Feminist hareket ve kadın kurtuluş hareketi, yakın zamanda, bir çok kurum ve kuruluşta yaşanan, taciz, şiddet, ayrımcılık, mobbing davalarının sahibi olmuş, bir çok örgütü, yapıyı ve birçok “önemli insanı” deyim yerindeyse korkusuzca karşısına almış, tehditlere hiç bir zaman boyun eğmemiş, hiç susmamış ve mücadelesini böyle büyütmüştür.
HATİCE ERBAY
TMMOB 4. Kadın Kurultayı’nda yaşananların aslında altı yıllık bir geçmişi var. Biraz göz atmak için 2009 yılındaki 1. Kadın Kurultayındaki çalışmamızdan bahsedecek olursak; kurultay sekreteryası ilk kadın kurultayı olduğu için, TMMOB’li kadınlarla birlikte, daha öncesinde kurultay yapmış, birçok karar almış kardeş örgüt KESK’den, feminist akademisyenlerden, feminist hareketten kadınlardan oluşmuş bir “düzenleme kurulu” listesi oluşturdu. Bu listede yer alan tüm kadınlar canı gönülden TMMOB’li kadınlara destek vermek isterken liste, dönemin yönetim kurulundan geçmekte epey zorlandı. Daha kadınlar olarak kendi sorunlarımıza dahi giriş yapamamışken, ilk toplantılarda “erkekler de kurultaya katılacak” emri kucağımıza düşüverdi. Dünya kadın hareketinin 60 yıl, Türkiye Kadın Hareketinin 30 yıl gerisinden gelen bu örgüt, erkek egemenliğine karşı kadınların ancak öz güçleriyle politika üretebileceği gerçekliğinden de doğal olarak bihaberdi.
Örgütümüzden kovulduk
Bizim örgütümüz dedik, uğraşmaya mecburuz dedik ve TMMOB Yönetim Kurulu toplantısına gittik. Kadınların kendi kararlarını kendilerinin alması gerektiğini ve bu mücadelenin tek öznesi olduklarını, bunun “erkek düşmanlığı” ile ilgisinin olmadığını bu nedenle erkeklerin katılımının yanlış olacağını anlatmaya çalıştık. Anlattıklarımız duyulmadığı gibi bazen sinirli, bazen müstehzi gülümsemelere ve bir yönetim kurulu üyesinin alay ederek “peki üçüncü cins ne olacak şimdi” gibi homofobik sözlerine maruz kaldık. Mesele daha sonraki yıllarda da vuku bulacağı gibi yönetim kurulu başkanının konuşmasına geldi. 40. dönem yönetim kurulu 23 kişiden oluşuyordu ve bir tane kadın üye mevcuttu. Biz de “kadın üyemiz konuşsun istiyoruz” dedik, yönetim kurulu başkanı “ben konuşacağım” dedi, biz anlatmayı ve ısrarı sürdürünce kadın üyeyi işaret ederek “o gün o hasta olacak, gelemeyecek ben geleceğim” diyerek kadın yöneticiye de hasta olacağı emrini oracıkta vermiş oldu. Sabırla devam ettik, “peki ne anlatacaksınız buradaki gibi mi konuşacaksınız” diye sorduk, o toplantıda olan dört kadın aldığımız cevabı hiç unutmadık. Ayağa kalktı eliyle kapıyı gösterdi “toplantı bitmiştir” dedi. Kendi örgütümüzden kovuluyorduk, başkan bize kapıyı gösteriyordu. Salonda bulunan diğer erkeklerin de ayağa kalkmasıyla kapıya doğru sürüklendik. O dönem Harita M. Odası adına yönetimde bulunan kişi kollarını açarak üstümüze geldi ve bizi dış kapıya kadar iteledi. Yaptıklarının yanlış olduğunu anlatmaya çalışırken o yüzümüze bile bakmadan sadece bizi kapıdan çıkarmaya çalışıyordu. Beni dinlemesini istediğim için “lütfen gözlerime bakar mısın” dedim, dedi ki “bakarsam taciz olur”. Sonrasında da bütün çalışmalarımız değişik birçok zorluğu aşmaya çalışarak devam etti.
