SEÇTİKLERİMİZ – Murat Meriç’in Gazete Duvar’daki yazısı: Necdet Adalı, 38 yıl önce Ankara’da devlet eliyle öldürüldü. Mücadelesi yoldaşlarınca sırtlandı, sürdürülüyor. Adalılar’ın “Necdet’e Ağıt”ının son dizelerindeki gibi: “Adın dolaşır dillerde / Bayrak yükselir ellerde / Kanın kalmayacak yerde / Diren Necdet, yoldaş diren…”
Murat Meriç
51 yıl önce bugün, başta Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) üyeleri olmak üzere pek çok insan Dolmabahçe rıhtımında toplandı ve Amerika’nın Akdeniz’deki gücü olarak kabul edilen 6. Filo’nun İstanbul’a gelişini protesto etti. Toplananlar, Amerikan askerlerinin karaya çıkışını engellerken, eski bir ordu marşından tornistan edilen yeni sözleriyle “Gün Doğdu”yu söylüyordu: “Gün doğdu hep uyandık / Siperlere dayandık / Bağımsızlık uğruna da / Al kanlara boyandık // Yolumuz devrim yolu / Gelin kardaşlar gelin / Yurdumuza yanki dolmuş / Vurun kardaşlar vurun!”
“Gün Doğdu” sonrasında çok kez söylendi. Son dizedeki “yanki”nin yerini ilerleyen yıllarda “faşist” aldı; bugün hâlâ bu versiyonuyla dillerde. Marşı yakın dönemde yeniden kaydeden ve dolaşıma sokan ekip, ‘80’li yılların ikinci yarısından itibaren hafızamızı tazeleyen ve yaşadıkları dönemi kayıt altına alan Grup Yorum. Yazık ki devletin baskısı onların halkla buluşmasını engelliyor çünkü üyelerine yönelik tutuklama kararı yürürlükte. Bir dönem yüz binlerce insanı alanlara toplayan topluluk, konserlerini artık internet üzerinden veriyor, dinleyicilerine bu yolla ulaşıyor. Bugüne kadar iki kez yaptılar, üçüncüsü önümüzdeki Cumartesi yapılacak. Meraklısı, 19.00 itibariyle Grup Yorum’un sosyal medya hesapları üzerinden linklere ulaşabilir.
Grup Yorum repertuvarında olan bir başka şarkı, Ruhi Su imzalı “Ellerinde Pankartlar”. 1 Mayıs 1977’de meydana gelen elim hadise üzerine yazıldığına inanılır ama gerçek başka: Bu şarkı da 6. Filo protestolarıyla alakalı… 1969 yılının 16 Şubat günü Taksim Meydanı’nda bir araya gelen 76 gençlik örgütü, üçüncü kez Türkiye’ye gelen Amerikan askerlerini protesto etmek için orada bulunuyordu. Yazık ki buluşmaya kan bulaştı. Komünizmle Mücadele Derneği ve Millî Türk Talebe Birliği, bu buluşmadan iki gün önce düzenlenen “Bayrağa saygı” mitinginde, “dost ve müttefik” Amerika’dan gelen askerlere karşı çıkan gençlere hadlerinin bildirilmesi çağrısını yaptı. 16 Şubat günü erkenden Taksim Meydanı’nda buluşan “inançlı gençler” önce toplu hâlde namaz kıldı, sonra taşlar ve sopalarla gelecekleri beklemeye başladı. Beyazıt Meydanı’ndan Taksim’e yürüyen protestocular, onları bekleyenlerle karşılaştı ve çıkan çatışmada Ali Turgut Aykaç ve Duran Erdoğan, bıçaklanarak öldürüldü. Bu esnada meydanı koruması gereken, bu amaçla orada bulunan kolluk kuvvetleri olayları seyrediyordu.
