17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul Beykoz’da bir villaya operasyon düzenlenerek Hizbullah örgütü lideri Hüseyin Velioğlu öldürüldü. Bu operasyonla, 1990’lı yılların başından itibaren yaklaşık on yıl boyunca Kürtlerin özgürlük mücadelesine karşı devlet tarafından kullanılan şeriatçı bir İslami örgütün, Hizbullah’ın ipi çekiliyordu. Son yıllarda ise Hizbullah yine revaçta.
700’e yakın kişinin cinayetinden sorumlu, “Türkiye’de şeriata dayalı bir İslam devleti kurmak” amacıyla yola çıkan Hizbullah örgütüyle ilişkili olduğu gerekçesiyle kapatılan Mustazaf-Der eski Genel Başkanı Mehmet Hüseyin Yılmaz, Hür Dava Partisi’nin (Hüda Par) kuruluş dilekçesini veren kişi. Hüda Par’ın bir dönem genel başkanlığını yapan İshak Sağlam ise 2000’li yıllarda Hizbullah davalarının avukatlığını yapmış ve aynı davadan hapis yatmış bir siyasetçi. Aynı şekilde şu anda Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu da Hizbullah davalarının avukatlığını yapan biri.
Türkiye’de özellikle Kürt illerinde örgütlenen Hizbullah, İran İslam Devrimi’nden etkilenen bir grup Kürt kökenli isim tarafından kuruldu.
1980 öncesindeki Akıncılar, Milli Türk Talebe Birlikleri ve Komünizme Karşı Mücadele Dernekleri’nde faaliyet gösteren Abdulvahap Ekinci, Ahmet Tufan, Fidan Güngör, Hüseyin Velioğlu ve Veysi Kaykaç gibi şahıslardan oluşan bir grup 1980 yılı başlarında Diyarbakır’da “Vahdet Hareketi” adı altında bir birlik oluşturdular. “Türkiye’de şeriata dayalı bir İslam Devleti kurmak” amacını taşıyan bu birlik, liderlik ve sürdürülecek faaliyetler üzerindeki farklı fikirleri nedeniyle 1981 yılında Fidan Güngör’ün Menzil kitapçısını, 1982 yılında Hüseyin Velioğlu’nun İlim kitapçısını kurmasıyla ikiye bölündü.
Velioğlu liderliğindeki İlim kolu, hemen silahlı faaliyetlere başlamak gerektiğini savunurken, Menzil Grubu, henüz tebliğ aşamasını daha tamamlamadıklarını, silahlı faaliyet yürütecek altyapıya sahip olmadıklarını ve tabana yönelik çalışmalarının henüz olgunlaşmadığını ileri sürerek silahlı mücadeleye geçilemeyeceğini savunuyorlardı.
Hüseyin Velioğlu’nun dini ve siyasi lideri olduğu Hizbullah, Sünni Kürtleri örgütlenmesine hedef kitle olarak seçti. Evleri ve camileri örgütlenme alanları olarak kullandı, bir barınak ve örgüt evine dönüştürdü.
Hizbullah’ın İslami çevreden hedef aldığı ilk grup, geçmişte birlikte oldukları Menzil Grubu oldu. Menzilcilere yönelik silahlı saldırılarını yoğunlaştırdı ve grubun lideri Fidan Güngör’ü Batman’a kaçırıp öldürdü.
Hizbullah’ın derin devletle ilişkisi
“Türkiye’de şeriata dayalı bir İslam Devleti kurmak” amacıyla yola çıkan Hüseyin Velioğlu liderliğindeki Hizbullah örgütlenmesi, 1991-93 yılları arasında PKK sempatizanı olduğu söylenen birçok kişiyi şehirlerin orta yerinde, polis ve askerlerin gözü önünde güpegündüz öldürdü. Devletin, güçlenen PKK’yı yok etmek için Hizbullah’ı desteklediği iddiaları bu dönemde konuşulmaya başlandı. Cinayetlerin failleri yakalanamıyor, faili meçhul cinayetler aydınlatılamıyordu. Hizbullah’ın kaçırdığı bazı kişilerin bulunması için yapılan tüm başvurulara rağmen hiçbir girişimde bulunmadı. Bu dönemde hiçbir Hizbullah üyesi tutuklanmadı. Devletin bu tutumu, “asker-polis-Hizbullah” ilişkisinin ne olduğu sorusunu gündeme getirdi.
Eski bakan Fikri Sağlar, bir gazeteye verdiği röportajda, 1985 yılında ordu tarafından alınan bir kararla, ordunun Hizbullah’ı sadece kullanmakla kalmadığını, aynı zamanda bu örgütü kurup sponsorluğunu da yaptığını iddia etti.
