Korkut Akın yazdı: Ömrümüzü Hayat Yaptığımız Yıllar
“İnsan hiçbir zaman yalnız değildir bu dünyada” diyor Pevase. Hemen ardından da ekliyor: “En kötü durumda… kendisinin eski halini bulur yanında.” Buna da bağlı olarak kendi yaşadıklarından yola çıkarak, yalnızlığını paylaşır yazarlar, çünkü “Hafıza hayal gücüdür” (William Saroyan).
Hayal gücünü yani yaşadığı gerçeklikleri alabildiğine içten ve yalın anlatarak bizlere sunan Naim Kandemir, belki başka hafızaların hayal gücünü tetikliyor “Ömrümüzü Hayat Yaptığımız Yıllarda”da.
Yaşananlar bizim de hikâyemiz…
70’li yılların ikinci yarısında genç olanlar, 80’leri aynı tedirginlik ve biraz da korkuyla karışık karşılayanlar üç aşağı beş yukarı aynı duyguları yaşadılar. Kuşkusuz kiminki daha derin, kiminki daha acı, kiminki daha bir kayıplı. Ama atlanmaması gereken bir şey var ki, tüm bunları anlatmak gerekir. Sizin yaşadıklarınızla benimki, onun yaşadıklarıyla bir diğerininki bir yerlerde muhakkak kesişmiştir. Değil mi ki aynı güneşin altında kuruttuk gözyaşlarımızı.
Naim Kandemir, daha önce yazdığı “Bir Dakikalık Öyküler”inin ardından “Benim Amarcord’um”la başlattığı serüvenini (Bu arada Sabahattin Selim Erhan’ın yaşadıklarından oluşan “Yine Kazacağız, Yine Kaçacağız”ı yayına hazırlayan olduğunu da belirtelim) “Ömrümüzü Hayat Yaptığımız Yıllar”la sürdürüyor.
Hayat mı, yaşantı mı?
Naim Kandemir’in anlattığı yıllarda Samsun’da, “benimki hayat mı be, yaşantı, yaşantı” sözü sıkça kullanılırdı gençler arasında. Sahi, hayat belirleyici bir sözcüktü, lügat anlamının da üzerinde. Tam da ona bağlı olarak ömrümüzü hayat yapmıştık o yıllarda.
“Benim Amarcord’um”un (http://www.gazetesiz.com/makaleler/korkut-akin/benim-amarcordum-123098.html) kahramanı olan Tokur’un adı mahalleliler arasında kalmış, üniversitede “Naif” olmuştur “Ömrümüzü hayat yaparken”. Hayata daha bir insancıl pencereden baktığı için olsa gerek naiftir kuşkusuz. İlk bakışta kasap çengeli örneği soru işaretleri oluştursa da okurun kafasında, sayfalar birbiri ardına devrilince bir bir devrilen soru işaretleri yerini içten bir benimsemeye bırakır.
Birliktelik…
“Bizimle birlikte yol alan arkadaşlarımız, hiçbir zaman kendilerini bir şeylere zorlanmış hissetmediler. Hiçbir zaman yanıltılmış ya da aldatılmış hissetmediler. Ve hiçbir zaman yalnız hissetmediler.” (s. 16) Pevase’nin dedikleri çıkıyor mu ortaya? Sahi, Özdemir Asaf da dökmüştü değil mi dizelere… “Yalnızlık paylaşılsa yalnızlık olmaz”.
1970’li yıllarda Karadeniz’in kendince dingin dünyasına giren Karadeniz Dev-Genç, hem insanları yalnızlıktan kurtarmış hem de belli bir bilinçle güçlendirerek gönendirmiştir. Bir uçtan bir uca (Bartın’dan Rize’ye) örgütlü Karadeniz Dev-Gençliler; iyiden doğrudan, güzelden yana olan şeyler için mücadele ettiler. Sadece dernekte değil kentte, sadece Samsun’da değil her kasabada, her köyde ismi geçince yüzlerde güller açtıran, güven timsali Murat Tıkıroğlu –ki kadim başkanıdır Karadeniz Dev-Genç’in-, güzel insanlarla kurulan o yıkılmaz yapıyı, Nazım Hikmet’in o çok bilinen dizeleriyle tanımlıyor: “bir ağaç gibi tek ve hür, bir orman gibi kardeşçesine” yaşamaktan gayrı bir şey düşünmeyen insanlar…
Naif de o derneğin rahleitedrisinden geçmiş biri, birçoğumuzla birlikte. Aradan geçen bunca yıl sonra güzel de olsa hüzünlü anları kendi belleklerimizde yaşatıyor. Nasıl duygu yüklü, nasıl insanı sarıp sarmalayan anılar… Okurken kendi hesaplaşmanızla birlikte sağlamasını yapıyorsunuz ister istemez. Siz Samsun’da büyümemiş olabilirsiniz, Ankara’da da bulunmamış olabilirsiniz, 12 Eylül’de kaçak geceler yoktur belki yaşamınızda… ama muhakkak sizin de vardır hüzün bulutlarıyla sislenmiş anılarınız.
Gerçek merhaba…
“Ömrümüzü Hayat Yaptığımız Yıllar”daki hikayeler benim bildiğim hikayeler. Hikayelerde ismi geçen insanların hepsi benim arkadaşım. Hepsi duyduğum ya da o günlerde bildiğim hikayeler” diyor Cengiz Türüdü, kitap üzerine… Sizlerin de 40 yıllık arkadaşlarınız vardır, anımsayacağınız. Neden hemen arayıp ya da yazıp bir araya gelme imkanı yaratmıyorsunuz?
Bu gün bütün başkaldırılar kanla bastırılıyor, bütün talepler sindiriliyor ne kadar haklı olursa olsun… Çünkü bu gün herkes her şeyi ‘para’ olarak görüyor artık. Televizyonlarda Katerine Witt yok artık (anımsayanlara değil de hiç bilmeyenlere: buz pateni şampiyonu, günümüzün reytingleri onun yarışmalarının yarısına bile ulaşamaz) çünkü en masum güzellikler bile sansürleniyor.
Hatırlama takıntısı olan bir kuşağın temsilcisi Naim Kandemir’in, ömrünü hayat yapanlara adadığı “Ömrümüzü Hayat Yaptığımız Yıllar”ı yeni bir başlangıcın ilk adımı olsun da “hayat”ımız hatırlansın ve güzelleşsin.
“Ömrümüzü Hayat Yaptığımız Yıllar”, Naim Kandemir, anı/öykü, NotaBene Yayınları, Ekim 2015, 128 s.