Hrant Dink Agos gazetesi önünde öldürüldü. Dönemin Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah “Bu iş örgüt işi değil, milliyetçi duygularla birkaç kişi tarafından işlenmiş” dedi. Aradan geçen 14 yıl bu cinayetin, milliyetçi duygulara sahip üç-beş gencin işi olmadığını ortaya koyuyor.
SiyasiHaber
Agos Gazetesi Yayın Yönetmeni Hrant Dink, uzun bir süredir hedef gösterildiği grubun tetikçisi tarafından 19 Ocak 2007’de gazetesinin önünde katledildi.
Suikastın ardından dönemin İçişleri Bakanı, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyet Müdürü kameraların karşısına geçmiş, Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah “Bu iş örgüt işi değil, milliyetçi duygularla birkaç kişi tarafından işlenmiş” demişti.
Hrant Dink’in hedef alınması süreci 6 Şubat 2004 tarihli Agos gazetesinde yayınlanan, Sabiha Gökçen’in yetimhaneden alınmış bir Ermeni kızı olduğuna ilişkin haberin 21 Şubat 2004 tarihli Hürriyet Gazetesi’nin manşetine taşınmasıyla başladı. “Sabiha Gökçen'in 80 yıllık sırrı” başlığıyla yayınlanan haber üzerine Genelkurmay yazılı bir açıklama yaptı.
“Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür” denilen açıklamada, yapılan haberin ulusal birlik ve beraberliğe tehdit olduğu iddia edildi. “Sabiha Gökçen aynı zamanda Atatürk'ün Türk kadınının Türk toplumu içinde bulunmasını istediği yeri gösteren değerli ve akılcı bir semboldür. Böyle bir sembolü amacı ne olursa olsun, tartışmaya açmak, milli bütünlüğe ve toplumsal barışa katkısı olmayan bir yaklaşımdır” denildi.
Genelkurmay’ın açıklamasının ardından, Hrant Dink dönemin İstanbul Vali yardımcısı Erol Güngör tarafından Valiliğe çağırıldı. Hrant Dink 12 Ocak 2007 tarihinde yazdığı ‘Neden hedef seçildim?’ başlıklı yazısında Valilik’teki görüşme için, “…konuşmaların içeriğinden, beni hangi amaçla oraya çağırdıkları belliydi. Haddimi bilmeliydim… Dikkatli olmalıydım… Yoksa iyi olmazdı!” diye yazmıştı.
Bütün bunların öncesinde;
Saldırı “ırkçı motifli eğilimin kana susamış sonucudur”
Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurulu tarafından hazırlanan “Azınlık Raporu”nun son halinin açıklandığı basın toplantısında, açıklamayı yapan İbrahim Kaboğlu saldırıya uğradı. Kamu-Sen Genel Sekreteri Fahrettin Yokuş, Başbakanlık İnsan Hakları Danışma Kurul Başkanı İbrahim Kaboğlu’nun önündeki konuşma metnini yırttı. Kaboğlu, yaptığı ikinci toplantıda yaşananları “Bu, devlet dairelerine kadar tırmandıkları gözlenen ırkçı motifli eğilimin kana susamış sonucudur. Fiili saldırıya yönelmişlerdir. Bunu tırmandıracaklar. İnsan hakları savunucusu olarak şiddete karşı şiddete başvuramam. Hedef olduğumu, kurulun hedef olarak belirlendiğini söylüyorum. Sivil toplum kuruluşlarını konuya sahip çıkmaya davet ediyorum. Saldırı için görev devlet organlarına ve savcılığa düşmektedir” dedi.
Patrikhane'nin burada kalmasını istemiyoruz
Fener Rum Patriği Bartholomeos'un Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi'ndeki başpiskoposluk sorununu çözmek amacıyla Rum piskoposları İstanbul’a davet etmesi üzerine Patrikhane önünde slogan atıp tekbir getiren bir grup tarafından eylem düzenlendi.
Hukukçular Birliği, MHP İstanbul İl Başkanlığı, İşçi Partisi, Noel Baba Vakfı, Bağımsız Türk Ortodoks Kilisesi, Muharip Gaziler Derneği, Yeniden Kuvayı Milliye ile Şehit Aileleri Derneği'nin de aralarında bulunduğu platform üyelerinin olduğu eylemde Milli Güç Platformu Başkanı Kemal Kerinçsiz yaptığı açıklamada “Papaza direnemeyen yetkilileri şiddetle kınıyoruz. İktidar sahiplerine sesleniyoruz; bu yaptıklarınızı Türk milleti asla unutmayacaktır. Bu millet, ihaneti de, hizmeti de unutmaz. İhanet eden Ali Kemallerin sonu hüsranla bitecektir. Lozan'ı ihlal eden Patrikhane'nin burada kalmasını istemiyoruz. Patrikhane Yunanistan'a taşınsın” dedi.