Meclis Araştırma Komisyonu’nun 1993 raporunda; Hizbullah’ın, Batman ilinde güvenlik güçleri tarafından siyasi ve askeri eğitim, ayrıca başka destek aldıkları anlatılmaktadır. TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu’na ifade veren Batman Emniyet Müdürü Öztürk Şimşek, “ne yazık ki, Hizbullah örgütü mensupları bir dönem askerlerden yardım gördüler. Buradaki bazı askeri birliklerde silahlı eğitim yaptılar, lojistik destek gördüler” diyecekti.
JİTEM’in kurucusu olarak anılan Türk Kara Kuvvetleri’nden emekli albay Arif Doğan, 17 Ocak 2011’de Ergenekon davaları kapsamında mahkemede verdiği ifadede, Hizbullah’ı, PKK militanları ile savaşması için Hizbul-Kontr (“Kontralar Partisi”) ismiyle kendisinin kurduğunu, kendisinin yapılandırdığını ve silah dağıttığını ileri sürdü.
Jitem’in kurucularından Binbaşı Cem Ersever de Hizbullah üyelerinin eski itirafçılar olduğunu, güvenlik güçlerinin PKK’ye karşı savaştığı için Hizbullah’ı kollayıp desteklediğini söyleyecekti. Yine dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı Tümgeneral Teoman Koman, Hizbullah üyelerini “PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, inancı kuvvetli vatandaşlar” olarak savunacaktı.
JİTEM’in kurucusu olarak bilinen ve faili meçhul bir cinayetle öldürülen Binbaşı Ahmet Cem Ersever’in avukatı Emin Emir de devlet-Hizbullah ilişkisine dair konuşmuştu. Emir, Ersever’in Velioğlu ile ilişkide olduğunu ve o dönemde “düşmanımın düşmanı dostumdur” diye hareket ettiğini söyledi. Emir, Ersever’in kendisine, “Hizbullah, yapılması gerekeni yapıyor” dediğini aktarmıştı.
Hizbullah hakkında örgütte bulunmuş bir kişi, 1993 yılında Cumhurbaşkanlığı’na isimsiz bir ihbar mektubu göndermiş, mektubunda devleti uyarmış ve gerektiği takdirde tanıklık yapabileceğini söylemişti. Mektup dönemin Emniyet Müdürü Mehmet Ağar’a iletilmiş, ancak Ağar “Yakalanmaları fayda sağlamaz” gerekçesiyle herhangi bir işlem yapmamıştı. Ağar’a göre yakalansalar dahi haklarında suç bulunamayacak isimler o zamana kadar 300’den fazla cinayetin failiydi.
Haber yapanlar öldürüldü
Haftalık 2000’e Doğru dergisinde Hizbullah sempatizanlarının verdiği bilgiler doğrultusunda, örgüt üyelerinin Diyarbakır’daki çevik kuvvet merkezinde eğitim gördüklerine dair haberi yayınlanan Halit Güngen, haberin yayınlanmasından iki gün sonra faili meçhul bir cinayete kurban gitti.
Hizbullah ve devlet ilişkisinden bahseden haftalık Gerçek dergisinin Diyarbakır temsilcisi Namık Tarancı, 20 Kasım 1992’de işyerine giderken vurularak öldürüldü.
Özgür Gündem muhabiri Hafız Akdemir, Silvan’da Hizbullah tarzı çifte cinayet işledikten sonra kaçan suikastçılara yardım ve yataklık eden bir kişinin, altı hafta gözaltında tutulduktan sonra mahkemeye bile çıkmadan serbest bırakılmasıyla ilgili hazırladığı bir haberden sonra, 8 Haziran 1992’de Diyarbakır’da vurularak öldürüldü.
Kuran’ın dogmatik bir şekilde yorumlanmasını eleştirdiği için Hizbullah’ın hedefi haline gelen Konca Kuriş, 17 Temmuz 1998’de evinin önünden kaçırıldı. 38 gün boyunca Hizbullah üyeleri tarafından işkence gördü, sorgulandığı evin bodrumuna elleri ve ayakları domuz bağıyla bağlanmış halde gömüldü. Hizbullah cinayeti üstlendi. Cinayeti üstlenen Hizbullah “İslam düşmanı ve laik-feminist Konca Kuriş, Allah ve Kuran-ı Kerim karşıtı fiilleri ve söylemleri nedeniyle, Hizbullah savaşçıları tarafından kaçırılarak üslerimizde sorgulanmıştır. Dinsiz-laik TC’nin resmi din söylemleri ile talimatları paralelinde hareket eden ve Siyonistlerce de kullanılan Konca Kuriş, Müslümanları şüpheye sevk edecek fiiliyatlara giriştiği için şeri hükümler gereği cezalandırılmıştır.” dedi.
