SEÇTİKLERİMİZ – MERİÇ AYTEKİN Siyaset’teki yazısı: 8 Mart alanındaki feminist ve queer söylemin güçlenmesini istiyorsak bunu LGBTİ+’ları doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde alan dışında tutarak sağlayamayız. Aksine, queer bir 8 Mart için LGBTİ+’ların bütün çeşitliliğiyle alana dâhil edilmesi için mücadele etmeliyiz.
MERİÇ AYTEKİN
Bu seneki* 8 Mart feminist gece yürüyüşünü de diğer önceki yıllardaki yürüyüşler gibi LGBTİ+ kapsayıcılık konusunda türlü şaibeler bırakarak gerçekleştirdik. Uzun yıllar verilen mücadelelerin sonucunda her ne kadar 8 Mart alanı bazı kadınlık ve translık deneyimleri için güvenli bir alan halini almış olsa da birçok LGBTİ+ için 8 Mart’a gelmek hala tedirginlik yaratan bir durum.
Genel olarak bu tedirginliğin yaşanmasının iki önemli sebebi var. Birinci olarak 8 Mart feminist gece yürüyüşünün çağrısı kime yapılmaktadır? İkinci olarak da eylem kimlere kapalıdır?
Her ikisinin de nihayetinde eylemin popülasyonunu kimlerin oluşturacağını belirleyen, başka bir ifadeyle yürüyüşün politik öznesini araştıran sorular olduğunu söyleyebiliriz.
8 Mart gece yürüyüşü çağrılarında yıllardır kullanılan bir ifade vardır: “Kadınlara ve translara çağrı”. Bu ifadenin eleştirisi LGBTİ+ hareketi tarafından türlü açılardan yapılmıştır. İlk olarak bu ifadenin ikili cinsiyet sistemi içerisinde kendini ifade eden transları yaralayan bir yanı var. (trans) kadınlar kadındır ve (trans) erkekler de erkektir. Eğer “translara çağrı” ifadesiyle 8 Mart alanına dâhil edilmeye çalışılan kesimlerden biri de trans deneyimi olan kadın ve erkeklerse, bu ifade trans deneyimi olan kadınları kadından ayrı bir varoluş olarak görmeye, trans deneyimi olan erkekleri de kadına yakın bir varoluş olarak görmeye götürür. Yok, eğer bu ifade ikili cinsiyet sistemi içerisinde kendini ifade etmeyen trans deneyimleri kapsama iddiasındaysa neden queer, genderqueer, non-binary gibi ifadelere de yer verilmiyor?
Aslında “trans” ifadesi bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde politik bir stratejiye kurban gidiyor. Merkeze konulan natrans bir kadınlık deneyimine yakınlıkları oranında LGBTİ+’lar alana dâhil olabilme hakkına sahip oluyorlar çünkü ortada konuşulmayan bir korku var ki o da şudur: “Eğer biz alanı çeşitli queer deneyimlere açarsak eşcinsel erkeklere de kapı açmış oluruz. Ona kapı açtığımızda bir sonraki adımda heteroseksüel erkekler de bu alana gelirler.”
Hemen belirtmek isterim ki LGBTİ+’ların kendi deneyimlerini anlaması ve keşfetmesi böylesi bir toplumda elbette kolay olmuyor. Şunu demeye çalışıyorum: Alana girmesini istemediğiniz kendini eşcinsel erkek olarak tanımlayan bir kişi beyan düzeyinde olmasa da deneyim düzeyinde kadınlığa, translığa ve queerliğe dair haller deneyimliyor olabilir ve bu deneyimler onu en az natrans bir kadın kadar 8 Mart yürüyüşünün öznesi yapar. Keza aynı şekilde böylesi bir dışlama kendini keşfetme sürecindeki bir trans kadını da güvenli alanlardan mahrum bırakma anlamında da gelebilir. Bir de olaya şöyle bir soruyla yaklaşalım: LGBTİ+’lar neden 8 Mart yürüyüşüne gelmeye çalışıyor da Kabotaj bayramı kutlamalarına gelmeye çalışmıyor? Çünkü LGBTİ+’lar kendilerini tabii olarak feminizmin öznesi olarak görüyor. Politik özneler politika yapma alanlarını kendi menfaatleri doğrultusunda belirler ve 8 Mart gece yürüyüşüne katılım hem LGBTİ+ların hem de natrans kadınların menfaatinedir.
Konunun ikinci kısmına gelirsek, yürüyüş natrans erkeklere kapalıdır ifadesi de örtülü bir şekilde transfobiyi yeniden üretiyor. Yürüyüş neden özel olarak bir erkeklik biçimine kapatılıyor?
trans deneyimi olan erkeklerin kadınlığa dair bir deneyimi olduğu mu varsayılıyor?
Yoksa bir şekilde trans erkeklerin erkekliği tam anlamıyla erkeklik olarak kabul edilmiyor mu?
