Çevirenin notu : Mustafa DURMUŞ
Son bir haftadır, hem Türkiye’de hem de genel olarak Bölge’de ortaya çıkan gelişmeler, daha önce “kapitalist kriz- emperyalist savaş- otoriterleşme üçgeni” olarak özetlediğimiz öngörümüzü haklı çıkarıyor.
Zira artık en azından hem bu yıl hem de gelecek yılın küresel çapta kaybedildiği, iktisadi durgunluğun kalıcı hale geldiği uluslar arası örgütlerin raporlarında sıklıkla yer verdikleri bir tespit haline geldi.
Bu arada yeni bir finansal krizin patlak vermesinden korkuluyor. Bu korkuları haklı çıkartan bir gelişme Çin Borsasında son haftalarda ortaya çıkan çöküş oldu. Öyle ki Shangai Borsası şu ana kadar % 30 düştü. Sadece 27 Temmuz günü % 8,5 değer kaybetti. Bu gelişme ABD’de Dow Jones başta olmak üzere, pek çok Batılı ya da “yükselen ekonomi” olarak tabir edilen az gelişmiş ülke borsasını da vurdu. Yani Çin’de uzun süredir şişirilmekte olan finansal balonun patlamasından korkuluyor. Bunun bizim gibi azgelişmiş ekonomilere doğrudan etkisi ise doların ulusal para karşısında hızlıca değer kazanması biçiminde oluyor. Bu da yabancı kaynağa bağımlı ülke ekonomilerini vuruyor.
Ayrıca Fed’in Para Politikası Komitesi’nin iki gün önce yaptığı toplantıda, net olarak Eylül’de sıkı para politikasına geçilip geçilmeyeceğinin belirtilmemesi, ABD tarafında da hala işlerin iyi gitmediğini gösteriyor.
Otoriterleşme ise ülkemiz örneğinden çok net görüleceği gibi tam gaz devam ediyor. Öyle ki 6 milyon seçmenin oylarıyla parlamentoya gelen bir partinin kapatılmasından dahi söz edilebiliyor. Ya da seçilmiş bir parlamento fiilen çalıştırılmıyor ve bu arada sokak muhalefeti her türlü araç ile susturulmaya çalışılıyor.
Üçüncü ayak ise bizzat savaş girişimiyle gerçekleşiyor. Buna muhalefette yer alan bir diğer milliyetçi-muhafazakâr-otoriter çizgi partisinin destek vermesiyle dışarıda savaş içerde otoriter bir devlet projesi adım adım hayata geçiriliyor.
Aşağıdaki yazı bu tespitlerimizi destekler nitelikte bir yazı. Üçüncü bir paylaşım savaşının öncüllerinden birini oluşturabilecek olan Orta Doğu’daki bir savaşın başlatılmasına emperyalist güçlerin lideri olan ABD’nin vize verdiğini anlatıyor.
Geçtiğimiz günlerde NewYork Times gazetesinde yayınlanan bir makeleye göre (Turkey and U.S. Plan to Create Syria ‘Safe Zone’ Free of ISIS, http://www.nytimes.com/2015/07/28), ABD ve Türkiye, Suriye devletinin sınırları içinde bir güvenli bölge yaratılması konusunda anlaştılar.
Makalede bu bölgenin İslam Devleti’nden azade ve nispeten ılımlı Suriyeli direnişçiler tarafından kontrol edilecek olan bir bölge olacağının altı çiziliyor. Türkiye açısından ise bu bölge Suriyeli mültecilerin yerleştirileceği bir bölge olacak.
Böyle bir planın, Suriye’nin bağımsızlığının ağır bir biçimde ihlal edilmesi anlamına geldiği bir yana, çok ciddi problemleri ve büyük çaplı etkileri söz konusu olacaktır.
İlk olarak, Türkiye aktif bir biçimde IŞİD’e yardım ediyor. 2014 Kasım’ında Newsweek dergisinin bir eski İŞID militanı ile yaptığı röportaj bunu ortaya koyuyor. Şöyle söylüyor eski IŞİD üyesi: “Şubat ayında Rakka’daki çok iyi korunan karargâhımızdan kamyonlarla Suriye’nin Serakaniye kentindeki Kürtlere saldırmak için yola çıktık. Türkiye üzerinden kente girdik, saldırıları gerçekleştirerek tekrar çıktık. Bu süreçte komutanlarımız bize korkulacak herhangi bir durum olmadığını, Türk yetkilileriyle tam bir işbirliği içinde olduklarını defalarca söylediler. Bir ay sonra o sırada Alman Parlamentosu sözcü yardımcısı konumunda olan Claudia Roth Türk Hükümetinin IŞİD’e yardım ettiğini açıkladı.
