Özet çeviri (Mustafa Durmuş)
http://www.theguardian.com/commentisfree/2015/aug/23/china-growth-model-brics
23 August 2015
Çin’den, Japonya’ya, Avrupa’dan ABD’ye tüm büyük borsalarda son haftalarda yaşanan çalkantıların temel nedenlerinden birinin Çin ekonomisindeki olumsuz gelişmeler olduğu konusunda hemen tüm analistler hem fikirler. Aşağıda Çin’in olası yeni bir küresel krizin ana kaynaklarından biri haline nasıl geldiğini anlatan bir makalenin özet çevirisini sunuyorum. Bu makalenin yazarı “Jayati Ghosh” adlı ünlü bir Hintli iktisatçı. Makale 23 Ağustos 2015’te, “The Guardian” adlı gazetede “Is the game up for China’s much emulated growth model? / Çin’in imrenilen büyüme modelinin sonu mu geldi?” başlığı ile yayımlandı.
Ancak öncesinde 2009 yılında yazmış olduğum ve 2013 yılında genişletilmiş 4. baskısını yaptığımız “Kapitalizmin Krizi” adlı kitabımdan bazı alıntıları aktarmak isterim.
“Çin’in yavaşlaması hali hazırda diğer azgelişmişlerdeki finansal gerilimi artırmış durumda. BRICS ülkelerinin büyümesi uzun zamandır abartılıyordu. Bu ülkelerin hızlı büyümesinin nedenlerinden biri Çin’in suni balonlar yaratarak bu ülkelerin ekonomilerini canlandırmasıydı, ama “şimdi parti sona erdi, geriye içki mahmurluğu kaldı” (s. 13).
Çin’in yavaşlaması hem Güney Asya ekonomileri, hem de Brezilya ve Avustralya gibi bu ülkeye yönelik hammadde ihracatçısı ülkelerin büyümesini olumsuz etkileyecektir. Sadece düşük büyüme oranları değil, Çin ile ilgili bir diğer temel sorun yüksek borç düzeyleri. Küresel kriz sonrası uygulanan bol kredi ve mali teşvikler öyle bir noktaya geldi ki bu bir finansal krizi tetikleyebilir. Financial Times’e göre Çin’in toplam borçları GSYH’sinin % 200’üne erişti. Öyle ki Çin bankacılık sistemi 2008–2013 arasında 14 trilyon dolar büyüyerek ABD bankacılık sisteminin büyüklüğüne erişti. Geri dönüşü riskli / takipteki kredilerin miktarı 2013’ün ikinci çeyreğinde 2 trilyon dolar arttı.
Çinli iktisatçı Minx in Pei’ye göre, Temmuz ayında sadece birkaç gün içinde Interbank faiz oranlarının ikili rakamlara ulaştığı Çin’in son finansal çalkantısı, dünyanın bu en büyük ikinci ekonomisinin sert bir inişe geçtiğini gösteriyor. Çin ekonomisi 2008–2012 arasında GSYH’sinin % 30’una ulaşan devasa bir kredi büyümesi ile ateşlenmiş, dolayısıyla da kaldıraç oranı yükselen ekonomiler içinde en yükseğe çıkmıştı. Bunun sonucunun iyi bitmesi beklenemezdi. Nomura Securities’e ait bir çalışmanın bulgularından hareketle Pei, Çin’in finansal risk profilini, geçmişteki finansal krizler öncesinde Tayland, Japonya, İspanya ve ABD’ninkilere benzetmektedir. Çin Halk Bankası da kaldıraç oranlarının tehlikeli bir düzeye eriştiğini kabul etmek durumunda kalmıştır. Bugün tek soru sadece tersine kaldıracın ne zaman ve nasıl gerçekleşeceği sorusu. İster sert isterse yumuşak bir biçimde tersine kaldıraç harekete geçirilsin, her iki politikanın sonucunda da Çin ekonomisi daha da yavaşlamaya devam edecektir (s.19).
……..
Çin ekonomisi son resesyondan derin etkilendi. Bu yaz güçlü bir toparlanma söz konusu olsa da, banka kredilerindeki düşüş Çin menkul kıymetler borsasını ciddi olarak korkuttu. Çin borsasını etkileyen bir başka faktör, hükümetin sunduğu eşi benzeri görülmemiş miktardaki (4 trilyon rmb teşvik ve 7,4 trilyon rmb kamu banka kredisi- bu Çin GSYH’sinin % 45’ine denk düşüyor) desteğin önemli bir kısmının üretken kesimlere değil, hisse ve gayrimenkul spekülatörlerine gitmiş olmasıdır. Bu da sürdürülemez bir varlık balonunun şişirilmesine yardımcı olmuştur. Nitekim bu yılın Ağustos ayının ilk üç haftasında Çin borsasının % 14 dolayında düşmesini uzmanlar balonun patlatmaya başladığının işareti olarak yorumladılar. Çin krizi dünya ticaretindeki toparlanmayı da önemli ölçüde vuracaktır (s. 69-70).
