Yarın 2 Temmuz Madımak Katliamının yıl dönümü. Sivas katliamından 23 yıl sonra, Aziz Nesin’e kulak vermemenin; laiklikten taviz vermenin, siyasal İslam’ı durduramamanın bedelini çok ağır ödüyoruz. Sivas’ta yitirdiğimiz Behçet Aysan’ın dizeleri gibi halimiz; ‘‘Yok başka bir cehennem yaşıyorsunuz işte’’ Ve bu cehennemden tek çıkış yolu var: Laiklik
AHMET SAYMADİ
Acı hikayeyi hepimiz biliyoruz. 1993 yılı temmuz ayının başında Sivas’ta yapılan Pir Sultan Abdal Şenlikleri kapsamında Sivas’a birçok aydın ve sanatçı gitmişti. Aziz Nesin ise şenliklerin baş konuğuydu. Ancak Sivas’ta şenlikleri provoke etmeye dönük faaliyetler yürütülmüş; daha şenlikler başlamadan şehirde “Gün küfürlerin hesabının sorulma günüdür” başlıklı bildiriler dağıtılmıştı.
2 Temmuz günü Hakikat adlı Sivas’taki yerel bir gazete, Aziz Nesin’in bir konuşmasındaki “1000 yıllık Kuran’ın nesine inanayım” cümlesini cımbızlayarak haberleştirmiş ve “Müslüman mahallesinde salyangoz sattılar” diye manşet atmıştı. Şehirde örgütlenen kışkırtmayla; 2 Temmuz günü öğle namazından çıkan kalabalık, “Sivas Aziz’e mezar olacak”, “Vali istifa”, “Kahrolsun laiklik” sloganları ve tekbirlerle vilayet konağına ardından, Sivas Kültür Merkezi’ne yürümüş, Kültür Merkezi’nde Arif Sağ konseri izleyen kitleye saldırılmıştı, şehirdeki Ozanlar heykeli parçalanmıştı.
Kültür merkezi önünde dağılmak üzere olan binlerce kişilik kalabalık, “birileri” tarafından tekrar toparlanmış ve Madımak Oteli’ne yönlendirilmişti. Alınan cılız güvenlik önlemine karşın, binlerce kişilik kalabalık Madımak Oteli’ni kuşatmıştı. Bir gün önce ‘‘kaldırım yapılacak’’ bahanesiyle otelin yakınına dökülen taşlar, kalabalık tarafından otele atılmıştı. Otelin dış dünyayla bağlantısı kesilmiş, tek iletişim yolu olan telefonla Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü dahil birçok yetkiliye ulaşılmıştı. Tehlikeden “kör kayıkçı” dahil herkes haberdardı. Vali, Başbakan Tansu Çiller’e ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş’e dahi ulaşarak bilgi vermiş yardım istemişti. Ancak gerekli güvenlik önlemi alınmamış, katliama adım adım yaklaşılmıştı. Gelen az sayıdaki asker ise olayı izlemekle yetinmişti. Kalabalık önce otele girip ilk katlardaki eşyaları aşağı atmış, ardından otelin önündeki araçları ateşe vermişti. Sloganlar da, “Müslüman Türkiye” olarak değişmişti. Sonrası malum! Otel yakılmış 33 canımız hayatını kaybetmişti. Herkesin gözü önünde, devletin kontrolünde ve denetiminde insanlar katledilmişti.
Tabi bir de katliama dolaylı ya da açık bir biçimde destek olanlar vardı. Davanın gerçek failleri her zamanki gibi aranmamış ve dolayısıyla da bulunamamıştı. Davada yargılanan firari sanıklar için dava zamanaşımı sebebiyle düşmüş, Sanıklar hapiste Adalet Bakanı Şevket Kazan tarafından ziyaret edilmiş, zamanın Sivas belediye başkanı ve birçok sanık avukatı ise milletvekili yapılmıştı.
O dönemin en çok satan gazetesi olan Hürriyet, daha henüz AKP ortada yokken, ”Sivas’ta Aziz Nesin tahriki. 10 ölü” diye manşet atmıştı. Çünkü bu ülkenin yüzde 99’u Müslüman’dı ve onları kıracak herhangi bir davranış içinde olunamazdı. Bu manşetler; 1980 darbesiyle, hayatımıza daha fazla giren ‘‘Müslüman hassasiyeti’’ ya da burjuvazideki ‘‘Sol iktidar olmasın da ne olursa olsun; gerekiyorsa İslamcıların önünü açalım’’ kaygısının sonucunda atılan manşetlerdi.
