Ermeni Soykırımı ile hala yüzleşilmediğini belirten Ermeni siyasetçi-yazar Murad Mıhçı,“Yüzleşmenin olmaması için büyük bir direnç var. Çünkü bunlar konuşulunca Türkiye’nin geçmişte dikte ettiği birçok gerçek olmayan tarih ortaya çıkacak ve bundan da korkuluyor” diye belirtti.
Türkiye Cumhuriyeti ve onun temellerini oluşturan Osmanlı Devleti’nde yüzyıllarca Anadolu ve Mezopotamya topraklarında bir arada yaşamış haklara yönelik soykırım ve katliamlar yaşandı. Devletin soykırımına uğrayan halklardan biri de Ermeniler oldu. 1’inci Dünya Savaşı döneminde İstanbul’dan Ermenilerin önde gelenleri 24 Nisan 1915’te Dahiliye Nazırı Talat Paşa’nın emri ile tutuklandı. Tutuklanmayanlar ise ya sürgün edildi ya da öldürüldüler. Yerinden edilen Ermenilerin mallarına el konuldu. Bazı kaynaklara göre sürgün edilen 800 bin ile 1 milyon 800 bin arasında insan öldürüldü. 24 Nisan tarihi bu nedenle “Ermeni Soykırımını Anma Günü” olarak kabul ediliyor.
Yüzleşme talebi
Yaşananların üzerinden 107 yıl geçmesine rağmen çekilen acılar Ermeni toplumu için hala taze. Pek çok ülkenin yaşananları soykırım olarak tanımasına rağmen, gerçek anlamda “yüzleşme” yaşanmazken, Ermeni yurttaşların yüzleşme talepleri hala sürüyor. Ermeni Soykırımı’nın yıl dönümünde Ermeni siyasetçi yazar Murad Mıhçı Mezopotamya Ajansı’dan Kadri Güney ile yaşananları konuştu. Mıhçı, 1914’teki nüfus sayımına göre Türkiye’de 18 milyon yurttaşın olduğunu, bu sayı içerisinde 3 milyon Hristiyan ve 1 buçuk milyonunun ise Ermeni olduğunu hatırlattı.
Demografyayı değiştirme planı
Türkiye’nin kuruluşundan itibaren belli kesimlerin asimilasyona uğratıldığını söyleyen Mıhçı, asimilasyona tabi tutulamayan Hristiyanların ise soykırıma tabi tutulduğunu anımsattı. Mıhçı,“Bunların en başında da Ermeniler geliyor. Daha sonrasında ise Asuriler, Süryaniler, Rumlar gibi halklar büyük kırımlara uğradı. Coğrafyanın hem iktisadi hem de demografik yapısını değiştirme çalışmaları vardı. Bu planlı ve bilinçli çalışmalardı. Talat Paşa’da bunun en büyük aktörlerindendi. Bugün artık 40-50 bin civarında kalan bir Ermeni toplumu var” diye belirtti.
Acının büyüklüğü
“Ermeniler çeşitli ülkelerde çoklar” denildiğini belirten Mıhçı,“Hayır tehcire uğradıktan sonra dünyada 8 buçuk-9 milyon civarında Ermeni kaldığı söyleniyor. Bu sayının içinde Ermenistan’da var. 1914’te 1 buçuk-2 milyon arasında olan Ermenilerin 2022’lerdeki sayısı kaç olmalıydı. Sadece bunu bile düşünsek acının ne kadar büyük olduğunu anlatmış oluruz” dedi.
Devlet politikası
Soykırımın sistematik bir sindirme operasyonu olduğunu belirten Mıhçı, sözlerini şöyle sürdürdü: “24 Nisan 2011’de Sevag Balıkçı’yı hatırlatmak gerekiyor. Balıkçı, 24 Nisan’da askerlik görevini yapan biriydi, apolitikti. O günlerde siyasi konjektürde Ermenistan ile ilgili bir gündem vardı ve o arkadaşımız katledildi. Katledilmesi ile bir korku yayılmak istendi. Hrant Dink ve Kumkapı’da yaşlı Ermeniler katledildi. Bugün yansımalarına baktığımız da çok yakın zamanda gündem olan Newala Qesaba var. Burası hem Keldanilerin hem de Ermenilerin tarihte 1915’te yaşadıkları acıların o bölgedeki kanıtıdır. Siyasi nedenlerden ayrışan Kürtlerin de faili meçhul insanların kemikleriyle doludur. Bugün ise üstü betonlarla kapatılmak isteniyor. Aslında bu sistematik bir devlet politikası. Hükümetler değişse de sistem bir şekilde devam ediyor” ifadelerini kullandı.
Belleğe saldırı
Soykırım dışında mezarlıkların da saldırılara maruz kaldığını belirten Mıhçı, böylece tarihi ve belleğin yok edilmek istendiğini ifade etti. Mıhçı, “Ankara’nın göbeğinde Ermeni mezarlığındaki kemikler ortaya çıktı, orası bir şekilde ele geçirilmeye çalışılıyor. Yine merkezde bulunan Ermeni Mezarlığı üzerine inşaat yapılmak isteniyor. Bir yanıyla artık şiddet o kadar kendini büyüttü ki mezarlıklara saldırılıyor. Mezarlıklar aslında tarihsel bir bellektir” diye belirtti.