“Ellerinde Pankartlar”, 1977 yılında yayımlanan Ruhi Su albümü “Sabahın Sahibi Var”da dinleyici karşısına çıktı. Hemen öncesindeki şarkı da 6. Filo protestolarıyla alakalı: ““Bir sabah uykusunda / Polisi saldırttılar / Demircioğlu Vedat’ı / Coplarla öldürdüler / Coplarla yumruklarla / Vurdular öldürdüler…” Vedat Demircioğlu’nun ölümü, 6. Filo’nun ikinci gelişine tekabül ediyor. Protestoları haber alan polis, bunları önceden engellemek için öğrencilere yönelik bir operasyon başlattı. Bu operasyon çerçevesinde 1968 yılının 17 Temmuz günü İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Gümüşsuyu’nda bulunan öğrenci yurdunu bastı ve çok sayıda öğrenciyi gözaltına aldı. Operasyon sırasında şiddet kullanan polis, o gün orada Vedat Demircioğlu’nun ölümüne sebep oldu. Olay tutanaklara “kaza” olarak geçti ama görgü tanıkları, Demircioğlu’nu döven polislerin onu yurdun üst kat penceresinden aşağıya attığını söylüyor. Bir süre komada kalan, 24 Temmuz’da hayatını kaybeden genç öğrencinin ölümünü anlatan Ruhi Su imzalı ağıt, yıllar sonra o döneme ışık tutuyor: “Gencecik çocuklardı / Belki siz de gördünüz // Ellerinde pankartlar / Yolda gidiyorlardı / Özgürlük istiyorlar / Özgürlük diyorlardı // Altıncı filo derler / Belki siz de gördünüz…” Ağıt, yıkarıda da söylediğim gibi “Ellerinde Pankratlar”a bağlanıyor ama bağlanmadan hemen önce son sözünü söylüyor: “Demircioğlu bir değil / Halkımız gibi çağıl / Geliyor çağıl çağıl / Geliyor çağıl çağıl…”
Şarkılar döneminin tanığı. Kimi yıllar sonra ortaya çıkıyor, kimi acılar dinmeden halkın diline düşüyor. İşlevi önemli: Kimi şarkılar anlatılmayanları anlatıyor, bugüne ulaştırıyor. ‘90’lı yılların ortalarında Adalılar tarafından yapılmış “71 Sıcağında” adlı şarkı, hafızamızı tazeleyen şarkılardan: “Yetmiş bir sıcağında / Canım Nurhak dağında / Üç gerillam vurulmuş / Son Mayıs sabahında // Mayıs’ın kanlı günü / Haziran’a dönüyor / Dağda isyan ateşi / Alev alev yanıyor // Adalılar türkü söyler / Susar faşist namlular // Cevahir’im vurulmuş / Çarpışır gerillalar // Adalı’nın türküsü / Düşmeyecek dillerden / Geliyor Adalılar / Sarp yamaçlı yollardan…” Şarkıda bahsi geçen Adalı, 38 yıl önce bugün Ankara’da idam edilen Necdet Adalı. Bugün artık bir cezaevine dönüşmüş olan Ulucanlar Cezaevi’nde, karşıtı Mustafa Pehlivanoğlu ile birlikte asıldı. 12 Eylül’ün “bir sağdan bir soldan” aldığı canlar sonrasında da devam etti ve idam edilenlerin sayısı elliye ulaştı. Darbenin ilk ayı dolmadan telaşla asılan Adalı ve Pehlivanoğlu, (12 Eylül sonrasında uygulanan “karıştır barıştır” politikasının bir yansıması olarak) bugün Karşıyaka Mezarlığı’nda yan yana yatıyor.
Adalı’nın türküsü 12 Eylül sonrasında dilden dile yayıldı. Adına selamla kurulan Adalılar, sadece onun türküsüne değil, başka devrimci türkülere de can verdi. Bunlardan biri, “Necdet’e Ağıt”. Necdet Adalı’ya da uyarlanabilir ama esasen Devrimci Yol’un önemli isimlerinden Necdet Erdoğan Bozkurt için söylenmiş: “Cellatlar, sadistler / Susamışlar kan isterler / İşkence yıldırmaz bizi / Diren Necdet, yoldaş diren!” Bozkurt, 1979 yılının son gecesinde öldürüldü. Onun öldürüldüğü gün cezaevinde bulunan Necdet Adalı, on ay sonra darbeyle iktidara gelenler tarafından asıldı.
