haftanın tartışma konusu ne acaba? Sosisler. Gerçekten sağlığınıza çok mu zararlılar?
Benim tartıştığım ise başka bir ölçekte barbekü. Devasa büyüklükte bir yangın Endonezya’nın 5.000 km uzunluğunda bir alanını kapsamış durumda. Herhangi bir nesnel değerlendirme altında, bu durum kesinlikle bugünlerde meydana gelen her şeyden çok daha önemli bir durum olarak değerlendirilir. Ve bu felaket, yazıları bir gazetenin orta sayfasında yer alan bir köşe yazarı tarafından ortaya çıkartılmamalıdır. Bu herkesin manşetinde olmalıdır. Bu cehennemin boyutunu anlatmak çok zor, ama yardımcı olabilecek bir kıyaslama mevcut: Şu an bu yangın ABD ekonomisinin ürettiğinden çok daha fazla karbon dioksit üretiyor. Ve son üç haftadır bu yangınlar Almanya’nın yıllık emisyonundan çok daha fazla karbondioksiti atmosfere saldı.
Ama bu da durumu tam açıklamıyor. Bu felaket sadece milyonda parçalar ile ölçülemez. Yangınlar, IŞİD tarafından yok edilen arkeolojik kalıntılar kadar değerli ve yeri doldurulamaz hazineleri yok ediyor. Orangutanlar, bulutlu leoparlar, güneş ayıları, şebekler, Sumatra gergedanı ve Sumatra kaplanı, bunlar alevler nedeniyle yaşam alanlarının çoğundan uzaklaşmak zorunda kalan türlerden sadece bazıları. Ama binlerce, belki de milyonlarca ve fazlası var.
Yanan eyaletlerden biri de, 1963 yılından bu yana Endonezya tarafından yasa dışı olarak işgal edilmiş olan Batı Papua. 24 yaşındayken, bu felakete yol açan bazı etkenleri araştırmak için, orada altı ay kalmıştım. O zaman da burası, her bataklık ve bataklık vadisinde bulunan zengin endemik türleri ile bir harikalar diyarıydı. Kim bilir bunların ne kadarı geçtiğimiz haftalarda yok oldu? Şimdi kül olduğunu bildiğim yerlerin fotoğraflarına bakarak gözyaşlarına boğuluyorum.
Sera gazı emisyonları da bu toprakların insanlarına vurulan darbeyi ölçemede yeterli olamaz. 1997 senesindeki büyük yangından sonra, hava kirliğinden dolayı Endonezya’da 15.000 civarında 3 yaş altı çocuk yok olmuştu. Bu kez, öyle gözüküyor ki durum daha da kötü. Ülke çapında dağıtılan ameliyat maskeleri, güneşsiz bir dumanlı-sis altında yaşayanları korumak için neredeyse hiçbir işe yaramayacak. Kalimantan (Endonezya Borneo’su) parlamentosunun üyeleri oturumlar sırasında yüz maskeleri takmak zorunda kaldılar. Meclis salonu o kadar sisli ki parlamenterler birbirilerini tanımakta güçlük çekiyorlardır.
Yanan sadece ağaçlar değil, toprağın kendisi aynı zamanda. Ormanın çoğu yer tezeğinden oluşan kubbelerin üzerine kurulu. Yangınlar toprağa girince, metan, karbon monoksit, ozon ve amonyum siyenit gibi egzotik gaz bulutları salarak, haftalarca, bazen aylarca içten içe sürüyor. Dumanlar yüzlerce millik bir alanı kaplıyor ve bu durum komşu ülkelerde diplomatik gerilimlere neden oluyor.
Bu felaket neden yaşanıyor? Çünkü Endonezya’nın ormanları onlarca yıldır kereste ve büyük çiftçilik (plantasyon) işiyle uğraşan şirketler tarafından parçalara ayrılmış. Sudan arındırıp kurutmak için yer tezeğinin içinden kanallar açılmış. Plantasyon firmaları hamur odunu, kereste ve hurma yağı mono kültürleri ekmek için ormandan geriye kalanları yok ediyorlar. Onlara göre, araziyi temizlemenin en kolay yolu onu yakmak. Bu da her sene felaketlere yol açıyor. Ama bu sene olduğu gibi bir uç noktadaki El Nino yılında, çevre felaketinin oluşması için her şey fazlasıyla mevcut.
