Korkut AKIN yazdı: “Bugün bile insanın boğazında bir yumru gelip oturuyor. 50 yaşını aşkın iki insanın tepeden tırnağa silahlı askerlerin arasında tek bir sözcük bile konuşamadan gözyaşlarının yanaklarını ıslatması çekilen acıların sadece küçük bir kısmı.”
SiyasiHaber
Bugün nasıl ki herkes pandemi ile zorlu sıkıntı yaşıyorsa, bundan 40 yıl önce de sadece siyasetle ilgilenenler değil yaşlı genç, kadın erkek ayırmaksızın bütün insanlar, kentte köyde, evde, işte, okulda devletin karanlık ve ceberut yüzünü gördü.
12 Eylül’ün darbeyle başlayan baskı ve korku rejimi zaman zaman rahatlasa da genel anlamıyla 40 yıldır aralıksız sürüyor.
O sabah evinden apar topar alınanlardan biri de öğretmen Nebahat Akın’dı. Askerin “genç” bir teröristin evini bastığını sanarak silah doğrultarak çaldığı kapıyı aralayan Nebahat Öğretmen irkilmişse de, arananın kendisi olduğunu öğrendiğinde hissettiği korkudan çok askerin şaşkınlığını anımsıyor aradan geçen kırk yıla rağmen.
2020 yılı, 90’ıncı doğum gününe denk geldiği için 12 Eylül’de gözaltındayken tuttuğu notları tıpkıbasım olarak kitaplaştırmış. Ancak kitabının çıkışıyla pandemi yasakları çakışınca yeterince dağıtamamış… Artık dağıtıma başlayacağını söylüyor…
İçimde kurduğum kocaman dünya
Eşi, müfettiş Abdullah Akın, kendisinden birkaç gün sonra gözaltına alınmış. Gözaltındaki notlarında askerin de izniyle karşı karşıya gelişlerini anlatıyor. Bugün bile insanın boğazında bir yumru gelip oturuyor. 50 yaşını aşkın iki insanın tepeden tırnağa silahlı askerlerin arasında tek bir sözcük bile konuşamadan gözyaşlarının yanaklarını ıslatması çekilen acıların sadece küçük bir kısmı.
Sunuşunda yaşadıklarını özetlemiş, tabii ki kendisinin değil firari defterin. “Elinizdeki bu kitaba konu olan defter, hapisten kaçan defter. Gözaltında benimle saklanarak yaşadı. Kocaman bir kışla koğuşundaydık. Bu defter bütün köşe bucakta, ne kadar zula varsa, oraları tanıdı. Hiçbir zaman sayıma çıkmadı, aranmadı. Bizim gibi güneş yüzü görmedi. Hava, su, ağaç nedir bilmedi. Yalnız arada bir üzerine yazılan sözleri saklamak için elden ele dolaştı, yastık altına, yatak altına, koynumuza girdi. O da benimle beraber, donumun ağına saklanarak, arayanlara takılmadan özgürlüğüne kavuştu.
Burada önemli olan şey: 12 Eylül darbecisi Kenan Evren’in hışmı. Yazıların özgürlüğünü bile istemiyordu.”
Sonrasında da sürdü…
Nebahat Öğretmen, 12 Eylül’de gözaltına alınışıyla artık mesleğini yapamayacak olduğunu da anlamış ve salındığı gün emeklilik dilekçesini vermiş. Asıl zorlu süreç eşinin peşinde tutukevi, hapishane kapılarında, çocuklarının peşinden Gayrettepe’de polislerle kora kor mücadelesinde yaşanmış.
Şimdi, aradan geçen 40 yılda daha bir bilinçli olduğunu, özellikle okumayı bırakmadığını, okuduklarını değerlendirdiği yazıların (aydinmuhiti.com) çeşitli sitelerde yayınlandığını, toplumsal mücadelenin sürdürülmesi gerektiğini söylüyor: “Pandemiyle birlikte evlere tıkıldık. Ama öncesinde 1 Mayıs’a da katıldım. Acıbadem’de Üsküdar Belediyesi’nin haksız yere halkın parkını bir vakfa peşkeş çekmesine, kültür merkezi yapacağız diye usulsüz yaptığı binayı market yapmasına karşı genç arkadaşlarla protesto toplantılarına katılıyordum. 90 yaş ne ki, gelir geçer. Önemli olan gelecek nesillerin, torunlarımın mutlu, özgür ve barış içinde yaşaması…”
Savaşa hayır!
Nebahat Akın, son günlerde gündemden düşmeyen savaş çığırtkanlığının bireysel ve toplumsal gelişimi engellediğini, egemen erkin çıkarı için savaş çıkarılmasının yanlış olduğunu, savaş için harcanacak paranın eğitime aktarılması gerektiğini söylüyor…
Firari Defter
12 Eylül gözaltı notları
NAS Ajans
2020, 68 s.