Kadın örgütleri, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü yaklaşırken çalışmalarını hızlandırdı. Çalışmaların odağında ise kadına şiddete ve kadın katliamlarına karşı mücadelenin sokak ayağını örmek ve erkek şiddetinin nedeni, kökenine dair tartışmalar da yürütülüyor. Bireysel şiddet, eril zihniyet ve devlet şiddeti, kadın kazanımlarına saldırılar, polis engellerine karşı verilecek mücadeleye dair pratik adımların atılması hazırlıkların ana başlıklarını oluşturuyor.
Kadına dönük şiddet ve katliamların geldiği boyutu Aralık Feminist Kolektif (AFK) üyesi Feride Eralp ve feminist Avukat Diren Cevahir Şen Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
Erkeğin kadına dönük şiddeti kendine hak gördüğüne işaret eden Eralp, erkek intiharlarında erkeğin önce eşini ve çocuklarını öldürdüğünü hatırlatarak, “Kadının yaşamını, kendi yaşamının sınırları ile çiziyor. Çünkü kadınlar üzerinde bir tür sahiplik ilişkisi olduğunu düşünüyor” dedi.
‘Şiddetin adını koymalıyız’
Mücadelenin ilk adımını erkek şiddetine adının koymakta gördüklerini ifade eden Eralp, toplumun şiddete karşı tepkisini kendi yaşamlarından uzağa koyarak değerlendirdiğini vurguladı. Eralp şöyle konuştu: “Hâlbuki vahşi cinayetlerle başlamıyor şiddet. Bir kadına, kocasının maaşın benim hesabıma yatsın demesiyle, dışarı çıkarken giydiği kıyafeti denetlemesiyle, sevgi adı altına telefon-sosyal medya şifresini istemeyi kendinde hak görmesiyle, belki adını şiddet değil sevgi olarak koyduğumuz yerden başlayan bir şey. O mülkiyet ilişkisi, erkeklerin bizimle kurduğu, sahibimiz olma hakkını kendinde görme ilişkisi şiddetin kökeninde yaşayan şey.”
Sokak mücadelesinin önemi
Şiddete karşı sokakta verilecek mücadelenin çok önemli olduğunu belirten Eralp, erkek şiddetine karşı, devletin bunu normalleştirmesine, cezasız bırakmasına, erkek şiddetiyle kurulan devlet şiddetine karşı 25 Kasım’da sokakta olacaklarını belirterek, tüm kadınlara sokaklara inme çağrısı yaptı.
‘Şiddet ihya ediliyor’
Sistematik şekilde uygulanan cezasızlığın bir politika olduğunu dile getiren avukat Diren Cevahir Şen ise, kadınların kendilerine yönelik şiddette karşı ulaştıkları koruyucu-önleyici mekanizmalar tarafından geri çevrildiğini dile getirdi. Şen, “O sebeple kadına yönelik şiddetin bu denli arttığı noktada kadınların, bir de şiddeti önlemek için kadınları korumakla görevli, yetkili kurumlar tarafından ciddiye alınmaması şiddetin ihyası demektir” dedi.
Özsavunma uygulayan kadınlar
Kadın düşmanı bir politika uygulandığını, şiddeti önleme mekanizması işletilmediği için kadınların zaman zaman ölmemek için öldürmek zorunda kaldığını ifade eden Şen, “Şiddeti önleme mekanizmalarının işletilmesi, çalıştırılması gerekiyor, ama ülkeyi yönetenlerin öyle bir iradesi yok. Kadına yönelik şiddet de, kadın cinayetleri de, kadın düşmanlığı da politiktir” diye belirtti.
Feminist avukatlar olarak sistematik şiddet gördüğü bir erkeği öldürmek zorunda kalan kadınların davalarını da takip ettiklerini ifade eden Şen, “Nevin Yıldırım, Çilem Doğan, Name Öztürk, Yasemin Çakal, Aylin Işık Gibi örnekler var. Bu kadınlar hayatlarındaki erkekler tarafından çok ağır şiddete maruz kalıyorlar ve koruma mekanizmaları ya işletiliyor gibi yapılıyor ya da işletilmiyor.”
‘Eşitlik ve özgürlük mücadelesini büyütmeliyiz’
Gasp edilen kadın kazanımlarını geri almak ve daha ileri taşımak zorunda olduklarını ifade eden Şen, ortak ve bir arada kadın mücadelesinin gerekli olduğunu söyledi. Türkiye’deki politik baskı koşullarının feminist hareketi ve kadın hareketini etkilediğine dikkat çeken Şen, şunları kaydetti: “Erkek egemen sistemin yıkılıp, kadınların eşit bir hayat sürdükleri bir hayatı kurmak zorundayız. El ele vererek, bir araya gelerek kadınların hak mücadelesini; eşitlik, özgürlük mücadelesini yeniden büyütmek zorundayız.