TÜLAY HATİMOĞULLARI yazdı… “ABD’nin “elinin altındaki” bir gücün bu kadar büyük bir hamlesinden haberdar olmaması düşünülemez.”
TÜLAY HATİMOĞULLARI
15 Temmuz’da ordu içindeki bir klik darbe girişiminde bulundu. Darbe kısa bir süre içinde AKP/Saray güçlerince şimdilik kontrol altına alındı. Akabinde ilan edilen OHAL ile birlikte aslında ordunun yönetime el koymasını aratmayacak uygulamalar devreye girdi. Şu anda AKP/Saray eliyle sıkıyönetimin başka bir versiyonu devrede.
Darbenin zeminini AKP/Saray hazırladı
AKP ustalık döneminde iç ve dış siyasetini güçlü gerilimler üzerinden geliştirdi. Bir proje partisi olan AKP “Ilımlı İslam” rejimini kurmada hızlı adımlar attı. Son icraatlarıyla Türkiye halkları için önemli kırılma noktalarından biri olan “laiklik” ile ilgili kırmızı alarm zillerini çaldırdı. Diyanet İşleri Başkanlığı tepeden tırnağa kadar toplumun kodlarını belirlemede misyon üstlendi. Sokağa, hane içine müdahaleler başladı. Bunların evveliyatı neticesinden daha önemlidir. AKP’nin Ilımlı İslam rejimini kurarken en önemli icraatlarından biri ordu içindeki ulusalcı/Kemalist ana damarı tasfiye etme girişimi oldu. Bunu da şu anda kendilerine göre darbeci kliğin akıl babası olarak gösterdikleri Gülen ile beraber yaptı.
AKP/Saray salt ulusalcı cenahı değil, kurmak istediği rejimin önündeki tüm engelleri tek tek kaldırmakla uğraştı. Aydınlarla, yazarlarla, basın-yayınla, akademisyenlerle, sendikalarla, siyasi partilerle, meslek örgütleriyle, derneklerle, sivil toplum örgütleriyle, kadınlarla, gençlerle, doğa ve yaşam dostlarıyla, engellilerle, Alevilerle, gayri Müslimlerle, Kürtlerle, Ermenilerle uğraştı. Bütün bu kesimlerin işlevlerini kendi çıkarları doğrultusunda belirlemeye ve yaşam alanlarını daraltmaya kalkıştı.
Ortadoğu ve Afrika bölgesinde önceden uyguladığı politikalarla kısmi başarı elde eden AKP iktidarı, Suriye savaşındaki tutumu ile bölgede geriledi ve antipatik hale geldi. Karşısındaki cepheyi çok büyüten AKP/Saray, bunlarla baş edebilmek için en sert yöntemleri kullandı. Buna IŞİD gibi örgütlerin Türkiye’de katliamlar gerçekleştirmesinin önünü açmak ve bölgesel olarak da desteklemek dâhil. AKP/Saray’ın bu uygulamalarla darbe mekaniğini hayata geçirdiği sık sık ifade edildi. Bu atmosfer nesnel olarak diğer darbeci güçler için de bir zemin oluşturdu. Nitekim 15 Temmuz darbe girişimi bu zeminden beslenmiştir.
Darbenin arka planı üzerine
Darbeyi ordu içinden bir klik inanarak ve ölümü göze alarak yaptı. Ordunun içinde 15 Temmuz darbesine katılmamış ama AKP/Erdoğan ile hesaplaşmak isteyen azımsanmayacak büyüklükte öfke kümeleri mevcut. 15 Temmuz darbesinin başarısızlığı(!) üzerinde yapılan değerlendirmelerde; darbeciler gözaltına alınacaklardı erken davrandılar, destek sözü verenlerce kandırıldılar, Ağustos ayında gerçekleşecek YAŞ toplantısında görev yerleri değişecekti gibi bilgiler ortaya çıkıyor. Bütün bunlar doğru olmakla beraber yetersizlikler barındırmaktadır.
Türkiye NATO üyesidir. Türk ordusu teknolojik anlamda, askeri harcamalar konusunda diğer NATO ülkelerinin bazılarına göre zayıf olabilir. Ancak halen zorunlu askerlik sisteminin var olması, ordunun nüfusunun fazlalığı Türkiye ordusunu avantajlı kılmaktadır. Türkiye, NATO’da görevli asker sayısı ABD’den sonra en yüksek olan ülkedir. (ABD 1 milyon 427 bin, Türkiye 495 bin; üçüncü İtalya ise 352 bin.) Emperyalist güçler arası çelişkilerin şiddetlendiği ve bölge savaşlarının arttığı bir dönemden geçiyoruz. Küresel sermayenin hesaplaşma alanlarından biri olan Ortadoğu’da çalkantıların derinliği artıyor. Bu koşullarda AKP/Saray'ın özellikle son zamanlarda "özerk" hatta çizgi dışı davranışlar göstermesine rağmen, Türkiye jeostratejik konumu nedeniyle hala NATO ve Batı tarafından önemsenmekte ve "sistem içinde" tutulmaya çalışılmaktadır.