Yürüyüşü özel olarak natrans erkeklere kapatmak bazı trans erkeklerin erkeklik deneyimini görmezden gelmek ve zedelemek anlamına gelir. Aslında “Kadınlara ve translara çağrı” ifadesiyle “yürüyüş natrans erkeklere kapalıdır” ifadesi birbirlerini tamamlayan veya birbirlerini tekrar üreten söylemlerdir. Elbette her ikisi de ikili cinsiyet kodlarının ön kabulüne dayanır.
Asıl meselemiz 8 Mart alanının eril şiddet uygulayan kişiler tarafından işgal edilmemesiyse, bunun belli bir grubu ötekileştirerek alana davet etmekle veya belli bir gruba alanı kapayarak sağlanabileceğini düşünmüyorum. Her şeyden önce lezbiyen feminist teorinin bize hatırlattığı üzere heteroseksüel natrans kadınlar heteroseksüel natrans erkeklerle partnerlik ilişkilerini sürdürdükleri sürece o alana eril şiddeti taşımış olmuyorlar mı?
Onlarca ve yüzlerce natrans heteroseksüel kadın, natrans erkek partnerlerine Taksim’in bir köşesinde veya bir kafede beklemelerini söylediğinde 8 Mart yürüyüşü heteroseksist bir pornografi haline gelmiyor mu? Sosyalist, demokrat natrans heteroseksüel erkeklerin de erkekliklerine yakışır bir beyefendilikle 8 Mart’a neden erkeklerin gelmemesi gerektiğini açıklamasıyla bu pornografi tamamlanmış oluyor. Bu LGBTİ+’ların 8 Mart alanındaki rızasını ve arzusunu yok sayan heteronormatif bir pornografidir. Eylem boyunca çeşitli pankartların ve atılan sloganların da erkekliği radikal bir şekilde sonlandırma iddiasından çok onunla flört eder bir şekilde muhatap olduğunu söyleyebiliriz. Arzu nesnesini natrans heteroseksüel erkek olarak kurgulayan natrans heteroseksüel kadın arkadaşlarımız 8 Mart alanını erkekliği ve onunla birlikte bütün cinsiyet rollerini kaldırma pratikleriyle zenginleştirmek yerine o alanı politik söylemleriyle heteronormatif bir şekilde erotize ediyor.
Heteroseksüel natrans erkek sevgilin/partnerin yemek yapıyor mu? Çamaşırlarını kendisi yıkıyor mu? Geçmişte Bülent Ersoy ismi geçtiğinde transfobik söylemler üretmiş mi veya bunlara gülmüş mü? Eşcinseliz ve transız diyebiliyor mu? Toplum tarafından eşcinsel veya trans algılanabilecek olmayı kabul ediyor mu? Bu soruların cevaplarının çoğu zaman pek de iç açıcı olmayacağını bildiğimiz için sormamayı tercih ediyoruz. Oysa bu soruların cevapları oranında natrans heteroseksüel kadın arkadaşlarımız 8 Mart alanına arzularıyla perçinlenmiş politikalarını taşıyorlar.
8 Mart alanını natrans heteroseksüel erkeklere kapamak gibi bir gereksinim varsa bunun için ilk önce natrans heteroseksüel kadın arkadaşlarımızın kendi arzu politikalarını eleştirmeleri gerektiğini düşünüyorum çünkü natrans heteroseksüel erkeklik zaten yarı sansürlü bir şekilde arzu ve erotizm düzeyinde pankartlara, sloganlara, şarkılara çoktan yansıtılmış ve dışa vurulmuş oluyor. Esas olarak natrans heteroseksüel kadınların lezbiyen feminist teorinin söylediği üzere kendi arzu dünyalarını kesinlikle en radikal şekilde eleştirmelerini beklemiyorum. Ancak 8 Mart alanına kimin ne kadar eril dominasyon taşıdığını veya kimin buna zemin hazırlayacağını konuşacaksak diyebiliriz ki natrans heteroseksüel feminist arkadaşlarımız kesinlikle arzu varoluşları itibariyle alana LGBTİ+’lar kadar erkeklik taşıyorlar.
Queer Feminist teoriden beslenen bir LGBTİ+ aktivisti olarak feminizmin öznesinin bütün feministler olduğunu düşünüyorum.8 Mart alanındaki feminist ve queer söylemin güçlenmesini istiyorsak bunu LGBTİ+’ları doğrudan olmasa da dolaylı bir şekilde alan dışında tutarak sağlayamayız. Aksine, queer bir 8 Mart için LGBTİ+’ların bütün çeşitliliğiyle alana dâhil edilmesi için mücadele etmeliyiz. Feminizminden ödün vermeyen queer bir 8 Mart mümkün yeter ki birbirimizin deneyimlerine ve taleplerine kulak verelim!
*Bu yazı geçen yılki 8 Mart sonrasında yazılmış, Siyaset dergisinin 5. Sayısında (Mayıs-Haziran 2018) yayımlanmıştır.