MUSTAFA KEMAL ERSÖZ yazdı: “Suriye’deki Hmeymim hava üssüne ve Akdeniz’deki Tartus deniz üssüne ek olarak; Lübnan’la yapılan anlaşmayla güçlenen Rusya, ne yaptığını bilmez bir politika izleyen, bu nedenle her geçen gün itibarını yitiren Washington’un kaybediyor gibi göründüğü bölgesel jandarmalık rolünü ele geçirebilir.”
MUSTAFA KEMAL ERSÖZ
Daha önce defaten tekrar edildiği üzere 3. Paylaşım Savaşı en çok da bölgemizi kasıp kavurarak derinleşiyor. İlginin en yakıcı parça olan Suriye’ye yoğunlaştığı bu günlerde haliyle Suriye’yle de bağlantılı bir şekilde yeni bir jeopolitik karşılaşma, Ortadoğu’nun yeniden paylaşımı kavgasında safları daha da net olarak şekillendiriyor. Zaman içinde yeni odak noktası olarak zuhur edebileceğini söyleyebileceğimiz mesele, İsrail ve Lübnan arasındaki münhasır ekonomik bölgenin sınırının kesin olarak belirlenmesine ilişkin artan gerginlik olarak görünüyor. Lübnan ve İsrail hükümetlerine ek olarak, buradaki esas aktörler elbette yine Rusya, Lübnan Hizbullahı, Suriye, İran ve perde arkasındaki ABD’dir. Yakın zamanda Suriye’deki İran üssüne ya da Hizbullah kampı olduğu iddia edilen yerlere yapılan İsrail saldırıları hem süregiden kamplaşmanın hem de yeni gerginlik konusuna ilişkin bir ön alma, tedbir girişiminin parçası olarak görülebilir. İsrail; İran’ın Irak ve Suriye üzerinden gelişen nüfuzunun, Lübnan'daki Hizbullah ana üssüne bir bağlantı yapılmasını böylelikle İran’ın tartışmasız bir bölgesel güç olarak kendini tahkim etmesini önlemeyi hedefliyor. Tüm bu durum, bölgemizdeki diğer çatışmalar gibi, hidrokarbon kaynakları uğruna yapılan petrol ve doğalgaz uğruna yürütülen kavgaların daha geniş bir savaşa doğru evrilmesi ve halklarımız için daha fazla ölüm, yıkım getirmesi riskini besliyor.
2010 yılında Teksaslı petrol şirketi Noble Energy’nin, Doğu Akdeniz’de İsrail açık denizinde, yani Leviathan Field’de Dünya’nın son on yılda bulunan en büyük doğalgaz rezervini keşfettiği zaman esasen Akdeniz’in doğalgaz ve petrol jeopolitiği büyük oranda değişmiş oldu. Aynı Teksas şirketi daha sonra, Afrodit denilen, İsrail Leviathan’ına yakın, Kıbrıs açık denizinde de önemli miktarda doğalgaz kaynağı olduğunu onayladı. Bu gelişmelere rağmen Lübnan’daki siyasi felç ve Suriye savaşı, Lübnan’ın açık denizlerde aktif olarak doğalgaz ve petrol keşfi yapmasını, yürütülen araştırmalara yahut tartışmalara aktif olarak müdahil olmasını engelliyordu. Ne var ki Suriye savaşının seyri içerisinde bölgede etkilerini artıran İran, Rusya’nın oluşturduğu yeni güç dengeleri şimdi bu durumu da değiştiriyor gibi görünüyor. Bu değişimle beraber, İran destekli Hizbullah’ın etkisiyle İsrail ve Lübnan arasındaki gerilim artıyor ve Rusya, bölgede kazandığı güç ve özgüvenle Lübnan’a cüretkâr bir biçimde yakınlaşıyor.
9 Şubat'ta Beyrut'ta düzenlenen resmi bir törende, Lübnan Devlet Başkanı Michel Aoun ile birlikte Total, ENI ve Rusya'nın Novatek başkanları, Lübnan'ın münhasır ekonomik bölgesinin bir parçası olarak iddia edilen açık denizlerde petrol ve doğalgaz sondajı yapmak için anlaşma imzaladılar. İsrail Savunma Bakanı Avigdor Lieberman keşif anlaşmasını “çok kışkırtıcı” olarak nitelendirerek tepki gösterdi. Lübnan’ın yeni enerji girişimleri; Rusya ile Lübnan arasında artan savunma ilişkilerinin, Akdeniz bölgesine güçlü bir biçimde yeniden giren Rusya’nın bölgesel siyasi hesaplarının ve 3. Paylaşım Savaşının belirginleşen saflaşmasının oluşturduğu bir arka planın üzerine oturuyor gibi görünüyor.