Necdet Adalı, 2010 yılında düzenlenen referandum öncesinde Recep Tayyip Erdoğan tarafından da anıldı. Onu idam edenlerce yürütülen politikalar sonucu palazlanan hareketin lideri, bugün idam cezasının geri getirilmesi gerektiğini savunuyor. Adalı gibi gençleri asmak için bir an bile tereddüt etmeyecek olanların onun adını kullanması, tarihin tuhaf cilvelerinden. Yazık ki kananlar oldu, “yetmez ama evet” diyerek (ve tuhaf bir şekilde Erdoğan ve arkadaşlarının 12 Eylül’ü yargılayacağına inanarak) bu tuzağa düştü. Bugün bulunduğumuz noktadan geriye dönüp baktıklarında ne hissediyorlar bilmem ama aklımıza her gelişlerinde hissettiklerimizi bilmiyor olmaları imkansız. 12 Eylül sonrasında iktidarı alanlar, “karıştır barıştır”la sağ ve sol tutukluları aynı koğuşa koyarak onların barışacağına inanıyordu. 12 Eylül sayesinde iktidara gelenler, sağı ve solu kendi içinde ayırmayı tercih ediyor. Var oluşlarını düşmanlıklar ve ayrılmalara borçlu olanlardan başka şey beklemek abesle iştigal.
Bugünkü iktidar, insanlara suç uyduruyor ve onları tuhaf sebeplerle yargılıyor ve hatta yargılamadan cezaevine gönderiyor. Necdet Adalı’nın cezaevinde bulunma sebebi de uydurulmuş bir “suç”. Ankara Örnek Mahallesi’nde bir arkadaş ziyareti sırasında tutuklanan Adalı, bir kıraathaneyi taramak suçuyla yargılandı ve idama mahkum edildi. Bir dönem Bitlis Cezaevi’ne sürülen, 12 Eylül sonrasında (İlhan Erdost’tan Erdal Eren’e pek çok ismin gönderildiği) Mamak Askeri Cezaevi’ne konulan Necdet Adalı, 7 Ekim’i 8 Ekim’e bağlayan gece Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildi. Henüz 22 yaşındaydı ve idamın hemen öncesinde ailesine yazdığı mektupta arkadaşlarına selam ediyordu:
"Sevgili anneciğim ve babacığım,
sizleri ve ezilen halklar adına mücadeleyi erken bırakmak zorunda kaldığım için üzgünüm ama bundan ve içinde bulunduğum durumdan dolayı hiçbir zaman pişmanlık duymadan ve şu kısa yaşamım içerisinde hiçbir şahsi çıkar gözetmeden ezilen halklar adına verilen mücadelede yerimi almaya çalıştım ve bundan dolayı gurur duyuyorum. Hâkim sınıfların göstermek istediği gibi bizler hiçbir zaman savunmasız insanlara karşı katliam girişiminde bulunmadık. Fakat onların bizi böyle göstermeleri ve faşistlerle bizi aynı kefeye koyarak cezalandırmaları, bizim nezdimizde ezilen halkların mücadelesine yapılan bir saldırıdır. (…) Ağabeylerime ve ablalarıma da yazmak isterdim fakat buna olanak yok. Kendilerine çok selamlar. Burada satırlarıma son verirken, hürmetle ellerinizden öperim. Arkadaşlara selam. Hoşça kalın."
Necdet Adalı, 38 yıl önce bugün Ankara’da devlet eliyle öldürüldü. Mücadelesi yoldaşlarınca sırtlandı, sürdürülüyor. Yazının sonu, Adalılar’ın “Necdet’e Ağıt”ının son dizeleri olsun: “Adın dolaşır dillerde / Bayrak yükselir ellerde / Kanın kalmayacak yerde / Diren Necdet, yoldaş diren…”