YİĞİT YİRMİBEŞ yazdı: “Dördüncü sanayi devrimi ise [öncekilerden] temelde farklıdır. Fiziksel, dijital ve biyolojik dünyaları birleştiren, tüm disiplinleri, ekonomileri ve endüstrileri etkileyen ve hatta insan olmanın ne demek olduğu hakkında var olan fikirleri etkileyen bir dizi yeni teknoloji ile bütünleşmiştir.”
YİĞİT YİRMİBEŞ
Yaşayan Marksizm dergisinin son sayısında Mahir Sayın imzalı Kapitalizm ve Kriz başlıklı bir yazı yayınlandı. Yazı sosyalist hareketin hareketsizliğinin tam ortasında hepimizin yüzüne soğuk su çarparcasına bir etki yaratıyor. Detayların içinde o kadar boğulduğumuz, ana resmi görmeyi bir türlü beceremediğimiz anlarda çok basit soruları yeniden sormak gerekebilir. "Örgütsel durumlar nasıl, stratejik hesaplar nedir" gibi işlere aklımızı yorarken birdenbire insanın "Ya biz niye sosyalisttik?" diye sorması gerekebilir. Böyle soru sorana birçoğumuz "Kafayı yemiş bu" falan deriz. Ama hayatta gördüğümüz öyle durumlar vardır ki; bir yola gireriz, o yol bizi öylesine içine alır ki, niye o yola girmiş olduğumuzu unuturuz.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi programı “Bir çağ dönümünün eşiğindeyiz” diye başlar, SYKP kurucularından Mahir Sayın ise yazısında bu çağ dönümünün ana karakterlerini ortaya koymuş. Ticaret savaşlarından, 2008 Küresel krizinin aşılamamasına, kapitalizmin kendini Endüstri 4.0 gibi yeniden üretme yollarından nihayet yapay zekanın gelişim sürecine kadar ilerleyen yazı birçok konuda insanlara bir durup düşünme, karşısındakileri tartma, yeniden konumlanma ve sosyalist hareketlere ise yeniden kuruluşun önemini gündem haline getirme konusunda cesaret verici nitelikte.
Yazının içeriğinde hiç duymadığımız, ya da bize yabancı gelebilecek yeni hiçbir şey yok. Üretkenlik artışı, robotlaşma, yapay zekâ, nano-teknoloji, makine öğrenmesi, master algoritma, büyük veri, veri madenciliği, artırılmış gerçeklik, 3D yazıcılar, bulut sistemleri ve fizik, kimya ve biyoloji alanlarında yaşanan diğer önemli teknolojik sıçramalar… Her gün parça parça bir yerlerden okuduğumuz dağınık bilgiler bir araya getirilmiş bütünlüklü bir çalışma ortaya çıkmış. Bu bütünlük içerisinde de insan ister istemez bu tartışmayı sürdürme, derinleştirme ve içinden geçtiğimiz sürecin dinamiklerini doğru okuma ve buna göre konumlanma ihtiyacı hissediyor.
18. yüzyıl sonunda mevcut el işlerinin makinelere yaptırılmasıyla başlayan sanayi devrimleri bilimin üretimle iç içe geçerek, motorlara ve diğer icatlara dek genişleyen ikinci aşamasıyla devam etti. Geçtiğimiz yüzyılda internetle birlikte üçüncü aşamaya sıçradı. Ve şimdi dördüncü aşamayı günlük yaşamımızda tecrübe ediyoruz. Önceki sanayi devrimleri, insanı hayvan gücünden kurtardı, seri üretimi mümkün kıldı ve milyarlarca insana dijital yetenekler kazandırdı. Dördüncü sanayi devrimi ise temelde farklıdır. Fiziksel, dijital ve biyolojik dünyaları birleştiren, tüm disiplinleri, ekonomileri ve endüstrileri etkileyen ve hatta insan olmanın ne demek olduğu hakkında var olan fikirleri etkileyen bir dizi yeni teknoloji ile bütünleşmiştir.
Ne denirse densin dördüncü sanayi devriminin tam da içerisindeyiz. Bütün üretimlerde kullanılan otomasyon halihazırda %20 seviyelerine gelmişken 20 yıl içinde %50’lere çıkacağı öngörülüyor. Çok yakında insanlığın ürettiği metaların yarısı akıllı makineler tarafından üretilmiş olacak. Yapay zekâ ise bu gelişimin motor gücünü oluşturuyor. Sanayi devriminin ikinci aşamasıyla fabrikalar tüm ekonominin motor gücünü oluşturarak nasıl devasa kırsal nüfusu kentlere taşımışsa bu yeni dönemde hayatlarımıza direkt etkide bulunacak güç yapay zekâ olacaktır. Geçtiğimiz yüzyılın ortalarından beri fabrikaların bir bölümünde kendi kendine çalışan robotları görmekteyiz. Bu robotların kendilerine verilmiş program dışına çıkarak özgün bir şeyler yaratması ise istatistik ve olasılık hesaplarıyla mümkün oldu. Yapay zekâ ise karmaşık her problemi algılayacak, ona çözüm yolları önerecek bir program olarak kurgulandı. Makine öğrenmesiyle beraber yapay zekâ mevcut fabrikaları tüm üretim zincirinde sorunsuz işletebilir hale geldi. Sadece üretim alanında kalmayarak insana dair diğer faaliyet alanlarında da üretmeye devam ediyor.