“Bu, Türk milletini arkadan hançerlemektir”
Boğaziçi ve Sabancı Üniversitesi tarafından düzenlenecek olan “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri” başlıklı konferans çeşitli çevrelerin tepkileri ve Adalet Bakanı Çiçek’in açıklaması üzerine ikinci kez ertelendi. Dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek konferans ile ilgili olarak “Bu, Türk milletini arkadan hançerlemektir” dedi.
Ergenekon Davası’nda yargılanan ve bir süre tutuklu kalan Türk Ortodoks Patrikhanesi’nin basın sözcüsü Sevgi Erenerol, 2006 yılında Genelkurmay Başkanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nda misyonerlik faaliyetleri ve azınlıklarla ilgili seminerler verdi.
Santa Maria Kilisesi Rahibi Andrea Santoro, 5 Şubat 2006 tarihinde, kilisede dua ederken öldürüldü.
“Yediğin ekmeğe ihanet etme”
Hrant Dink hakkında Urfa'da verdiği bir konferansta “Ben Türk değil Türkiyeliyim ve Ermeniyim” dediği için “Türklüğü aşağılamaktan” dava açıldı.
Yazdığı bir yazıda, “Türk”ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” sözleri nedeniyle 301. maddeden “Türklüğe hakaret” suçlamasıyla yargılandı ve aksi yönde verilen bilirkişi raporuna rağmen 6 ay hapis cezası aldı.
Yaptığı açıklamalar nedeniyle yargıyı etkilemekten de hakkında dava açılan Hrant Dink, mahkeme sırasında üzerinde; “Misyoner çocuğu Hrant, Türk Ermenilerinin huzurunu bozma, Hrant yediğin ekmeğe ihanet etme” yazılı pankart açan, “Şehitler ölmez vatan bölünmez” sloganını atan ülkücü grupların linç girişimlerine maruz kaldı.
“Bu cinayetin, milliyetçi duygulara sahip üç-beş gencin işi olduğuna inanmak mümkün değil”
Jandarma Alay Komutanlığı yapan, Susurluk Davası’nda adı geçen, Ergenekon Davası’nda yargılanan Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz gibi isimlerin tehdit ettiği Hrant Dink’e yönelik saldırılar önlenmedi. Hrant Dink’in öldürüleceğine yönelik istihbaratlara rağmen cinayeti önleyecek tedbirler alınmadı. Hrant Dink’in hedef alındığına dair birçok bilgi bulunmasına rağmen İstanbul Emniyeti de cinayeti önlemek için bir şey yapmadı.
Avukat Fethiye Çetin ve Deniz Tuna’nın hazırladığı “Hrant Dink Cinayeti Üçüncü Yıl Raporu”nun giriş yazısında, “Bu cinayetin, milliyetçi duygulara sahip üç-beş gencin işi olduğuna inanmak mümkün değil. Bir biçimde emniyet ve jandarma bünyesine de sızmış, hukuk dışı bir güç ve yetki kullanan daha örgütlü bir yapının, bu üç-beş genci kullanarak bu cinayeti işlettiğine inanmak da mümkün değil. Genelkurmay Başkanlığından yargısal makamlara, hükümet sözcülerinden güvenlik birimlerine, medyadan paramiliter güçlere, tüm resmi/siyasi aktörlerin Hrant Dink’in öldürülmesinde, cinayetin önlenmemesinde, gerçek faillerin ortaya çıkarılmamasında sorumluluğu var ve bu sorumluları artık ortaya çıkarmak ve yargılanmalarını sağlamak gerekiyor.
Çünkü çeşitli soruşturmalar vasıtasıyla ortaya saçılanlardan, Hrant Dink cinayetinden bir operasyon olarak söz eden Kafes Eylem Planından görüyoruz ki, bu devletin ya da devlet içinde ve devlet adına güç ve yetki kullanan birtakım kişilerin Ermenilerle (aslında Türk ve/veya Müslüman olmayanlarla) bir sorunu var” denildi.