15 Temmuz darbe girişimini değerlendirirken konuya “ABD yaptırdı” basitliği ile yaklaşmamakta fayda vardır. Bunu ifade etmenin nedeni Türkiye’nin iç dengelerini/çatışmalarını, ordudaki çatlakları ve devrede olan AKP/Saray’ın darbe mekaniğinin tanımını/etkisini hafifletmekten kaçınmaktır. Buna rağmen bu girişimde ABD’nin de etkilerine bakmak gereklidir.
AKP, başta ABD olmak üzere küresel sermaye tarafından desteklenen ve Büyük Ortadoğu Projesi’nde önemli rol biçilen bir partidir. Çünkü Batı açısından Türkiye, Ortadoğu’da önemli bir coğrafik konuma, güçlü bir orduya ve küresel sermayenin diğer kutbunun öncülerinden olan Çin ile ittifak halindeki Şii bloka karşı büyük bir Sünni nüfusa sahiptir. Ilımlı İslam rejimini kurarak bölge ülkelerine model olabilir ve bunun üzerinden ABD’nin başını çektiği bloka hegemonya alanı oluşturabilirdi. Türkiye ayağına dolanan bir yığın sorundan dolayı bu rolünü icra edemedi. Başarısız bir dış politika/diplomasi izledi. Erdoğan Suriye/Esad konusunu kişiselleştirecek kadar basiretsiz davrandı. ABD ve Batı tarafından başlangıçta güçlü biçimde desteklenmesine rağmen AKP'nin dış politikası onların çıkarlarıyla ve politikalarıyla çeşitli noktalarda ters düştü. Bunlardan birkaçını sıralayacak olursak:
ABD son zamanlarda Esad ile uzlaşı yöntemleri ararken Türkiye’nin buna takoz koyması. (Türkiye son zamanlarda Suriye ile arayı düzeltme sinyali verse de “Esad’sız Suriye” demeyi ihmal etmiyor.) Çin ile sonradan iptal edilse de füze anlaşması imzalaması. Türkiye’nin Suriye’de PYD’ye çektiği kırmızı çizgiden dolayı (Türkiye’nin en büyük açmazlarından biri) ABD’nin bölgedeki inisiyatifinin azalması. (ABD Türkiye’nin şerhine rağmen Rakka, Minbiç operasyonlarını YPG’nin en etkin bileşeni olduğu Demokratik Suriye Güçleri ile ortak yapıyor.) Türkiye’nin son zamanlarda Rusya ile arayı düzeltme eğilimi ve bunun neticesinde Rusya’dan Türkiye üzerinden Yunanistan’a enerji nakil hattını inşa projesi.
Türkiye’nin en büyük çıkmazı: Kürt sorunu
Kürt sorunu uzun yıllardan beri Türkiye’yi çıkmaza sürüklemektedir. Kürt sorunu demokratik yollarla çözüme kavuşturulamadı. Masa devrildi, çatışma/imha yöntemi seçildi. Son yıllarda Suriye ve Irak’ta PKK’nin etkisi öne çıktı. Şu an Ortadoğu’da kim ne adım atacaksa Kürtleri hesaba katmak zorunda. Bu gelişmeler AKP/Saray’ın kimyasını bozdu. Suriye’de Fırat’ı kırmızı çizgi görme siyaseti AKP/Saray’ın alanını daralttı.
İç siyaset açısından da bunu söylemek mümkün. Saray başkanlık sistemi ile taçlandırmaya çalıştığı rejim değişikliğini başarabilmek için orduyu yanına alması gerektiğinin farkına varmaya, askeri darbe olasılığını hesaplamaya başlamış ve ona göre orduyla ilişkilerini restore etme eğilimine girmişti. Balyoz, Ergenekon gibi operasyonlarla itibarsızlaştırılan ordu, iadeyi itibar isteyecektir. Kürtlerle masayı devirip, operasyonlara yönelmenin en önemli nedenlerinden biri ordu-Saray arasında sağlanan mutabakat olsa gerek. Böylece hem ordu itibarını geri alacak, hem de Saray kendi projesini uygularken ordu sessizliğini koruyacaktı.
Darbeyi kim yaptı?