……
Çin’de aşırı kapasite yatırımların temel aktörü çok uluslu sermayedir. 1980 ve1990’larda çok uluslu şirketler Çin’i yatırımlarını sonsuz olarak emebilecek ve karlı getiriler sağlayabilecek bir pazar olarak gördüler. Mamafih, Çin’in ticaret ve yatırımlar üzerindeki kısıtlayıcı kuralları, çok uluslu şirketlerin üretim sürecinin çok büyük bir kısmını ülkede gerçekleştirmeye zorladı. Analistler çok uluslu şirketlerin böyle üretim faaliyetlerini “aşırı içselleştirme” olarak nitelendirmektedirler. Çin’in kurallarına göre oynayarak, bu şirketler aşırı kapasite yatırımı yaptılar ve öyle bir üretim temeli inşa ettiler ki, Çin’den daha fazla ve hatta dünyanın geri kalan kısmının tüketebileceğinden daha fazla ürettiler (s. 229).
…..
Sonuç olarak, Çin’de, çelik, otomobil, çimento, alüminyum ve gayrimenkul gibi temel sektörlerde aşırı kapasite yatırımları(atıl kapasite) 1990’ların ortalarından bu yana patlamıştır. Öyle ki Çin’in sanayi firmalarının % 75’i atıl kapasiteyle çalışmaktadır ve hali hazırda aşırı yatırımla karşı karşıya olan firmalardaki toplam sabit sermaye yatırımları Çin’in 2005’deki GSYH büyümesinin % 40-50’sinden sorumludur. Çin Devlet Kalkınma ve Reform Komisyonu’nun projeksiyonuna göre, 2010 yılına doğru otomotiv sanayi, piyasanın emebileceğinin iki katı oranında üretim yapacaktır.
Resmi rakamlara bakıldığında, tüm bunların karlılık üzerindeki etkilerinin büyüklüğü görülebilir. Hung’a göre 2005 yılının yıllık kâr artış hızları yarı yarıya düştü ve zarardaki girişimlerin toplam açıkları % 58 oranında arttı.
Uluslararası kuruluşlar Çin’in son yıllardaki muhteşem büyüme potansiyeline dikkat çekerlerken, bu gelişmelerin ardındaki köpüklerin rolünü görmezden geldiler. Çin, ihracatları ve özellikle de ABD ile olan ticaretindeki giderek artan fazlalarıyla büyümüştür. Bu fazla yüzünden Çin Hükümeti, parasının değerini düşük tutmuş ve imalat sanayini rekabetçi kılmıştır. Spesifik olarak da Çin ulusal parasını büyük çapta basmak suretiyle ABD dolarına dayalı varlıklardan önemli miktarda satın almıştır. Ancak tüm bunların sonucunda ciddi büyüklükte bir para Çin ekonomisine enjekte edilmiş, bu da krediyi uzun vadede daha da kolaylaştırmıştır. Diğer yandan işletmeler ve yerel yönetimler çok büyük ölçeği bulan yatırımlarını bu kolay kredilerle gerçekleştirdiler. Bu da ciddi bir aşırı üretim kapasitesi sorununu beraberinde getirdi. Keza ucuz krediyi, toprak, konut ve diğer türden finansal varlıkları almada kullandılar. Bu da varlık fiyatlarında bir köpüğün oluşmasına neden oldu. Bu köpük de tıpkı ABD’de olduğu gibi kısmen daha fazla borçlanma ve daha fazla tüketimin önünü açtı. Çin köpüğü patladıkça aşırı kapasitenin derinliği kendisini daha net hissettirecek ve dünyanın geri kalanında olduğu gibi, tüketim malları talebi bundan ciddi olarak etkilenecek ve finansal bir kriz doğacaktır. Yani ufuktaki bir Çin krizi daha ciddidir ve bu kriz mevcut küresel krizi daha da derinleştirecektir (s. 237).
IS THE GAME UP FOR CHINA’S MUCH EMULATED GROWTH MODEL? / Çin’in İmrenilen Büyüme Modelinin Sonu Mu Geldi ?”- Jayati Ghosh.