Kapitalist işleyiş, kâr ve yapay zekâ
Kapitalizmin krizi 2008’den beri yeni biçimlere bürünerek sürüyor. Fakat bu krizin aşılamamış olması ona özel bir anlam yüklememize sebebiyet vermemelidir. Kapitalizm önüne çıkan birçok engeli devirmeye muktedir ve varlığını sürdürmek istiyorsa buna muhtaçtır. Kapitalizm ortaya çıktığı günden beri tüm toplumu her gün dönüştürür, tüm alanların özerkliğini ortadan kaldırır ve yarattığı bu ortamda da sermaye dışı hiçbir gelişimden söz edilemez. Marx’a göre “Burjuvazi, üretim araçlarını ve dolayısıyla üretim ilişkilerini ve bunlarla birlikte toplumun bütün ilişkilerini devrimci bir şekilde sürekli değiştirmeden var olamaz. Daha önceki bütün sınai sınıfların ilk varlık koşulu ise aksine, eski üretim tarzlarının değişmez biçimde korunmasıydı. Üretimin sürekli devrimci bir şekilde değiştirilmesi, bütün toplumsal koşulların kesintisiz bozulması, sonu gelmez belirsizlik ve ajitasyon, burjuva çağını bütün önceki çağlardan ayırt eder.”
Yapay zekanın sermayeye tabi olma süreci de klasik süreçlerde farksızdır. Kapitalizmde üretim sürecinin formel ve reel olarak sermayeye tabi kılınması arasındaki ilişkiyi ele aldığımızda formel tabi kılma reel tabi kılmadan önce gelir yani sermaye üretim sürecini önce bulduğu şekliyle (zanaatkarlar, loncalar vb.) kendine tabi kılar ve ancak ondan sonradır ki üretim güçlerini adım adım değiştirerek mütekabiliyet yaratacak şekilde biçimlendirir. Üretim güçlerinin (maddi içeriğin) gelişimini yönlendiren şey üretim ilişkisinin biçimidir.
Kapitalist üretim tarzında üretim güçleri ile üretim ilişkisi arasında bir uyum olduğundan bahsedemeyiz. Kapitalizm kendinden önceki üretim tarzlarından burada farklılaşır. Önceki üretim tarzlarında üretim sürecinin sakin/döngüsel bir hareketle ilerlediği uyum dönemlerinden ve güçler ile ilişkiler arasındaki çelişkinin kendi kendini büyüttüğü kasılma dönemlerinden söz edebiliriz. Ama kapitalizmde bu çelişki, uyumsuz güçler/ilişkiler (toplumsal üretim tarzı ile özel el koyma tarzı arasındaki çelişki, emeğin toplumsallaşması ve sermayenin merkezileşmesi arasındaki çelişki) çelişkisi biçiminde gerçekleşir. Kapitalizm kavramı zaten buna dayanır. Kapitalizmi yeniden üretimin kapsamını sürekli genişletmeye, kendi üretim koşullarını kesintisiz olarak geliştirmeye iten şey bu iç çelişkidir. Herhangi bir döngüsel hareketten, uyum sürecinden söz edilemez. Kaossuz kapital olmaz. Bütün mesele kapitalizmi sürekli gelişime iten şeyin tam da bu içkin sınır, bu iç çelişki olmasıdır. Kapitalizmin normal durumu budur. Bu şekilde kendi varoluş koşullarını devrimcileştirir. En baştan beri kokuşmuştur, insanlık dışıdır. Kesintisiz olarak gelişmesinin, değişmesinin nedeni bu uyumsuzluk, bu denge yokluğudur. Kesintisiz gelişim bu kurucu dengesizliğini, bu çelişkisini çözmesinin, onunla başa çıkabilmesinin tek yoludur. Onun bu çelişkisi, sınırı, sonu vs. olmak şöyle dursun gelişmesinin asıl nedenidir. Kapitalizm kendi sınırını, kendi gücünün kaynağına dönüştürür. Ne kadar kokuşursa, içkin çelişkisi ne kadar büyürse hayatta kalmak için koşullarını o kadar devrimcileştirir.
