NAZAN ÜSTÜNDAĞ
Türkiye son beş yıl içersinde tüm tarihini bir kez daha tekrar etti. Toplu tutuklamalar, ölüm orucu, savaş, katliam, abluka, Dağlıca, linç girişimleri, milletvekillerine saldırı. Her birini daha evvel yaşamıştık. Her birini.
Çözüm süreci bitince kaldığımız yerden başladık. Kaldığımız yer toplu asker ölümleri, linç korkusuydu. İç savaştı. Halk katliamıydı.
Ak Saray’dı, Erdoğan’dı bunlar artık boş işler. Sorun Erdoğan sorunu değildir. Sorun cumuhuriyet kurulduğundan beri her birinin elinde katliam kanı olan bu çeşit çeşit siyasetçileri üreten sömürgecilik sorunudur. Sorun Kürtlerin iradesini tanımamak ve bu iradeyi inkar etmek, yok saymak, kırmak için kendi memleketini vahşet ve dehşet deryasına dönüştürmekte beis görmeyen işgal zihniyetidir.
Her karşınıza çıkan sorundan Kürtleri hedef göstererek çıkabilme meşruiyetinin hep hazırınızda bulunmasıdır.
Kürtler tıpkı bir başka sömürge olan kadınlar gibi hiç bir zaman yeterince masum olamadılar bu ülkede. Hiç bir zaman.
Tıpkı kadınlar gibi egemene boyun eğmeyince ölüme mahkum edildiler.
Ne erkek kadına boyun eğdirince erkek olur ne de Türk Kürde boyun eğdirince bir ulus olabilir.
İnsan avına çıkanlar asla bir millet değildirler.
Kendini sadece şiddetle var eden, polisinin insanlık suçlarını hiç bir zaman cezalandırmamış, polisine halkı da katarak terör estiren bir devlet devlet değil, bir istibdat rejimidir.
Kendi tayin ettiği bakanının yolunu kesen bir hükümet bir hükümet değildir.
Bir kentte isyan başlatanların halk tarafından sahiplenilmesine, bir toplu direnişe dönüşmesine, kenti yıkarak yakarak her gün kadın çocuk öldürerek cevap verenler güvenlik gücü değil, buna seyirci kalan siyasetler ise parti değildirler.
Kendi memleketinden uzakta senin güruh güruh dolaşıp kalekollarından işkence ve ölüm saçtığın bir yerde, istenmediğin bir yerde, ama gene de ölme diye canlı kalkan olup seni koruyan bir halka karşı yapılan savaş, vatan savunma savaşı değildir.
Kürtler Kürdistan’da her yerde HDP’ye özyönetim hakkı için, Kürdistan dışında ise birlikte eşit ve barış içinde yaşamak için oy verdiler.
Bu oya saygı göstermeyen bir yönetim biçimi demokrasi değildir.
Roboskî Katliamından sonra meclisteki olağanüstü konuşmasında Gültan Kışanak kazıyamazsınız köklerimizi demişti.
Açın bir kez daha izleyin.
Bu öfkemi bir kadın olarak bir insan olarak haklı görüyorum demişti. Ve hükümetten en azından bir özür, acılarını paylaşma beklediğini haykırmıştı. Kürtler Dağlıca’dan sonra bunu mu göstermediler? Acınızı paylaşıyoruz mu demediler?
“Her insan kendi yerini kendisi tayin eder. Duruşuyla, yaptıklarıyla, politikasıyla kendi yerini tayin eder.”
Bunu asla unutmayın. Bir başka kadın milletvekili Leyla Zana bu yerin neresi olduğunu söyledi. Tüm kadınlar izinden gitmek zorundalar. Müzakere masası kuruluncaya kadar normal hayata devam edemeyiz. Kürdistan’ın özyönetim hakkı tanınacak ve PKK artık Türkiye’ye karşı silah kullanmayacak. Kürtler özgür olacak. Ve artık Türkler başka bir ulusun istediği olmasın diye ölmekten ve öldürmekten vaz geçerek kendilerine kıymet vermeyi öğrenecekler.
(Bu yazı 12 Eylül 2015 tarihinde Yeni Özgür Politika’da yayınlanmıştır)