Ah şu feminizm
Feminist hareket kadın-erkek meselesini ezme-ezilme ilişkisi üzerinden ele alır ve devletten, sermayeden, erkeklerden bağımsız bir politik hattı benimser. Patriyarka ve kapitalizm ilişkisine dair feminist harekette farklı yaklaşımlar olsa da “erkeklerden bağımsızlık” politik tutumunu tüm feministlerle birlikte, kadın kurtuluş hareketi de sonuna kadar benimser ve destekler. Bu, kadınların mücadelesinin özünü oluşturur ve öz gücü de zaten buradan gelir. Eğer kadın kurtuluş hareketi bugün bir güç olmuşsa, politikayı etkiler dönüştürür hale gelmişse bunun biricik nedeni kadınların kendi mücadelelerinin “öznesi” olması ve kendisini erkeklerden bağımsız kılmasıdır. Şimdi böylesine tarihsel bir gerçeklik ortada dururken TMMOB’de erk olanların biz de buna müdahil olacağız demesi neyle ve nasıl açıklanabilir. Biz TMMOB’deki kadınların çabasını bir yana bırakalım, dünyada ve Türkiye’de büyüyen kadın hareketi de bu erke bunu anlatamamış olabilir mi?
Ah şu kadınlar
TMMOB gibi kadınların ve erkeklerin birlikte örgütlendiği yapıların nasıl bir zemine oturduğu elbette çok önemli. Şunu belirtmek gerekir ki, TMMOB çatısı altındaki kadınlar birçok açıdan birçok farklılığı barındırmaktadır. Tüm bu farklılıklarla ve bu farklılıklara rağmen kadınların örgütlerinde varoluşlarına ve mücadelelerine ilişkin ortak çalışma, tartışma, ikna süreçleri zor da olsa kıymetlidir ve temel bir hak olarak bakidir. Böyle örgütlerde, bu farklılıkların ortaya çıkardığı, aşılması ve ilişkilenmesi en zor kısım erkek savunuculuğu yapan kadınların da var olmasıdır. Lakin bu da kadınların mücadelelerinin ayrılmaz bir parçasıdır. Çünkü bunun da başlıca nedeni erkek egemenliğinin tahakküm alanının büyüklüğü, baskınlığı yani erk olmanın gücüdür. Güce yakın olarak güçlü olunabileceği yanılgısı çok farklı alanlarda görünür olsa da kadınlar için çok yakıcı bir durumdur. Erkek egemenliğinin kadınların birbiriyle rekabetini körükleme konusundaki zenginliği de bu durumla dolaysız olarak ilişkilidir.
Bir diğer yakıcı durum da, Mühendis, Mimar, Şehir Plancı olmayı ayrıcalıklı bir durum olarak algılamaktır. 1. Kadın Kurultayı’nın sonuçları TMMOB genel kuruluna geldiğinde bir çok kadın ve bir çok erkek, örgütlerinin kurtarılmış, hijyen, erkek egemenliğinden azade olduğunu savunmuş, bu yapıda tacizin, şiddetin, cins ayrımcılığının olamayacağını iddia etmişti. Yani TMMOB gerçeklere direniyordu, Halbuki feminist hareket yılar önce bunun “cinsiyet körlüğü” olduğunu çoktan ilan etmişti.
Feminist hareketin, sınıfsal ve sosyal farklılıkların ötesinde, her sınıftan erkeğin her sınıftan kadına dair ezme biçimlerinin olduğunu ve ev içinde erkeklerin kadınların emeklerine el koyduğunu, teorik ve pratik olarak ortaya çıkarması bu konuda önemli bir yol gösterici olmuştur. Yükselen kadın hareketinin kadın dayanışmasını yükseltmesi ve kadın dayanışmasıyla yükselmesi de kadınlar arasındaki ilişkinin bir nevi adını koymuştur; “kadın dayanışması esastır”.
Hal böyle olunca TMMOB’de şiar haline gelen “kadın-erkek omuz omuza” lafı bir kez daha derinlemesine düşünülmelidir. Erkeklerden gelen yıkıcı omuz darbelerinden kurtularak, kadınların yan yana olmasının asıl olduğu, güçlendirici olduğu görülmelidir. İlk kurultaydan bu yana yine kadınların diğer bir şiarı olan “Kadınlar örgütlü, TMMOB daha güçlü” sloganı da gözden geçirilmelidir. Zira öncelikli olarak, kadınların değil de TMMOB’nin güçlenmesini öngörmek, kadın örgütlülüğünün tıpkı bugün TMMOB Başkanı’nın dilinde somutlandığı gibi, örgüt erki için bir güç olarak kullanılması tehlikesini taşır.