Kapitalizm teknolojik yenilenmeye muhtaçtır. Bunu insanlığa faydalı olduğu için değil, kârın maksimuma çıkarılması dürtüsüyle yapar. Onun yıkıcı etkisi de bu dürtüyle başlar. Teknolojik her gelişme; 1. ve 2. dünya savaşları, atom bombaları, nükleer felaketlerle hayatlarımıza direkt etki etti. Yeni endüstriyel gelişme ile çok daha tehlikeli süreçlere kapı aralandı. Büyük veri kullanılarak tüm toplumun verilerinin kişi kişi kontrol altına alınması, insanların bu verilerle manipüle edilebilmesi, üretimdeki gelişmeyle çevre ülkelerin daha da yoksullaşması, işsizlik, olası teknoloji savaşları, en nihayetinde ekolojik bir yıkım. Yaşanan gelişmeler mevcut ekonomik, askeri, siyasi rekabet ortamında sürdüğü müddetçe sermayenin ürettiği yapay zekalar da onlara benzeyecektir. Günümüz toplumunda karşılaştığımız tüm kötülüklerin ileriki toplumlarda aynen devam etmesini istemiyorsak, makineler öğrenirken, vahşi kapitalizmin kâr, rekabet vb. değerlerindense, insanların dayanışmacı değerlerini öğrenmelerini sağlamak gerekir.
Kapitalizmde çelişki toplumsal üretim ve bireysel el koyma arasındaki çelişkidir, bir başka değişle maddi içerik/toplumsal biçim. Burada içerik kullanım değeri, biçim ise değişim değeri olarak önümüzde durur. Toplumsal üretim, kullanım değerinin tüm topluma yayılmasını gerekli kılar, özel mülkiyet, yani onun yol açtığı değişim değeri bunun önüne geçer. Bu çatışkının görülebilmesi için illa kriz anlarına bakılması gerekmez, günlük tüm alanlara yansımış vaziyettedir: Toplumsal zenginlikte makine sistemlerinin payı yükseldikçe gerekli emek zamanını yani artı-değeri önemsizleştirir. Sermaye artı-değer olmadan değerlenemeyeceği için bunun önüne geçer, üretimi esnetir, makineleşmeyi ketlemeye başlar. Yine makine sistemlerinin gelişmesi, genel bilim, bilgi ve doğadan sağlanan verimi arttırır. Son yıllarda internet üzerinden sıkça görülen ama giderek tüm alanlara yayılan bedava edinime dayalı üretim tarzı gelişmeye, değer yasasını anlamsız kılmaya başlar. Sermaye fikri mülkiyet, telif hakları, reklam dayatmaları vs. ile bunu ketler. Uygarlığın sürdürülebilmesi için devasa meta alışverişinin düzenlenmesi, kaynakların tutumlu ve programlı kullanımı ve yenilenebilir kaynakların yenilenme hızlarını aşmayacak kaynak kullanımı, çevresel etkilerin hesaba katılmasını günlük olarak tayin etmek zorunluluk haline gelir, yani kullanım değeri odaklı bir zenginlik anlayışı ortaya çıkar. Sermaye özü gereği el koymaya dayandığı, ‘bırakınız yapsınlar’ mantığıyla hareket ettiği için doğa talanını önleyemez, doğanın yeniden üretimini ketler.
Mevcut gelişmeler, üretimin, yapay zekanın, büyük verinin, öğrenen makinelerin elinde muazzam artarak insanların geçim sıkıntısız, hayati tehlikesi olmayan işlerde çalışabilmesi, yaşamını sürdürebilmesi ortamını yaratmıştır. Kapitalizm bu gelişmenin önünde durmaktadır. Çürümüş kapitalizmi vurup devirecek bir güç olarak örgütlenmek, dayanışma ve paylaşımın hâkim olduğu komünal bir dünya yaratmak için daha da olumlu koşullarla karşı karşıyayız. Elbette ki komünist gelişim kapitalist gelişimle yarışamaz, onun gibi insanlık dışı, doğa düşmanı olamaz. Negri’nin dediği gibi komünizm kapitalizmin karşısına bir aşkınlık olarak konulamaz. Komünizm; üretimiyle birikimiyle toplumsal bir sermaye gerçekleştirme değil insanın kendi kendisini gerçekleştirmesinin biçimidir. Komünizm gerçek uygarlığın, yabancılaşmasının bilincine eren insanın üretim tarzıdır. Dolayısıyla komünist gelişme artı-değerin önemsizleşmesi, bedava edinime dayanan üretim tarzı, kullanım değeri odaklı bir zenginlik anlayışının gelişimiyle paraleldir, ve bu hiç olmadığı kadar mümkündür.