İsrail ve Lübnan arasındaki hidrokarbonlarla dolup taşan bu bölgenin keşfedilmesi ve bu şekilde Lübnan’ın kendi doğalgaz kaynağına sahip olması, bu ülke için kelimenin tam anlamıyla “Allah’ın bir Lütfu” olacaktır. Zira ülke, 1975 iç savaşından beri elektrik kesintileriyle boğuşuyor. Elektriği günlük olarak kesmesi gerekiyor, çünkü ihtiyaç duyulan talep, üretimi büyük bir farkla aşıyor. Kendi doğalgazı veya petrolü olmayan Lübnan, ekonomisine yıllık 2,5 milyar dolar yük getiren dizel yakıtı ithal etmek zorunda. Lübnan, borçları gayri safi yurt içi hasılasının %145’ine denk olan, Dünya’nın en borçlu ülkelerinden biri konumunda.
Yukarda da bahsettiğimiz üzere Suriye savaşı ve Lübnan’ın kendi siyasi iç karışıklıkları, açık deniz enerji keşiflerine ket vurmuştu. Bir Birleşik Krallık şirketi olan Spectrum, son yıllarda Levant Havzası’nın Lübnan’a ait kısmında 3D sismik araştırmalarının da içinde olduğu jeofizik araştırmaları yaptı ve Lübnan’a ait suların 25 trilyon küp feet ekonomik olarak dönüştürülebilir doğalgaz içerdiğini hesapladı. Bu doğalgaz rezervlerinin geliştirilmesi, Lübnan’ın tüm ekonomisini değiştirebilir.
Beklentiler, Fransız şirketi Total’in, İtalyan ENI’nin ve Vladimir Putin'e yakın Rus menşeili Novatek’in oluşturduğu uluslararası bir konsorsiyumun sondaj hakkı için teklif vermeye yakın olduğu yönünde. Konsorsiyum lideri Total’in açıklamalarına göre, ilk kuyu gelecek yıl herhangi bir tartışmanın olmadığı 4. blokta açılacakken, ikinci kuyu bir kısmı İsrail tarafından hak iddia edilen 9. blokta yapılacak. Total, bu bloğun İsrail’in hak iddia ettiği tartışmalı bölgeden 15 mil uzaklıkta olduğunu iddia ediyor. Buna rağmen, İsrail sondaj çalışmasına şiddetle karşı çıkıyor. Lübnan ve İsrail arasında 10 bloktan üçünü kapsayan yaklaşık 330 mil karelik bir üçgen deniz alanı üzerinde deniz sınırı konusunda henüz çözülmemiş bir anlaşmazlık sürüyor. Süren anlaşmazlıklar ve bunların bölgenin enerji kaynaklarına ilişkin bir çatışmaya dönüşme olasılığı göz önüne alındığında; önemli bir Rus petrol şirketi olan Novatek’in Lübnan’a ait açık deniz kaynaklarının geliştirilmesine katılması, Rus Hükümeti’nin Rusya Savunma Bakanlığı’na, Lübnan ordusu ile kapsamlı koordinasyonu, ortak askeri eğitimleri ve Rusya’nın Lübnan limanlarını olduğu gibi havalimanlarını kullanmasını içeren bir askeri işbirliği anlaşması imzalama yetkisi vermesi tesadüf olmasa gerek. Rusya-Lübnan işbirliği ayrıca, “uluslararası güvenlik kapasitesinin arttırılması, savunma araçları konusunda bilgi alışverişi, terör karşıtı işbirliği, kadro eğitimi konusunda işbirliği, ortak askeri operasyonlar ve tatbikatlar, bilgi teknolojisi uzmanlığında değişim ve iki ülkenin orduları arasında iş birliğine dayanan mekanizmaların kurulmasını” içeriyor. Kısacası, büyük bir anlaşma.
Suriye’deki Hmeymim hava üssüne ve Akdeniz’deki Tartus deniz üssüne ek olarak; yapılan bu anlaşmayla güçlenen Rusya, ne yaptığını bilmez bir politika izleyen, bu nedenle her geçen gün itibarını yitiren Washington'un kaybediyor gibi göründüğü bölgesel jandarmalık rolünü ele geçirebilir. Tam da bu bağlamda İsrail’in Şubat ayında hız kazanan Suriye hava sahasına yönelik saldırılarının İran-Irak-Suriye-Hizbullah dolayımıyla Lübnan hattını kırmaya yönelik bir girişim olduğu anlaşılıyor. Netanyahu’nun asabını bozan ve daha da bozacak gibi görünen Rusya-Lübnan anlaşmasının da bu saflaşmanın ve ona yönelik karşı hamlelerin bir parçası olduğu açıkça anlaşılıyor.