Hizbullah’a savaş açan ve faili meçhul cinayetlere karşı net tavır koyduğu için halk tarafından da sevilen Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, 24 Ocak 2001’de uğradığı suikast sonucunda 5 koruması ile birlikte hayatını kaybetti.
Daha ılımlı bir İslami çizgiyi savunması ve gençler arasında örgütlenmesi nedeniyle Hizbullah’ın hedefi haline gelen Nurcu bir grubun lideri İzzettin Yıldırım ve arkadaşlarının kaçırılıp öldürmesi, Hizbullah’a yönelik operasyonların başlangıcı oldu.
Hücre evlerinin altına kazılmış toplu mezarlardan çıktı
17 Ocak 2000’de İstanbul Beykoz’da bir eve düzenlenen operasyonda Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu öldürüldü, Cemal Tutar ve Edip Gümüş ise yakalandı.
Edip Gümüş’ün itirafları sonucu çok sayıda adreste yapılan operasyonlarda Hizbullah’ın, eşi görülmemiş bir toplu mezar vahşetine giriştiği ortaya çıktı. Evlerin kazılan her köşesinden toprağa gömülü cesetler çıktı. Elleri ve ayakları bağlı olan cesetlerin bazılarının kafatasında beton çivisi bulunduğu, kol ve bacaklarının kırıldığı ve kesildiği belirlendi.
Hizbullah’ın 360 bin dolara satın aldığı villada yapılan aramada, silah ve patlayıcı maddelerin yanı sıra, sahte döviz ve kaçırılan İslamcı feminist yazar Konca Kuriş’in sorgu kaseti de ele geçirildi. Kuriş’in cesedi de Konya’daki hücre evinde bulundu.
İlk tahliyeler 2011’de
2000 yılından itibaren yakalanan Hizbullah yöneticileri, aylarca gözaltında kaldıktan sonra tutuklandı ve 2009 yılında ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. 2011’de tutukluluk sürelerinin 10 yıldan fazla olmayacağına dair yasal değişiklik, Hizbullah’ın yönetim kadrosuna cezaevinden çıkma yolunu açtı. 4 Ocak 2011 günü Hizbullah’ın üst düzey yöneticileri Edip Gümüş, Cemal Tutar ve Hacı İnan’ın da aralarında bulunduğu 34 mahkûm, cezaları kesinleşmediği için serbest bırakıldı. Edip Gümüş, İran’a kaçarak, örgütün liderliğini üstlendi.
Bu kişiler, 165 kişinin öldürülmesi ve 84 kişinin yaralanmasının doğrudan faili olmaktan yargılanıyordu. Kamuoyunda bu tahliyelere yönelik yoğun tepkilerin ardından haklarında yeniden yakalama kararı çıkarıldı, ancak bulunamadılar.
100’den fazla üyesi serbest bırakıldı
Anayasa Mahkemesi 2018 yılındaki bir kararında, Devlet Güvenlik Mahkemelerinde askeri hâkim bulunmasını yeniden yargılanma nedeni saymış, Hizbullah tutukluları da bu kararı emsal gösterip, yargılamalarının yenilenmesi talebinde bulunmuştu. AYM kararından sonra Türkiye’nin değişik mahkemeleri, ağır suçlardan hükümlü çok sayıda Hizbullahçıyı serbest bıraktı.
Hüda Par kuruldu
‘Türkiye’de Hizbullah: Din, Şiddet ve Aidiyet’ kitabının yazarı Doktor Mehmet Kurt, Hizbullah’a yakınlığı ile bilinen Hüda-Par’ın, 1 Kasım 2015 seçimlerinden itibaren AKP hükümetiyle stratejik işbirliğinde bulunduğunu ve tahliyelerin de yapılan pazarlığın bir sonucu olduğunu iddia ediyor.
Tahliye edilen kişilerin büyük bir kısmının ‘Cemaatin Oğulları” diye bilinen ve 1990’lardaki infazları gerçekleştiren kişiler olduğuna dikkat çeken Kurt, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hükümete açık destek veren Hizbullah tabanının, demokrasi mitinglerinde Güneydoğu illerinde meydanlara çıkan ana kitleyi oluşturduğunu, sonraki seçimlerde oy tabanını AKP lehine sandığa götüren Hüda-Par’ın, daha önce edinmediği bir pazarlık gücü elde ettiğini söylüyor ve “Böylece 1990’larda kamuoyunca derin devletin tetikçisi olarak anılan Hizbullah, 2010’larda Hüda-Par vasıtasıyla hükümetin stratejik ortağına dönüştü” diyor.
