Dünya Bankası’nın eski Baş Ekonomisti Kaushik Basu’ya göre istihdam politikalarında ve tüketim kalıplarında değişikliğe gidilmezse “daha büyük eşitsizlikler, çatışma ve kaos 2067 yılına damgasını vuracak ve seçmenler korkularından ve sorunlarından fayda sağlayan liderlere oy vermeye devam edecek.” (Çeviri: SiyasiHaber)
Dünya Bankası’nın eski Baş Ekonomisti ve Cornell Üniversitesi’nde ekonomi profesörü olan Kaushik Basu Project Syndicate’de yayınlanan makalesinde küresel ekonominin gelecek 50 yıldaki durumunu değerlendirdi.
Dünya yavaş çekimde bir ekonomik kriz yaşıyor. Uzmanlar bu krizin yakın gelecekte devam edeceği konusunda hemfikir. Küresel ekonomi, modern çağın en uzun ekonomik durgunluklarından biri olan 2008 ekonomik krizinden bu yana dönem dönem büyüme gösterdi. Neredeyse tüm orta ve yüksek gelirli ülkelerde ücretler (ücretlerin GSYİH içindeki payı) yaklaşık 40 yıldır istikrarlı bir şekilde düşüyor. Peki ya önümüzdeki 50 yılda neler olacak?
Bugün durum kesinlikle umutsuz görünüyor. Ekonomik durgunluk ve artan eşitsizlik, İngiltere’nin Avrupa Birliği'nden ayrılma referandumu ve Donald Trump'ın ABD Başkanlığına seçilmesi örneklerinde olduğu gibi, gelişmiş ülkelerdeki yabancı düşmanlığının ve milliyetçiliğin artmasına ve şimdi de ABD’nin Paris İklim Anlaşması’ndan çekilme kararına katkıda bulundu. Aynı zamanda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika başta olmak üzere, gelişmekte olan dünyanın büyük kısmında çatışmalar yaşanıyor ve bazı devletler çöküşün eşiğinde.
Bu tür türbülanslar yakın gelecekte de devam edecek gibi görünse de bunun ötesinde nelerin yaşanacağı üzerinde bir fikir birliği bulunmuyor. Şüphesiz uzun vadeli tahminlerde bulunmak yersizdir. Benzer sorunların yaşandığı 1930 yılında yalnızca John Maynard Keynes "Torunlarımızın Ekonomik Olanakları" adlı ünlü makalesinde bunu yapmayı denedi ve tahminlerinde yanıldı.
Bununla birlikte, Keynes'in bu girişimi ekonominin geleceğini öngörmek için kesinlikle saygın bir emsal teşkil etmektedir. Dolayısıyla devam ediyorum: Önümüzdeki 50 yılda, dünya ekonomisinin (kesin olmamakla birlikte) küresel GSYİH'da yıllık % 20 artış ve gelir ve tüketimde her dört yılda bir iki kat artışla büyüme göstereceğini öngörüyorum.
Bu senaryo ilk bakışta inandırıcılıktan uzak görünüyor olabilir. Sonuçta, küresel ekonominin yıllık büyüme oranı şu anda % 3 (son birkaç yılda biraz daha düşük). Ancak bu, küresel ekonomik büyümenin ilk kez tasavvur edilemez seviyelere yükselişi olmayacak.
Angus Maddison tarafından toplanan verilere göre 1500 ile 1820 yılları arasında, dünyanın büyük bölümünde hiç büyüme görülmezken, dünyanın yıllık büyüme oranı yalnızca % 0,32 idi. Çin'de bu dönem boyunca kişi başına düşen yıllık gelir 600 Dolardı. O dönemde yaşayan birisi için, bugün hayal kırıklığı yaratan % 3’lük büyüme tasavvur edilemez bir orandı. 1820'den 2003'e kadar yıllık ortalama küresel büyümeyi % 2,25'e çıkaran Sanayi Devrimi'ni nasıl öngörebilirlerdi?
Bugün, Dijital Devrim büyümeyi yeni zirvelere taşımayı taahhüt ediyor. Gerçekten de dünyanın dört bir yanını birbirine bağlayan dijital teknolojideki ilerlemeler sayesinde dramatik teknolojik gelişmelerin tam ortasındayız. Sonuç olarak, işçiler sadece daha üretken hale gelmiyor, aynı zamanda istihdama erişimleri de artıyor. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerdeki bireyler artık çokuluslu şirketlerde çalışabiliyorlar. Bunun neticesinde emek piyasasına daha fazla işçi katılıyor.