Son 13 ayda kendilerine “yükselen ekonomiler” adı verilen ve aralarında Çin, Hindistan ve Türkiye’nin de bulunduğu azgelişmiş ülkelerden 1 trilyon dolar civarında bir sermaye çıkışı oldu. Bunun nedeni 2013’teki gibi Fed’in “muslukları sıkma” politikaları değil, Çin’de olup bitenlerdi. Bu tespit sadece Çin’in küresel ticaretin en önemli partnerlerinden biri olması değil, aynı zamanda diğer azgelişmişlerin örnek almaya çalıştıkları bir ekonomik büyüme modelinin sonu anlamına geldiği için çok önemli.
Bu noktaya nasıl gelindi? Çin ekonomisinin sancıları belli: Gayrimenkul fiyatları düşüyor. Bu sektör inşaat canlılığının ve paralelindeki borsa balonunun da nedeniydi. Ancak tüm bunlar şu ana kadar izlenmiş olan stratejinin kaçınılmaz sonuçlarıdır.
1990’ların başlarından bu yana Çin, düşük ücret, yüksek yatırımlarla beslenen bir ihracata dayalı büyüme stratejisi izliyor, bu da devasa alt yapı yatırımlarının yapılabilmesini mümkün kılıyor. Bu strateji aynı zamanda ciddi gelir eşitsizliği ve çok büyük çevre sorunlarına neden olsa da 2008 krizine kadar işe yaradı.
2008 krizine rağmen Çin, Hindistan ve diğer yükselen ekonomiler büyümeye devam edip, Batıdan ayrıştılar. İşin aslı Çin, kriz sonrasında ihracata dayalı büyümeyi terk etmeksizin farklı bir stratejiye yöneldi. Çin hükümeti ücret artışlarına dayalı bir iç tüketim artışına yönelebilirdi ama bunun ihracata zarar vereceği endişesiyle bu yapılmadı. Tersine daha fazla büyüyebilmek için daha fazla sermaye birikimine yöneldi.
Böylece 2008 krizi sonrasında hayata geçirilen “kurtarma paketi” daha fazla yatırım yapılmasını teşvik etti ve yatırımlar rekor bir biçimde GSYH’nin yarısına ulaştı. Yerel yönetimler ve kamu girişimleri yoğun bir biçimde borçlanarak altyapı, ihracat ve üretime yöneldiler. Fazla kapasitenin eritilebilmesi için emlak ve inşaat patlaması teşvik edildi ve bunun finansmanı hem kamu bankalarından hem de göz yumduğu “gölge bankacılık” faaliyetlerinden geldi. Böylece toplam borç 2007-2014 döneminde iki kat artarak GSYH içindeki payı iki kat büyüdü ve % 280’e çıktı.
Böyle bir ağır borçlanma ile şişirilen balonun bir gün söneceğinin biliyoruz. Nitekim 2014 yılı başında gayrimenkul sektörü daralmaya başladı. O günden bu yana emlak fiyatları çok durgun seyrediyor ya da düşüyor. Bu nedenle Çinli yatırımcılar devletin aktif desteğiyle borsaya yatırım yapmaya başladılar. Sonrasında hükümet desteklerini azaltmaya başladığında ise borsa hızla düşmeye başladı.
Tüm bunlar Çin ekonomisinin bir bütün olarak yavaşladığı bir anda gündeme geldi. Bu yılın Temmuz ayına kadar ihracat % 8 düştü. Sanayi üretimi ve istihdam geriledi. Yaygın olarak inşa edilen “hayalet şehirler” deki inşaat faaliyetleri neredeyse durma noktasına geldi. Faiz indirimi gibi teşvikler işe yaramıyor. Keza “piyasa dostu” bir önlem olarak sunulan devalüasyonlar da işe yaramadı, yaramayacak. Zira temel ihracat pazarı olan gelişmiş ekonomiler yeterince büyüyemiyor. Asıl etki ise diğer yükselen ekonomiler üzerinde görülecek zira bu ülkelerin ihracatlarının ana pazarı Çin. Ayrıca “yuan” devalüe edildikçe bu ülkelerden sermaye çıkışları hızlanıyor. Bu ülkelerin kendilerinde de emlak ve finansal varlık balonları birbiri ardına sönmeye başladı.
Bu gelişmeler, ihracatla ya da borç sürümlü balonlarla hızlı büyüme sağlamayı amaçlayan ekonomik modelin sonunun geldiğini ve azgelişmiş ülkeler için model olarak alınamayacağını gösteriyor.