Kadınların kendi farklılıklarının çarpışması yine de hayırlı bir durum olduğundan, erkeklerin müdahilliği ve müdahalesi olmadığında ya da bu aşıldığında ancak kadınlar kendi öz güçlerinin farkına varabilir, bağımsız özne olarak politika üretebilir ve kadın dayanışmasını örebilirler. Yani bırakın kadınlar tartışsın, anlaşamasın, ayrışsın ya da ayrışmasın, ama güçlensin. Bu demektir ki; TMMOB erki, farklılıklarımızı kullanmaktan, dayanışmamızdan, örgütlülüğümüzden, kurultayımızdan elini çek!
4. Kurultay’da çıkması istenen erkek kim?
Gelelim son kurultaya; 4. Kadın Kurultayı’nın 14 Kasım tarihinde İzmir’de yapılması kararlaştırılıyor. Aynı tarihe TMMOB yönetim kurulu toplantısı koyuluyor ve ne hikmetse bu toplantı da İzmir’de, hem de kadın kurultayının yapılacağı mekanda hatta karşı salonda oluyor. TMMOB yönetiminde bulunan dört kadın yönetim kurulu üyesinin ise hangi toplantıya katılması gerektiği düşünüldü bilmiyoruz. Tahminen kadın üyeler olmadan da yönetim kurulunun toplanmasında bir sakınca görülmemiştir. Kadın kurultayının en ön sırasında erkek yönetim kurulu üyelerinin oturduğunu görüyoruz. En önde sıra sıra oturan erkek gurubunun içinde bulunan ve kadınların yanına giderek çıkmasını istedikleri bir erkek var. Protestonun başlamasına neden olan bu kişiden ve ilişkili olaydan da bu aşamada bahsetmek zorundayız. Çıkması istenen yönetim kurulu üyesi Züber Akgöl, TMMOB’de yönetimi paylaştığı bir kadın üyeyle tartışmaya başlatmış, bir süre sonra bağırmaya ve karşısında bulunan kadın yöneticiye hakaretler ederek üstüne yürümüş yani çalışma arkadaşı kadına sözlü taciz ve şiddette bulunmuştur. Kadın yönetici ise bu davranış karşısında tepkisini göstermiş, karşılık vermiş ve yasal haklarını kullanmak için gerekli yerlere başvuruda bulunmuştur. Lakin karşılık verdiği için bu meselenin erkek şiddeti olmadığı savunusu o dönem yaygın olarak konuşulduğu gibi, şimdilerde de benzer düşünceler hala ne yazık ki ifade edilmektedir. Hemen söyleyelim ki böyle bir duruma “erkek şiddeti” demek biz kadınların cevap vermesi ya da kendini savunması ya da savunmaması ile yani bizim tepkimiz ve durumumuzla ilgili değil, tümden erkeğin yaptığı, geliştirdiği, gösterdiği şiddetle ve erkek olmaktan aldığı destekle ilişkilidir. Kadının şiddete uğraması demek, karşılık versin ya da vermesin buna maruz kalması demektir ki esas olan da budur. Ayrıca erkek şiddeti bir bütündür, o kadın nezdinde diğer kadınlara da yöneliktir ve diğer kadınları da etkiler. Kadınların, örgütlere gelmesinde, yönetimlere girmesinde negatif etkisi vardır, uzaklaştırır, itici hale getirir hele kadınların zaten çok az olduğu örgütlerde bu çok daha önemli bir etken halini alabilir.
Artan erkek şiddetine karşın tam da kadınların öz savunmanın meşruluğunu konuştuğu şu günlerde, Akgöl’ün şiddetine maruz kalan kadın yöneticiyi anlayamayan, muhtemelen isimlerini hiç duymadığı, kim olduklarını bilmediği, Nevin Yıldırım’ı, Çilem Doğan’ı, Yasemin Çakal’ı zaten hiç anlamayacaktır (bknz feminist politika sayı 28. Dosya: Kadınlar hayatlarına sahip çıkıyor).
Görüyoruz ki protestolar sonucu kurultay yapılamaz hale gelse de erkek yöneticiler yerlerinden kıpırdamıyor ve kadınlara karşı iktidar savaşını gövde gösterisini sürdürmeye devam ediyorlar.
