SEÇTİKLERİMİZ- Ali Sirmen’in Cumhuriyet’teki yazısı: Fethullah Gülen’in, yollar ayrıldıktan sonra, FETÖ’ye dönüşen örgütü ile AKP’nin yıllar süren kol kola yol arkadaşlığını görmezden gelerek, Türkiye’de 15 Temmuz darbesiyle ilgili sağlıklı bir tanıda bulunabilmek mümkün değildir.
Bugün toplumun tepkisi sayesinde akim kalmış olan 15 Temmuz darbe girişiminin yıldönümü.
Başarıya ulaşmadığına şükrettiğimiz darbenin savuşturulmuş olmasına herkes gibi sevinirken, bir kez daha hepimize geçmiş olsun diyorum.
İktidar blokunun (AKP- MHP) olayları yanlış okuyan, bu yanlışları düzenlediği törenlere ve hatta Meclis konuşmalarının kısıtlanmasına kadar taşıyan tutumu darbe karşısındaki tavrımızı ve toplumun bütün kesimleriyle ona karşı durmasına desteğimizi etkilememelidir.
Aynı şekilde darbe karşısındaki net tavrımız, kamuoyunun çok yaygın bir bölümünün yanıtını bulmaya çalıştığı soruları ve tereddütleri görmezden gelmemize de neden olmamalı.
Fethullah Gülen’in, yollar ayrıldıktan sonra, FETÖ’ye dönüşen örgütü ile AKP’nin yıllar süren kol kola yol arkadaşlığını görmezden gelerek, Türkiye’de 15 Temmuz darbesiyle ilgili sağlıklı bir tanıda bulunabilmek mümkün değildir.
Bu, çok meşum sonuçlar verdiği sonradan herkesçe görülecek olan, yol arkadaşlığı olmasaydı, 15 Temmuz girişiminin de olamayacağı çok yazıldı çizildi.
Bugün eldeki veriler, “eğer iktidarın göz yumması olmasaydı, 15 Temmuz darbe teşebbüsü de olamazdı” diyenleri doğrulamaktadır.
Kısaca görelim:
Değerli gazeteci yazar Sedat Ergin son dönemlerde 15 Temmuz’a doğru giden yol, 15 Temmuz başarısız girişimi ve FETÖ ile ilgili olarak zihinlerde yeni soru işaretleri yaratan birtakım yazılar kaleme aldı ve belgeler sundu.
Bunlardan 5 ve 6 Temmuz tarihini taşıyan ikisinde 24 Haziran 2004’te toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nda Gülen cemaatinin oluşturduğu tehdit ve dış bağlantıları konusunda MİT ile Genelkurmay’ın yaptığı sunumlardan söz etmekteydi. MİT’in başında Şenkal Atasagun’un, Genelkurmay Başkanlığı koltuğunda ise Hilmi Özkök’ün bulunduğu bu toplantı sırasında, Genelkurmay Başkanlığı’nın sunumu şu ifadelerle son buluyordu:
“F.Gülen grubunun bu gelişmeler paralelinde mevcut sistemle barışık görünerek, Devletin tüm kademelerinde kadrolaşıp, sistemi içten içe ele geçirmek suretiyle laik, demokratik, sosyal hukuk devletini yıkarak, yerine dini esaslara dayalı bir devlet düzeni kurma amacını gerçekleştirmek yönündekifaaliyetlerini hiçbir önlem alınmadığı takdirde arttırarak devam ettireceği değerlendirilmektedir…”
Laik, demokratik, sosyal, hukuk devletini bu nitelikleriyle korumak ve savunmak amacını taşıyan bir iktidar, Genelkurmay’ın, içeriği MİT’in aynı toplantıda heyetin bilgisine arz ettiği 9 sayfalık sunumunda yer alan hususlarca da doğrulanan uyarıları karşısında ne yapar, daha doğrusu ne yapmalıdır?
Her iktidarın, meşrebine, ciddiyetine ve amacına göre içeriğinin niceliği değişken olmakla birlikte, niteliği yani özü değişmeyen, yapılması gerekenler listesini bir an için bir yana bırakalım da dönüp bugün de işbaşında olan iktidarın ne yaptığına bakalım. Bu konuda açıklamayı aynı soruyu merak edip de dönemin Başbakan Yardımcısı ÖmerDinçer’in 2015’te yayımlanan “Türkiye’de Değişim YapmakNeden Bu Kadar Zor?” kitabının 123 ve 124. sayfalarında bulan Ertuğrul Özkök’ün 6 Temmuz 2017 tarihli yazısında görüyoruz. Özkök, Dinçer’in MGK’nin bu konuda önlem planı hazırlanması kararına karşı yaptıklarını aynen şöyle anlattığını belirtiyor:
“- Tavsiye kararı Başbakanlığabildirildikten sonra Başbakanımızaaçtım ve gelen yazıyıDOSYASINA KALDIRMAYAkarar verdik.
– Bu karar metni BakanlarKurulu’nda imzaya açılmadıve hakkında hiçbir işlem yapılmadı.
– Konudan MGK toplantısınakatılan bakanlar dışında kimseninhaberi olmadı ve onları endişeyesevk edecek bir sonucundoğmamasına özen gösterildi.
– Bütün toplumsal ve siyasalriski hükümet adına Sayın Başbakanımız,hukuki riski ise benüstlenmiştim”. Bütün bunlara ek olarak herhangi başka bir açıklama veya yorumda bulunmama gerek var mı?”