Şöyle ki muhtemel yeni bir İsrail-Lübnan-Suriye sıcak savaşı durumunda, bu elbette basitçe Lübnan açık denizindeki potansiyel petrol veya doğalgaz kaynaklarının kontrolü için olmayacaktır. Gerçek hedef, Suriye savaşında Rusya ve Esad’ın tarafında olan İran destekli Şii siyasi parti ve askeri güç sahibi Lübnan Hizbullahı olacaktır. Eğer Lübnan açık denizinde başarılı bir şekilde doğalgaz çıkarmaya başlarsa, ekonomisini uzun vadede dengeleyebilir, yüksek işsizlik oranını azaltabilir ve Netanyahu’nun öngördüğü gibi, Hizbullah’ı ana dengeleyici unsur olarak güçlendirebilir. Bu da Rusya’nın küresel güç olarak, İran’ın da bölgesel güç olarak bölgemizdeki konumlarını tahkim ettikleri anlamına gelir.
ABD, İsrail ve Körfez ülkelerinde oluşan blok da elbette karşı hamlelerini geliştirmekten geri durmuyor. Örneğin geçen Eylül ayında, İsrail Savunma Kuvvetleri Hizbullah’la savaşılan bir simulasyon oyunu geliştirdi. İsrail Savunma Güçleri, Güney Lübnan arazisine uygun bir yerde, manevra denemeleri ve defansif pozisyondan ofansif pozisyona geçme tatbikatı yaptı.
Geçtiğimiz Kasım ayında, Suudi veliaht prensi Muhammed bin Salman’ın, hazırlanan resmî istifayı okutmak için Lübnan başbakanı Saad Hariri'yi Riyad'a aniden çağırması üzerine olası bir İsrail-Lübnan Hizbullahı savaşında ikinci bir cephe açılması tartışıldı. Hariri’nin ifade ettiğine göre, eğer Hizbullah, Yemen’deki Suudi karşıtı güçlere desteğini kesmezse ve Suriye’de Esad yanlılarını desteklerse, Suudiler, Lübnan’a da Katar’a uyguladığı gibi ekonomik yaptırımlar uygulayacaktı. Bu, Körfez’de 400 bin vatandaşı çalışan ve ekonomisi bunların gönderdiği 8 milyar dolar işçi dövizine dayanan Lübnan için hatırı sayılır bir tehdit. Bu noktada, Netanyahu’nun geçtiğimiz Eylül ayında Riyad’a yaptığı gizli ziyaret anlam kazanıyor. Netanyahu, Suudi prens bin Salman ve gizli ortak Washington’un İran’a ve Suriye’deki İran etkisine karşı bir ittifak içinde oldukları belirginleşiyor.
Trump yönetiminin İran’a karşı savaş propagandasını arttırması ve Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması, Washington desteği ve Suudi ekonomik yaptırımlarıyla beraber Lübnan açık denizinde hak iddia edilmesi; Ortadoğu’da çok daha geniş ölçekte, bölgesel bir savaşa yol açma potansiyeli taşıyor. Rusya’nın Suriye savaşı vesilesiyle bölgede güçlü bir konum elde etmesi ve Lübnan’da güçlü askeri ve ekonomik varlığa sahip olması Orta Doğu’da derinleşen bu savaşın yıkıcılığına bir çarpan etkisi yapacaktır.
İsrail’in Şam’a yönelik artan saldırıları ve İran’ın dron saldırısını bahane ederek Suriye sahasını ihlal etmesi, buna mukabil Suriye’nin İsrail’e ait F-16 uçağını düşürmesine -1982’den sonra ilk kez oluyor- karşı İsrail’in Suriye hedeflerine uyguladığı orantısız saldırı, bölgenin ne denli kaynayan kazan olduğunu gösterir nitelikte. Görülüyor ki, halihazırda bölge halklarımızın hayatları, kanları, canları üzerinden ilerleyen bölgesel paylaşım savaşı, her an parlayabilecek yeni kıvılcımlarla beraber yeni gerginlik alanlarına doğru genişleyerek devam edecek. Mevcut savaş, süper güçlerin konvansiyonel olarak karşı karşıya gelecekleri yeni bir aşamaya doğru evrilme riskini barındırmaktadır.