2023 yılının Temmuz ayı, eski eşi tarafından iki defa öldürülmek için kaçırılan ve şans eseri elinden kurtulan bir kadının hikâyesine tanık oluyoruz. Nasıl bir işkence, aylarca süren hastane eziyeti… Olayın dramatik boyutunu ajite etmekten imtina ettiğim ve acının pornografik sunumundan beri durmak istediğim için bazı detayları aktarmayacağım.
Maalesef birçok hikâyeden bildiğimiz ve öfkeyle “artık yeter” dediğimiz bir noktadayız. Bu noktada saplanıp kalmak öfkemizi ve şu sefil çaresizliğimizi daha bir harlıyor.
Hikâyede bahsi geçen erkek kişisi bir yıl hapis yatıyor ve tutuksuz yargılanmak üzere 2023 Temmuz ayında salınıyor. Korkuyu ve acıyı yaşayan kadınla irtibatım ve onun hikâyesi aracılığıyla açığa çıkan benim hikayem de bu tarihte başlayacak. Daha doğrusu sorgulamam, mücadele yöntemlerimize dair eleştiri ve endişelerim. Bir yolunu bulup kız kardeşimiz ile irtibata geçiyorum. O esnada farklı bir şehirdeyim. Telefonda konuşurken dahi ne denli korkmuş ve çaresiz olduğu anlaşılıyor. Çünkü iki kere kaçıran adam, üçüncü defa yapmak istediği eylemi tamamlamak için neden kaçırmasın diyor?
Korkuyor…
Arkadaş ve akraba çevresi tarafından da bir hayli yalnızlaştırılmış. Çocukları dahi “bizi elaleme rezil ediyorsun, evleneceğimiz kişilerin ailelerinin yüzüne bakamıyoruz” diye suçluyor kendisini. Kudretli ve güçlü pozu kesmekte mahir olan yetkililere gidiyor, “En iyisi başka bir yere taşın” aklını veriyor bizim kudretli aklı evvel yetkililer.
“Taşınayım da, hangi para ile” diye kara kara düşünüyor.Tüm bunları yaşarken ve olağanüstü bir endişe içerisindeyken telefonla konuşuyoruz. Konuşmalarımızdaki birkaç cümlesini aktarmak isterim; fiziksel, psikolojik, sosyolojik veya hangi türden şiddet olarak tanımlarsanız tanımlayın, maruz kaldığı şiddeti idrâk edilsin diye birkaç kısa cümle sadece: “Ben ölmek istemiyorum, korkuyorum. Ama herkes ben suçluymuşum gibi konuşuyor. Evimin kapılarını kilitlemek, eve her girdiğimde yatakların altına varana kadar biri var mı diye kontrol etmekten bıktım. Ben haksızsam beni hapse atsınlar. Nasıl kurtulacağım?”
Orada yaşadığım ama o sıra orada olmadığım şehrin kadın örgütleriyle görüşmeye çalışıyorum. Kız kardeşimizi Şiddet Önleme Merkezi’ne yönlendirip, en azından elektronik kelepçe aldırıp bir sonraki mahkemeye kadar bir nebze de olsa rahatlasın istiyorum. Fakat kızkardeşimiz il merkezinde değil de ilçede yaşadığından ve en çok korktuğundan olsa gerek “ben orayı bulamam, oraya gidemem” diyor. İldeki kadın örgütlerine, ki biri o dönem içinde aktif bir mücadele yürüttüğüm Partinin kadın örgütü olmak üzere birçok yere yazıyorum, durumdan haberdar kılıyorum hepsini.
“Lütfen biriniz gidin ve sadece yanında durun” diyorum. Garip bir şekilde “Biz zaten akşam o konuyla ilgili basın açıklaması yapacağız” cevabı alıyorum.
Birçok konuşmanın ardından ve bastıramadığım bir öfke ile “Yahu kadın yaşıyor! Ölmesini mi bekleyeceğiz; biriniz yanına gidin lütfen, bir çay bir kahve için onunla, yalnız olmadığını hissetsin” diyorum. Ama nafile. Kadın tek başına gidiyor onu yönlendirdiğim merkeze.
Kendini daha kötü hissetmesin diye Şiddet Önleme Merkezi’ni tarif ediyorum, telefonla randevu oluşturuyoruz. “Bunu kendin yapabilirsin, kendine güven” diye konuşuyoruz. Öyle de oluyor çok şükür.
Ardından, esnaflık yapan bir kadın arkadaşımızın dükkânına yönlendiriyorum. Sağolsun o da kızkardeş gibi kızkardeş. Avukat arkadaşımız da yanlarına geliyor. Bir dost sohbeti tüm kara bulutları yok etmese de bir nebze dağıtıyor. Biraz güvende olduğunu hissediyor. Bereket, uğraşlarımız sonucunda elektronik kelepçe de aldırıyoruz.
Basın açıklaması mı ne oldu?
O da yapılıyor o akşam! O kadının onca korkuyla tek başına geçtiği o sokakta yapılıyor basın açıklaması!
Bu yüce basın açıklaması pratiğinden ifrit olmama rağmen, yine de, kız kardeşimiz kendini iyi hissetsin diye basın açıklaması fotoğraflarını ve videolarını yolluyorum kendisine.
“Bak,” diyorum “kadınlar senin için toplandı, korkma yalnız değiliz”. Ama söylediğim sözlere bir parça inançsız olarak konuşuyorum. Hikâyenin detayı, devamı, evveli, âhiri var elbet. Ama Kimi? Neyi? Nasıl? Neden? savunduğumuzdan gerçekten emin miyiz?
Kadın mücadelesi yan yana olmakla bu kadar büyümüştü, olmadığı yerde, olmayan kişiyi savunuyor görünmekle değil. Ben bu mücadeleyi böyle hatırlıyorum. Çok mu yanılıyorum?