12 Eylül bir kâbus gibi çöktü üstümüze, bir silindir gibi ezdi geçti… Kuşkusuz geçip geçmediği tartışılır. Anayasasının tüm değişikliklere rağmen hala gündemde olduğu 12 Eylül aradan geçen bunca yıl sonra etkisini gösteriyor. Toplumsal gelişimin temel ögelerinden biri sanattır. Sanat bir olguyu ele alıyorsa, bilin ki orada çözümlenmemiş sorunlar, yanıtlanmamış sorular var demektir. 11 Eylül’de gösterime girecek “Kanlı Postal” filmi de o yaklaşımda…
… unutulması mümkün olmayan, acıları hala süren, etkileri kuşaklar boyu sürecek bir travmanın edebiyatı da, sineması da, tiyatrosu, resmi, heykeli de yapılacaktır muhakkak. Ancak biraz daha estet yaklaşım, her seferinde daha bir egemen olacaktır bu bakışa.
35 yıl sonra, tam da yıldönümünde gösterime giren “Kanlı Postal”, 12 Eylül’de, Diyarbakır Cezaevinde yaşananları tüm çıplaklığıyla anlatıyor. Gittiğiniz sinema salonunda, oturduğunuz koltukta yüzünüz kasılacak, tüyleriniz diken diken olacak, sürekli bir isyan hali yaşayacaksınız ve bu acıları yaşatanlara bir kez daha lanet edeceksiniz.
Özellikle fotoğrafta örnekleri çokça görülen kaba gerçekçi yaklaşım, “Kanlı Postal”ın da temel izleği… Kuşkusuz iyinin ‘i’si bile yaşanmadı 12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevinde, diğer tüm cezaevlerinde olduğu gibi. Kuşkusuz işkence olanca çıplaklığıyla sıradan bir şeydi. Kuşkusuz insanlar öldü acılar içinde. Kuşkusuz “insanlık onuru işkenceyi yenecek” sloganıyla hayat bulan düşünce hiç kaybolmadı. Kuşkusuz isyan ateşi de yükseldi, başta zayıf olsa da… zaten film de insanların kendilerini feda ettiği bu yangını anlatıyor biz izleyicilere.
Aradan geçen bunca yıl sonra -bir düşünün, 12 Eylül’de doğan bir çocuk bugün 35 yaşında, işi gücü olan, sorumluluk sahibi artık- aynı kaba gerçekçilikle ne kazandırabiliriz o insanlara? Görmediği, belki duymadığı (birçok arkadaşım çocuklarına duyurmamaya özen gösterdi, sağlıklı bir gelecek yaşamaları uğruna), belki bilmediği bu işkenceleri apaçık görünce ne düşünecek? Bana kalırsa etkilemekten çok yok saymayı seçecektir.
Yönetmen Muhammed A.B. Arslan, “Kanlı Postal adıyla 1980’lerin Diyarbakır Zindanını tüm gerçeklilikleriyle sinemaya aktardık. Umarız tüm dünya halklarına emanet ettiğimiz Kanlı Postal, en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde barış ve kardeşliğin sembolü olur” diyor.
Savaş istemeyenler, inadına barış diye haykıranlara karşı büyük ve yaygın bir saldırı yaşanıyor ülke çapında. Egemenlerin ötekileştirme, ayrıştırma politikası katliama doğru yol alıyor. (İşte son iki gecede saldırıya uğrayan sadece 306 HDP merkezi var; o da bilgi alınan… diğer demokratik kitle örgütleri ve kurumları da eklediğinizde gidişat kendini gösteriyor.) Kitle iletişim araçları da körüklüyor bu kirli ve kanlı saldırıları… İnsanların sağlıklı bilgi alabilecekleri kaynakları sınırlı, dolayısıyla sokakta, kahvede, işte, evde konuşulanlardan etkilenmemesi mümkün değil. Bu çarpıtmalarla mücadele ancak sanatla mümkün olabilir. Bunlardan biri sinema. Sinema çok daha önceden yapması gereken bu tür filmleri yapmakta geç kaldı. 12 Eylül’ü sadece işkence sahneleriyle anlatmanın aynı acıları bir kez daha yaşatmanın, bir kez daha kanlı gözyaşı dökmenin dışında pek bir yararı olduğu konusunda tedirginim. Kanlı Postal da slogana kaçmadan, hayatın içinden gösterebilir, o acıyı görüntüleyebilirdi muhakkak.
Barışa ve kardeşliğe ne kadar ihtiyacımız olduğu açık.
Kanlı Postal, yönetmen Muhammed A.B. Arslan, oyuncular, Mesut Akusta, Turgay Tanülkü, Barış Koçak, Levent Akkök, Mihriban Er, Nevin Efe Polat, Ertunç Alıcı, Emre Ertunç, Cansu Fırıncı, İncilay Şahin, Ahmet Özyavuz, Kemal Denizci, 95 dakika