Kürtlerin direnci
Sistemin direnenleri yok etmeye çalıştığının altını çizen Mıhçı, kendi belleğini, düşüncelerini, anadilini ve kültürel yapısını korumak isteyen herkese karşı sistemin bir saldırısı olduğunu dile getirdi. Mıhçı, “Buna karşı en büyük direnci Kürtler gösteriyor. Geçmişte 1915’te Ermenileri katletme nedeni olarak, ‘Ruslar gelecek olursa bölgedeki Ermeniler Ruslar ile işbirliği yapacak’ bahanesi kullanıldı. Şimdi de Türkiye’nin parçalanması durumunda Kürtlerin bir araya geleceği travması üzerinden sınır ötesi operasyonlara bahaneler üretiliyor. Coğrafyanın yerli halklarını yeterince asimile edemedikleri ve bundan çekindikleri gerçeğini gösteriyor” dedi.
“Yüzleşme neden yapılmıyor?”
Röportaja gelirken Ermeni toplumundan bir yakını ile karşılaştığını ve onun “Keşke bu gazar (24 Nisan) bir geçse” dediğini aktaran Mıhçı, “Eğer Ermenilere soracak olursanız 23 Nisan’dan 25 Nisan’a geçme şansları olsa, 24 Nisan’ı hiç yaşamak istemezler. Çünkü bir korku var. Neden? Çünkü tarihsel bir yüzleşme yapılamadı. 1915’teki tarihsel yüzleşme olsaydı Maraş, 6-7 Eylül olayları olmayacaktı. Keza bugün Alevi ve Kürtlere yaşatılanlar olmayacaktı. Yüzleşmenin olmaması içinde büyük bir direnç var. Çünkü bunlar konuşulunca Türkiye’nin geçmişteki o dikte ettirilen birçok gerçek olmayan tarihi ortaya çıkacak ve bundan da korkuluyor” diye belirtti.
”Mallar gerçek sahiplerine verilmeli”
“Ermenilerin acısıyla yüzleşilmesi bu coğrafyada Ermeniler için değerli ama çoğunluk için daha da değerli” diyen Mıhçı, tarih ile yüzleşilmediği her an hedef olmakla karşı karşıya kaldıklarını söyledi. Ermenilerin “yüzleşme” taleplerinin “mal talep ediyorlar” olarak yorumlandığını vurgulayan Mıhçı, “Yani eğer bir coğrafyada yaşıyorsanız ve bu coğrafyanın içerisinde mülkünüz elinizden alınıyorsa bunu talep etmek ‘mal talep etmek’ olarak görülüyorsa, burada fikri olarak bir hata var. Bizim bu coğrafyada atalarımız vardı ve bizler atalarımızın kemikleri nerede bilmiyoruz” dedi.
Bugünün zenginleri
Yüzleşme dışında en büyük beklenti ve taleplerinin “atalarının” mezarlarını yapabilmek olduğunu belirten Mıhçı, “Bir diğer beklentimiz ise bu işten rant elde eden sınıfları konuşabilmek. Biliyoruz bazı bölgelerde bugünkü çeşitli sermaye grupları o gün birilerine para vererek sermayenin el değiştirmesi için çeşitli gruplar kurdular. Ve bugünün zenginleri aslında geçmişte bu coğrafyanın mallarına konanlardır. Beklentimiz malların gerçek sahiplerine verilmesi” ifadelerini kullandı.
“Korkusuz yaşayabilmek…”
Mıhçı, diğer taleplerini sıralayarak, “Nar tanesi gibi dünyaya dağılan Ermenilerin kendi anavatanlarına geçişlerine kolaylık verilmesini istiyoruz. Türkiye’nin demokratikleşmesini, tarihi ile yüzleşmesini istiyoruz. En azından kalan Ermenilerin bu coğrafyanın yerli halkı olarak yaşamasını istiyoruz. Daha az korkusuz yaşayabilmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de var olan Ermeni vakıflarının da çeşitli sorunlar yaşadıklarını ekleyen Mıhçı, “Şuanda Ermeni vakıfları yasal bir şekilde hakkı olmasına rağmen, Lozan’da hakları olmasına rağmen seçim yapamıyor. Bu bir yanıyla zaten az kalan Ermenilerin vakıfları yönetememe halinden dolayı hem bir asimilasyon, hem bir parçalanma, hem de mülklere başkalarının imtiyaz sahibi olmalarına neden olabiliyor. Dini kurumumuza dahi yasal bir seçim yapılmadığından dolayı Ermeni toplumu kendi arasında bölünmüş durumda” diye konuştu.
”Umut dolu günler“
Türkiye’de bugüne kadar toplumların birbirine kırdırılarak gelindiğini söyleyen Mıhçı, “Ben eminin ki bir gün bu coğrafyada tarih ile yüzleşilecek ve hep birlikte acılarımızı konuşarak çözmeyi bileceğiz. Yeniden umut dolu günler olacak” şeklinde konuştu.
MA / Kadir Güney