SEÇTİKLERİMİZ – Hacer FOGGO Duvar’a yazdı: Faşizme karşı direnen Romanların çocukları bugün dünyanın her yerinde faşizme karşı yine ayakta 2 Ağustos’ta yaşanan soykırıma karşı “Bir daha asla” diyorlar. Bir daha asla!
HACE FOGGO
“Alman milletinin saflığını koruma amacı güden tedbirler, Alman milletinden Çingeneliği fiziksel olarak ayıklamayı başarmalıdır. Irkların birbirine karışması önlenmeli, saf kan ve melez Çingenelerin hayat tarzları tahakküm altına alınmalıdır. Gerekli hukuki çerçeve ancak bir Çingene Kanunu tarafından çizilebilir. Bu kanun ırkların karışmasını engellemeli ve Çingenelerin Alman hayat sahası içerisindeki mevcudiyetinden kaynaklanıp acil çözüm isteyen bütün sorunları çözmelidir.”
1938 yılında Hitler’in sağ kolu olan SS şefi Himmler’in bu sözleriyle birlikte Nazi görevlileri Romanları yakalayarak ölüm kamplarına götürmeye başlar. Romanlara yönelik ırkçı söylemler ve zulümler o dönemde bu sözlerle başlamadı. Almanya’nın Bavyera Eyaletinde “Çingene, göçebe ve tembellerle mücadele” adı altında 1926’da bir yasa yürürlüğe girer. Bu yasayla birlikte sürekli bir işi olduğunu kanıtlayamayan bir Roman tımarhaneye gönderilebiliyordu. Alman Sağlık Bakanlığı’nın Irk Araştırmaları Bölümü’nden Eva Justin 1936 yılında hazırladığı doktora tezinde, Çingeneleri “Alman ırkının saflığı için çok büyük bir tehlike” olarak tanımlayarak 1938 yılından itibaren Romanların Nazi görevlileri tarafından yakalanıp toplama kamplarına gönderilmesinin de yolunu açmıştır. Eva Justin aynı zamanda tıbbi deneyler yapan Robert Ritter’in de asistanıydı. Aynı zamanda çocuk psikoloğu olan Ritter “suç biyolojisi” konusunda uzmandı. Bir ırkçı tezinde ise Romanların başlangıçta “tamamen ari ırk ” olduklarını, ancak göçler sırasında “aşağılık” halklarla ırk karışımı nedeniyle “iyi”özelliklerini kaybettiklerini savunurdu. Asistanı Justin ise tezini tamamlayabilmek için 39 kimsesiz Roman çocuğu bir çocuk bakımevinde tutarak çeşitli deneyler yaptı. Bu çocuklar daha sonra 1944 yılı Mayıs ayında Auschwitz-Birkenau imha kampına gönderildi. Bu çocukların da içinde yer aldığı 2 bin 900 Roman 2 Ağustos 1944 yılında gaz odalarında zehirlenerek öldürüldü. İkinci Dünya Savaşı sırasında Romanların uğradığı soykırıma Romanca Porajmos (kıyım) adı verildi. O tarihten bu yana 2 Ağustos Roman Soykırım Anma Günü olarak anılıyor.
Tabii o dönemde sadece Almanya’da değil Alman işgali altındaki bütün topraklarda Romanlara yönelik zulüm sürüyordu. UNESCO yayınları arasında yer alan “Nazi Terörünün Roman Kurbanları” başlıklı bir makalede şu sözlere yer verilmiştir:
“Polonya’da ve Sovyetler Birliği topraklarında Romanlar hem ölüm kamplarında hem de açık arazide katledilmişlerdir… Nazilerin geçtikleri her yerde Romanlar tutuklanmış, sürülmüş ve öldürülmüştür. Yugoslavya’da Yahudilerin ve Romanların idamları 1941 Ekim’inde ormanlık alanlarda yürütülmüştür. Köylüler, idam yerlerine götürülmek için kamyonlara yüklenen çocukların ağlayışlarını ve çığlıklarını hâlâ hatırlamaktadırlar.”
Auschwitz kampında ve diğer kamplarda 500 bini aşkın Roman öldürüldü. Yazımı o dönemde Romanların Nazilere karşı direnişinden söz ederek bitirmek istiyorum. 1933 ile 1945 yılları arasında Alman işgali altındaki topraklarda Nazi rejimine karşı, komünistler, sosyalistler ve sendika liderleri direndi. Direnenler arasında Romanlar da vardı. Mayıs 1944’te SS askerleri, kamp yetkilileri tüm Romanları gaz odalarında öldürme kararı almıştı. SS muhafızları Romanların bulunduğu kampın etrafını sardı ve Romanlara kampı terk etmelerini emretti. Romanlar, bıçak, balta, ellerinde demir sopa, küreklerle ve iş için kullandıkları diğer araçlarla Nazi subaylarının emirlerini reddettiler ve direnişe geçtiler. Bunun üzerine Nazi timi geri çekilmek zorunda kaldı.
O gün faşizme karşı direnen Romanların çocukları bugün dünyanın her yerinde faşizme karşı yine ayakta 2 Ağustos’ta yaşanan soykırıma karşı “Bir daha asla” diyorlar. Bir daha asla!