Hizbullah örgütüyle ilişkili olduğu gerekçesiyle kapatılan Mustazaflar ile Dayanışma Derneği (Mustazaf-Der) eski Genel Başkanı Mehmet Hüseyin Yılmaz, Hür Dava Partisi’nin (Hüda Par) kuruluş dilekçesini veren kişi. Hüda Par’ın bir dönem genel başkanlığını yapan İshak Sağlam ise 2000’li yıllarda Hizbullah davalarının avukatlığını yapmış ve aynı davadan hapis yatmış bir siyasetçi. Aynı şekilde şu anda Hüda Par Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu da Hizbullah davalarının avukatlığını yapan biri.
Hak, Adalet ve Hürriyet İçin Kürdistan İslami Hareketi olan Azadî Hareketi sözcüsü Adem Özcan, Hüda Par için; “Şefaflaşmalarını, Kürtlerin hak ve özgürlüklerine cevap verecek bir siyaset üretmelerini arzuluyorduk. Ama bu noktada hâlâ kat edilmesi gereken mesafeler var. Siyasi zeminde sivilleştiler, legal mücadelelerini sürdürüyorlar. Ancak hâlâ kamplaşma üzerinden siyaset devşirmeye çalışıyorlar. Bu da hâlâ Hizbullah refleksleri üzerinden hareket etmesine neden oluyor. Bu ciddi bir zafiyet ve tehlikedir. Eğer doğruyu söyleyecek olursak Hüda Par’ın ya da o yapı içinde yer alan kitlenin ideolojik olarak bağnaz yönleri var. Hizbullah’ın Kürdistan’ı ıskalayan bir ideolojik politik duruşu var. Kürt halkının hak ve özgürlük mücadelesini açık ve net bir şekilde desteklemiyor. Kürtlerden müteşekküldür fakat zihinsel dünyası ideolojik yaklaşımları tamamen Türk İslamcı egemen akıl üzerinden kendini var edegelmektedir. Bu da doğal olarak hem halkın hem de biz siyasi çevrelerin gönlünde de meşruiyet sağlayamamasına neden oluyor. Bu noktada Hüda Par kendisini özeleştiriden geçirmeli” diyor.
İktidar yanlısı sendikalarda örgütleniyorlar
İsmail Saymaz, Sözcü gazetesindeki köşesinde “Gaffar Okan’a küfür edenler okulda müdür!” başlığıyla yayınladığı yazısında Hüda Par’lı öğretmenlerin İdeal Eğitim Vakfı adı altında faaliyet gösterdiklerini, iktidar yanlısı Memur Sen’e bağlı Eğitim-Bir-Sen’de örgütlendiklerini ve bu sayede müdür ve müdür yardımcısı olarak atandıklarına dikkat çekiyor.
Hüda Par, Kobane’ye destek eylemlerine saldırdı
IŞİD’in Kobane’ye yönelik başlattığı kuşatma ve saldırılara karşı direniş gösteren PYD/YPG güçlerini desteklemek amacıyla 6 Ekim 2014 tarihinde tüm Türkiye çapında başlatılan sokak eylemleri devam ederken, Hizbullah Örgütü’ne yakın bir internet sitesi, Kobane’ye destek eylemlerinde Hüda Par ve İslami STK’ların sadece İslami kimlikleri nedeniyle hedef alındığı iddia edilerek, sempatizanlarına saldırıya uğramaları halinde ne gerekiyorsa yapmaları çağrısı yapıldı.
Söz konusu çağrı üzerine silahlanan ve HÜDA-PAR üyesi oldukları ileri sürülen maskeli sivil kişiler birçok kent merkezinde göstericilere ateş açtı. Silahlı saldırıların düzenlenmesi ve kolluk kuvvetlerinin saldırganlara yönelik bir müdahalede bulunmaması üzerine KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı tarafından 7 Ekim 2014 tarihinde IŞİD, Hizbullah, HÜDA-PAR gibi örgütlerin silahlı saldırılarına karşılık verilmesi çağrısında bulunuldu.
Tüm bu gelişmeler nedeniyle 7 Ekim 2014 tarihinde Kobanê ile dayanışma ve destek için düzenlenen tüm eylemler polisin, jandarmanın saldırısıyla karşılaştı. Geçici köy korucularının da kolluk kuvvetleriyle birlikte hareket ettiği bu saldırılarda maskeli sivil kişiler de yer alarak göstericilere yönelik katliam girişiminde bulunuldu.
Tüm bunlar, Hizbul-kontra ilişkilerinin bu sefer Hüda Par üzerinden sorgulanmasına neden oldu.