Darbe girişiminin birinci adamı üzerindeki muamma devam etse de, ortaya çıkan ana ekibin Fethullah’a yakın olması, oyunu kimin yazdığının göstergelerinden biridir. F. Gülen’in Pensilvanya’daki varlığını ise kime borçlu olduğunu herkes biliyor olsa gerek. ABD’nin ihtiyaçlarına göre konumlanabilen, gücünü buradan alan Gülen, bu darbenin gerçekleşmesinde önemli paya sahip görünüyor. ABD’nin “elinin altındaki” bir gücün bu kadar büyük bir hamlesinden haberdar olmaması düşünülemez. Darbe girişimine Pentagon’un ne kadar dahli var, ne derece yönlendirip kontrol ettiler, şimdilik belirsiz. Ama tereddütsüzce söyleyeceğimiz şey bu girişimin ABD’nin bilgisi dâhilinde gerçekleştiğidir. Başarılı olsalardı ABD bu ekiple devam etmekten rahatsız olmazdı, hatta işine gelirdi. Başaramadılar, şimdi ortaya çıkan durumu lehine kullanmak isteyecektir. Bu güçler isteselerdi daha başarılı bir darbe gerçekleştiremezler miydi? Kesinlikle evet. Peki, neden bu yapılmadı? Bunu da önümüzdeki günlerde anlamaya çalışacağız.
Elbette darbe girişiminin Türkiye’deki icracıları bu süreci ordunun emir-komuta zinciri ile destekleyeceğini sanmış ve başarıya kilitlenmiş olmalıdır. Ama belli ki verilen sözlerin yerine getirilmediği bir durumla karşı karşıya kaldılar.
ABD bir yandan Türkiye’yi kendi politikalarına uyumlu bir çizgiye çekmeye çabalarken, diğer yandan da bölgede Türkiye’ye alternatif olabilecek yeni yolları yoklamaktadır. Örneğin Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile yaptığı askeri anlaşmada beş askeri üssü bu bölgede kurmayı hedefliyor. Buna rağmen ABD Türkiye’den ve şimdilik AKP projesinden tamamen vaz geçmiş değildir. Gülen’in iadesine ilişkin verdiği cevaplara bakılırsa henüz ondan da vaz geçmiş görünmemekte.
İktidara geldiği dönemdeki kurguyu devam ettiren, ihtiyaçlara göre değişim sağlayan, bölgede kendini merkeze koymayan bir AKP küresel sermayenin ihtiyaçları açısından daha kullanışlıdır. Sermaye güçleri için tek kriter “kazanmaktır”. Bunun için gerektiği kadar esner, yöntem değiştirir, kullanır atar, bozar yeniden kurar. 15 Temmuz darbe girişimini iç dinamiklerin bu mantıkla buluşması olarak yorumlamak mümkün. AKP/Saray yeniden dizayn edilmek isteniyor denilebilir.
Akan hayat masa başında belirlenen siyasetin deney alanıdır. AKP/Saray güç zehirlenmesinden kurtularak değerlendirme yaparsa ona göre konumlanabilir. Şu anki yüksek perdeden konuşmanın yerini “uyum” alabilir. Güç zehirlenmesinden kurtulamayıp, kendi kulvarındakileri öğütmeye devam ederek iktidarını perçinlemek isteyebilir. Akan hayatın içinde bunları daha iyi göreceğiz.
Bu darbe girişimiyle beraber birçok şey değişecektir. Gözaltına alınan, tutuklanan askerlerin yerine “ulusalcı kanat” diye bilinen kesimden kadroların yerleştirileceği ortada. Bu durum eğitim alanında ve bürokraside boşalan yerler için de geçerlidir. Bu gelişmenin uzun vadede AKP/Saray için neye işaret edeceğini göreceğiz.
Ne Saray, ne ordu darbesi, çözüm demokratik ve sosyal Cumhuriyet
Bir süredir AKP/Saray tarafından hayata geçirilen bir sivil darbeyi yaşar durumdayız. 15 Temmuz askeri darbe girişimi bu sivil darbenin bir üst aşamaya geçmesinin yolunu açtı. Bunu fırsata çevirmeye çalışan AKP/Saray kendini yeniden kurma hamleleri gerçekleştirecektir. Yukarıda da belirttiğim gibi bunun sonuçları hakkında konuşmak erken olabilir. Bu cenk devam etmektedir. AKP 15 Temmuz öncesi hayata geçirmeye çalıştığı İslam soslu baskı rejimini derinleştirmek için var gücüyle çalışacaktır. Sıkıyönetimin muadili olarak, polis yetkilerinin ön planda olduğu OHAL uygulaması hayata geçmeye başladı. Bu uygulamayla sınırlı olan kazanılmış haklar topluca yok edilecek.
Toplumun iki darbeci anlayış arasında ezilmesine izin vermemeliyiz. Savaşsız, sömürüsüz bir dünya için barış, adalet, kardeşlik, eşitlik ve özgürlük için; bu değerleri sahiplenen tüm dinamiklerle birlikte mücadele büyütülmelidir. Son kertede halklara, emekçilere, ezilenlere, sömürülenlere karşı birleşmede tereddüt etmeyen darbeci güçlere karşı demokrasi cephesini büyütme gibi bir görev ile karşı karşıyayız. Mücadele demokratik ve sosyal Cumhuriyeti kurma perspektifiyle büyüyemezse, iktidar savaşı yürütenlerin dişlileri arasında öğütülebilir. Derinleşen faşizme karşı şimdi hep birlikte demokratik cepheyi büyütmeliyiz.