Mehmet Soğancı iki önemli meselenin ispatlayıcısı oluyor
2004 yılından beri başkanlığını devam ettiren ilk günden itibaren tek adam anlayışını her noktada dayatan Mehmet Soğancı’yı bu protesto sırasında bir kez daha yakından görme şansını ediniyoruz. Oturduğu yerden kadınlara laf edip sataşıyor, kalkıyor bir dövizi eline alınıp salondan puan toplamak için diğer kadınlara gösteriyor, kendi üyesi olan kadınları oturduğu yerden yuhalıyor, parmak sallıyor. Protestolar devam ederken kürsüye çıkmaktan hiç gocunmuyor. Orada kendi sözünü söylemek üzere gelmiş kadınlara; “benim söyleyecek sözüm var, dinlemeyecekler çıksın” diyerek kapıyı gösteriyor, “Soğancı susacak! (mı) o hikayeyi senin akepen yapamadı” diyerek politik suçlama ve hakarette bulunuyor, “kaybolan canları yüreğinizde hissetmiyorsunuz yazık” diyerek Ankara Katliamını, kaybettiklerimizi acımasızca kullanmaya kalkıyor. “TMMOB’li kadınlar olarak…” diye başladığı cümlede ise bizimle mi kadın hareketiyle mi kendisini özdeşleştirdiği anlaşılmıyor. Bu cümleyi kurmaktaki fütursuzluğu, yani “bir kadın hareketi olacaksa o da benim” fikriyatının arkasındaki iktidar sevdası elbette ki gülünçtür.
TMMOB web sayfası ve twitter hesabından yapılan yazılı açıklamalarda karşı duruş sergileyen, protesto hakkını kullanan kadınları “TMMOB düşmanı odaklar” olarak gören, hain ilan eden ve hedef gösteren M. Soğancı, (1) şimdiye kadar yapılan kadın kurultaylarında aldığı değişmez hakim olma tavrıyla “tarihin tekerrürünün”, (2) kendisine karşı çıkanlara olan saldırısıyla da “ezilenin ezene benzemesinin” su götürmez ispatlayıcısı durumundadır. TMMOB web sayfasından ve twitter hesabından yayınlanan metinlerde, feminist hareketin ve kadın kurtuluş hareketinin sesi “gürültü yapanlar” olarak yankılanmaktadır. Bir bütün olarak kadın hareketini düşman görmenin en iyi örneği şu alıntıdır; “kadın-taciz ve TMMOB kelimeleri TMMOB düşmanlarının eline tutuşturulmuştur”. Halbuki doğrusu “erkek-taciz ve mücadele”dir ve bu da TMMOB’li kadınlar dahil kadın hareketinin elinde tuttuğu önemli bir mücadele alanıdır. Diğer bir alıntı “TMMOB düşmanlarının saldırılarına karşı Birliğimiz gerekli cevabı verecektir” Bir erkek başkan ve erkek yönetim kurulu üyeleri tarafından, biz kadınların hayatı, örgütsel alanı ve mücadele alanı tehdit altındadır!
TMMOB’deki her Oda ve tüm devrimci demokrat yapılar sorumludur
Ne yazık ki TMMOB böyle bir başkana ve çoğunluk olarak tek adam erkine esir olmuş bir yönetim kuruluna sahiptir.
Kurultay günü ve sonrasında kadınlara karşı alınan tüm tavırlara ve sarf edilen tehditlere karşı duruş sergilemek adına; başta TMMOB ve çatısı altındaki her Oda ve kişi olmak üzere, erkek egemenliğine karşı mücadele ettiğini söyleyen tüm yapılar da sorumluluk üstlenmelidir. TMMOB web sayfasının ve twitter hesabının, M. Soğancı’nın kişisel emellerine yönelik kullanılmasına ses çıkarmayan, göz yuman TMMOB ve tüm Oda Yönetim Kurulu Üyeleri aynı derecede sorumlu ve zan altındadır.
Kendi deyimiyle, Tayyip’in, devletin karşısında susmayan M. Soğancı, şunu bilmelidir ki feminist hareket ve kadın kurtuluş hareketi kendi tarihi içinde, yakın zamanda, bir çok kurum ve kuruluşta yaşanan, taciz, şiddet, ayrımcılık, mobbing davalarının sahibi olmuş, bir çok örgütü, yapıyı ve birçok “önemli insanı” deyim yerindeyse korkusuzca karşısına almış, tehditlere hiç bir zaman boyun eğmemiş, hiç susmamış ve mücadelesini böyle büyütmüştür.
TMMOB erki ve en çok da Mehmet Soğancı, sözüm odur ki, sizi eleştirmek, karşı duruş sergilemek “hainlik” ise bilin ki bu hainlikle daha çok uğraşacaksınız! Kadınlar susmadılar, susmayacaklar! Yaşasın mücadelemiz, yaşasın kadın dayanışması!