Ancak önünü açtıkları siyasal İslam’ın vardığı son nokta IŞİD. Yıllar önce siyasal İslam’ın önünü açanlar, şimdi nasıl durdururuz diye çare arıyor. 35 yıl önce devletin önünü açtığı siyasal İslam’ın bedelini hep birlikte ödüyoruz. Özellikle de genç kuşaklar… Bugün 30 yaşının altında olanlar, yani gençler Madımak’a tanık olmadı bile..
Ama AKP sağ olsun, hatırlamalarına gerek kalmadı… Madımak’ı bugüne getirdi. Her ay yeni bir Madımak yaşıyoruz.
Müslüman hassasiyeti adı altında İslamcı olmayanların, özgürlükleri tırpanlanıyor. İslamcı olmayanlar hakaretlere uğruyor. Bütün toplumsal hayat, hukuk ve siyaset İslamcıların hassasiyetlerine göre dizayn edilmeye çalışılıyor. AKP tarafından Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren El-Nusra ve IŞİD çeteleri Diyarbakır, Suruç, İstanbul ve Ankara’da bombalar patlatıyor. Ve bu kadarla kalacak gibi de görünmüyor…
Gaziantep’te kendisini patlatan IŞİD’çi Yunus Durmaz’ın bilgisayarından çıkan belgeler bizleri nelerin beklediğini ortaya koyuyor. IŞİD Adana, Gaziantep, Malatya, Adıyaman, Sivas, Bingöl, Tunceli, Mersin ve Hatay illerinde bulunan Alevi vatandaşlarının yaşadığı köylerin, yerleşim yerlerinin listesini çıkarmış. Alevi ve Bektaşi derneklerinin yöneticilerini fişlemiş. ÇYDD ve ADD gibi kurumların adreslerini toplamış. Cemevleri’ni ve kiliseleri listelemiş. İki gün önce İsmail Saymaz’ın bir televizyon programında verdiği bilgiler ise dehşet verici, ‘‘Eylül 2015 itibariyle IŞİD’in Türkiye’deki toplumsal tabanı yirmi bin civarına ulaşmış durumda. IŞİD’e gidip gelen İslamcı-selefi sayısı 2750, halen orada bulunanların sayısı 1211, orada ölen sayısı Türkiyeli İslamcı sayısı 450 civarında. Rakka sınırında sadece Türkiye kökenlilerin yaşadığı bir kasaba oluşmuş durumda.’’
Madımak’tan bugüne yaşadıklarımıza bakınca en hayati meselemizin laiklik olduğu çok net anlaşılıyor. Bütün gelecek planlarımızın, daha eşit ve daha özgür bir dünya hayalimizin bağlandığı tek mesele laiklik. Ya laiklik için canımız pahasına bir mücadele yürüteceğiz, ya da IŞİD ve El-Nusra gibi örgütler toplumsal yaşamımızı ele geçirecek. İslamcı şiddet bizi Madımak’ta, Paris’te, Beyrut’ta, Ankara’da, Brüksel’de, İstanbul’da bulacak.
Aziz Nesin 2 Temmuz 1993 günü TGRT’nin kendisiyle yaptığı bir röportajda şöyle diyordu, ‘‘Ben, Müslümanlardan hiçbir zaman rahatsız değilim; Müslümanlar da alışsınlar, benden rahatsız olmasınlar. Ben Müslüman olmaya mecbur değilim. Ama Müslümanlara ve dinlere saygım var. Yani, bir insan taşa tapıyorsa, namusluca ve içtenlikle saygım var. Bana ne, kendi sorunudur o. Müslümanlara saygım var. Çünkü ben çok Müslüman bir aileden geliyorum. Onun için ben, İslam, İslami hareketten ya da ondan yana değilim. Bu, benim kendi sorunum. Birisi hakaret ediyorsa, etmesin demem; ya da Hıristiyanlığa ediyorsa, etmesin demem. Cevap verirsiniz; cevap, medeni insanlar kendisine yapılan haksızlığa karşı yanıt verir, yani böyledir. Böyle saldırarak, öldürerek, hırlayarak filan değil, uygar insansa, uygarlığın gereğini yerine getirir.’’
Son olarak, Sivas katliamından 23 yıl sonra, Aziz Nesin’e kulak vermemenin; laiklikten taviz vermenin, siyasal İslam’ı durduramamanın bedelini çok ağır ödüyoruz. Sivas’ta yitirdiğimiz Behçet Aysan’ın dizeleri gibi halimiz; ‘‘Yok başka bir cehennem yaşıyorsunuz işte’’
Ve bu cehennemden tek çıkış yolu var: Laiklik!