Buna ilave olarak, bu Mayıs ayında bölgede operasyon yapan ABD Özel Kuvvetlerinin yaptığı baskınlar sonucunda ele geçirilen belgeler Türk devletinin IŞİD’li üst düzey yetkilileriyle doğrudan ilişkisini inkâr edilemez bir biçimde ortaya koydu.
İkinci sorun, ‘nispeten ılımlı Suriyeli direnişçiler’ in bölgeye konuşlanmasıyla ilgili. Zira bu plan ılımlı Suriyeli direnişçilerin var olduğu varsayımına dayanıyor ki bu doğru değil. Zira ABD, Özgür Suriye Ordusu’ndan (ÖSO) bu nedenle vazgeçerek bütünüyle bölgede yeni bir ordu yaratılması işine girişmişti. Bu kuşkusuz, daha önceleri ABD’nin ılımlı olarak tanımladığı ÖSO’nun çığırtkanlığını yaptığı ve bir ÖSO tugay komutanının da itiraf ettiği gibi ÖSO’nun, El Nusra ve IŞİD ile işbirliği yaptığı ve IŞİD’e karşı ABD’nin yürüttüğü savaştan asıl fayda sağlamakta olanın El Kaide olduğu gerçeğini de ortadan kaldırmıyor.
Üçüncü olarak, Türkiye IŞİD’e savaş açtı ama aynı zamanda Kürt mevzilerini bombalıyor. ABD şu ana kadar IŞİD’e karşı karadan silahlı mücadele veren Kürtlere havadan destek vermişti. Türkiye ile yaptığı son anlaşma ile en azından Suriye cephesinde Kürtleri satmış gibi görünüyor. ABD kendi amacını gerçekleştirmek ve Türkiye tarafının Kürtlerle ilgili endişelerini azaltmak istiyor.
Makaleye göre, ABD askeri yetkilileri, Özel Kuvvetler’in Doğu Suriye’de Kürtlerle beraber başarılı bir biçimde yürüttüğü kara harekâtına havadan destek verilmesi biçimindeki stratejiyi burada da uygulamayı planlıyor. Bu bize Libya’ya geçmişte yapılanları anımsatıyor. Zira orada karadakiler Libyalı asiler, onlara havadan destek verenlerse ABD savaş uçaklarıydı.
Daha da önemlisi, makaleye göre, direnişçiler, ‘Suriye Muhalefeti’ içinde onların destekçileri ve Türkiye devleti bölgede IŞİD ya da Suriye devletinden kaynaklı bir saldırı endişesi yaşamaksızın alternatif bir yönetim yaratma derdindeler. Bu da ‘Güvenli Bölge’nin gerçekte bütünüyle, Suriye devleti karşıtı güçlerin konsolide edilmesi ve saldırıların bu bölgeden koordine edilmesi için kullanılacağı anlamına geliyor.
Bu plan gerçekleştiği takdirde ABD’nin Esat karşısındaki gücü artacak, eli güçlenecek; bunun karşılığında ABD Türk savaş uçaklarının Kürtleri bombalamasına göz yumacak ve ABD’ye yeni bir Libya yaratma fırsatı verilecektir. Bu arada ABD, Özel Kuvvetleri ve hava saldırıları dışında savaşa fiilen bulaşmamış olacaktır.
Bu senaryo hayata geçirilirse, Libya’nın parçalanmasına benzer bir benzeri strateji ile ABD ve müttefiklerinin Suriye Hükümetini devirme amacı da gerçekleşmiş olacaktır.
[1] “A US-Turkey Sponsored “Islamic State Free Zone” within Syria, http://www.globalresearch.ca/a-us-turkey-sponsored-islamic-state-free-zone-within-syria, 30 July 2015” başlıklı makaleden Mustafa Durmuş tarafından çevrilmiştir.