Devlet Başkanı Joko Widodo bir demokrat ya da öyle görünmek istiyor ama faşizmin ve yolsuzluğun serpildiği bir ulusu da bizzat kendisi yönetiyor. Joshua Oppenheimer’in “The Act of Killing” belgeselinde anlattığı gibi, Suharto’nun 1960’lardaki uyguladığı devlet terörü sırasında milyonlarca insanın öldürülmesini gerçekleştirmiş olan ölüm timlerinin liderleri, Batının da onayı ile bugüne kadar yasa dışı orman kesimi gibi organize suçlar işleyerek zenginleştiler, güçlendiler.
Bunlar, üç milyon üyesi olan “Pancasile Gençliği” adında paramiliter bir organizasyon tarafından destekleniyor. Turuncu kamuflajları, bordo bereleri, duygusal toplantılar ve dokunaklı müzikleri ile JG Ballard tarafından hayal edilen faşist bir milis grubuna benziyorlar. Geçmişte yaşananlarla ilgili olarak gerçekler açığa çıkartılmadı ve bir barış ya da uzlaştırma da gerçekleşmedi. Kitle katliamı yapan katiller hala kahraman muamelesi görüyorlar ve televizyon ekranlarında boy göstererek ağırlanıyorlar. Bazı yerlerde, özellikle Batı Papua’da, siyasal cinayetler hala devam ediyor.
İnsanlığa karşı suç işleyenler doğaya karşı suç işlemekte de tereddüt etmiyorlar. Her ne kadar Joko Widodo yangınları sonlandırmak istiyor gibi gözükse de, bu yeterli olmuyor.
Çünkü uygulanan devlet politikaları çelişkilerle dolu. Bunların arasında yeni yangınları neredeyse kaçınılmaz hale getirecek olan hurma yağı üretimi için yeni teşvikler gibi teşvikler var. Kıyımla ilgili olarak halk tarafından bilgilendirilen bazı büyük çiftlikler, yağmur ormanı kıyımlarına son vereceklerinin sözünü verdiler. Ancak Hükümet yetkilileri, böyle kısıtlamaların ülkenin kalkınmasını engelleyeceğini belirterek bu açıklamalara şiddetli bir şekilde karşı çıktılar. Hâlihazırda yaklaşık 30 milyar dolarlık bir zarara neden olan bu duman demek ki kalkınma belirtisiymiş!
Bizim elimiz zayıf, ancak yapabileceğimiz bazı şeyler var. Hurma yağı kullanan bazı firmalar tedarik zincirlerini reforme etmek için gözle görülür çaba gösterdiler, ancak diğerleri daha yavaş ve daha şeffaf olmayan bir şekilde hareket ediyorlar. Starbucks, Pepsi Co ve Kraft Heinz bunlara örnek oluşturuyor. Sonuçları görmeden bunların ürünlerini almayın!
Pazartesi günü, Widodo, Washington’da Barack Obama ile görüştü. Resmi açıklamaya göre “ Obama, Başkan Widodo’nun orman yangınlarını önlemek ve bu yangınlarla mücadele etmek için yaptığı en son politik manevraları memnuniyetle karşıladı”. İki liderin görüştükleri sırada hali hazırda devam eden ve bu sözlerini, taahhütlerini yerin dibine batıran bu ekolojik mahşer ise gündeme getirilmedi.
Medya konuya ilgi göstermediğinde hükümetler de ilgisiz kalıyorlar. Medya bu tür konularla ilgilenmiyor çünkü bu binlerce cevabı olan bir soru. Bu konuların birçoğu da güç içeriyor. Ama bizce bir neden, kurumsal basın açıklamaları, fotoğraflama fırsatları ve moda çekimleri tarafından domine edilmiş ve içi boşaltılmış bir endüstrinin konuya odaklanamaması ve hep başka birilerinin konuyu ele almasını beklemesidir. Medya bu felaketi konu etmemek için kolektif bir karar-almama kararı almış durumunda ve bizler de hiçbir şey olmamış gibi işimize devam ediyoruz.
Aralık ayında Paris’te yapılacak ‘İklim Zirvesi’nde medya, hükümetler arası soyut diplomasi balonu ve imal edilmiş dram arasına sıkışmış bir şekilde, bu görüşmeleri başka yerlerde ne olup bittiğine neredeyse hiç bakmadan ele alacaktır. Görüşmeler hiçbir ahlaki bağlantımızın olmadığı bir yere taşınacak. Ve sirk ilerlediğinde, sessizlik kaldığı yerden devam edecek. Müşterilerine bu kadar kötü hizmet eden başka bir endüstri var mıdır?