Bu eğilimin yalnızca olumlu ekonomik etkileri olmuyor. Örneğin ABD’de, işsizliğin % 4,3'e düşmesine rağmen ortalama gerçek (enflasyona göre düzeltilmiş) ücret çok az arttı. Teknolojinin başka ülkelerdeki düşük ücretli işçilerin (ve giderek artan oranlarda makinelerin) daha fazla işte çalışabilmesine olanak sağlaması bu "maksimum ücret tavanını" pekiştirdi.
Bu tavanı aşmanın anahtarı, insanların çalışacağı iş türlerini değiştirmektir. Daha iyi bir eğitim ve öğretim sistemi ve kaynakların daha etkili bir şekilde yeniden dağıtımı ile insanların, makinelerin yakın gelecekte yapamayacağı, (sanattan bilimsel araştırmaya) daha yaratıcı işlerde çalışmasına imkan sağlayabiliriz.
Her ne kadar önemli bir başarı veya atılım sağlamak için gereken insan sayısı ve zaman göz önünde bulundurulduğunda böyle bir çalışma müsriflik gibi görünse de böylesi tek bir başarı veya atılım insanların yaşam standardını yükseltmek için yeterli değeri yaratacaktır. Ve aslında, yaratıcı sektör büyüdükçe, büyüme de önemli ölçüde artacaktır.
Bu sonuç kesin olmamakla birlikte olasıdır. Bunun sağlanabilmesi ekonomilerimizde ve toplumlarımızda köklü değişiklikler gerektirecektir.
Öncelikle, işçilerin daha yaratıcı uğraşlara geçişini kolaylaştırmak için çalışmalıyız. Bu, yetişkinler için yeniden eğitim de dahil olmak üzere eğitim sistemlerinde köklü değişiklikler yapılmasını gerektirecektir. Ayrıca işinden olan işçiler için finansal destek sağlayan politikalar ve programların da hayata geçirilmesini gerektirecektir. Aksi halde, makine ve sermaye sahipleri, ekonomik pastadan daha da büyük bir pay almak için büyük teknolojik ilerlemelere bel bağlar hale gelecektir. Ülkeler bunu, örneğin ülkenin elde ettiği toplam kârın % 15-20'sine işçi sınıfının “sahip olduğu”, bir tür kâr paylaşımı yoluyla başarabilir.
Tüketim kalıplarının da değişmesi gerekmektedir. Toplam tüketimin her dört yılda iki katına çıkması, yollardaki araç sayısının ve uçakların kat ettiği millerin de iki katına çıkması ve üzerinde yaşadığımız gezegenin limitlerinin aşılması anlamına gelir. Artan ortalama yaşam süresinin yalnızca nüfus artışını değil, aynı zamanda yaşlı insanların nüfus içindeki oranını da artıracağı göz önüne alındığında, bunun önemi daha da açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Varlıklarımızın büyük bir kısmının sağlığı iyileştirmeye ve çevresel sürdürülebilirliğe harcanmasını sağlamak için doğru teşviklerin hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Önümüzdeki yıllarda bu tarz politika değişikliklerini hayata geçiremezsek, dünya ekonomisi muhtemelen önümüzdeki 50 yılda diğer uca savrulacaktır. Böyle bir senaryoda, daha büyük eşitsizlikler, çatışma ve kaos 2067 yılına damgasını vuracak ve seçmenler, korkularından ve sorunlarından fayda sağlayan liderlere oy vermeye devam edecektir. Benim düşüncem, dünyanın son 30-40 yıl boyunca olduğu gibi bu iki ucun ortasında bir zeminde olacağı yönünde.
1967'de dünya, ekonomide (dünyanın ilk ATM'si Haziran ayında Londra'da kuruldu) ve sağlıkta (dünyanın ilk başarılı kalp nakli Aralık ayında Güney Afrika'da yapıldı) çok önemli gelişmelere tanık oldu. 2067, bu atılımların yüzüncü yıldönümüne yakışır bir yıl olacaksa, mevcut çalkantılar, dünya liderlerini daha müreffeh, eşitlikçi ve istikrarlı bir gelecek yaratmak için ihtiyaç duyduğumuz yeni politikaları geliştirmek ve uygulamak için çalışmaya teşvik etmek zorundadır.
Çeviri: SiyasiHaber
Kaynak: https://www.project-syndicate.org/commentary/long-term-global-economic-prospects-by-kaushik-basu-2017-06