Türk silahlı Kuvvetleri’nin 12 Eylül 1980 tarihinde yönetime el koyup, ülkeyi askeri cuntayla yönetmeye başlamasının 35. yıldönümü. Bugün 35 yaşındaki insanların tanık bile olmadığı, 40 yaşın altındakilerin ise çocukluk günlerinden hayal meyal hatırladığı bir askeri cunta 12 Eylül. O günleri yaşayan yetişkinlerin ve cuntanın muhatabı devrimcilerin yaşamını yitirmesinin ardından tamamen unutulacak gibi…
12 Eylül’ü rakamlarla hatırlamaya çalıştığımızda cuntanın boyutları daha rahat anlaşılabilir. Araştırmalara göre 12 Eylül Askeri Darbesi’nin toplumsal ve siyasal bilançosu şöyle:
‘‘1 milyon 683 bin kişi ‘fiş’lendi. 650 bin kişi gözaltına alındı. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi idam istemiyle yargılandı. 49 kişi idam edildi. 98 bin 404 kişi ‘örgüt üyesi’ olmak suçundan yargılandı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi ‘kuşkulu bir şekilde’ öldü. 171 kişinin ‘işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı. 14 kişi cezaevindeki uygulamaları protesto etmek için yaptıkları ‘açlık grevi’ sonucu yaşamını yitirdi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı. 1402 sayılı yasa nedeni ile 3 bin 854 öğretmenin ve 120 öğretim görevlisinin işine son verildi. 23 bin 667 derneğin faaliyeti durduruldu. İstanbul’da gazeteler toplam 300 gün yayımlanmadı. Gazetecilere toplam 3 bin 715 yıl hapis cezası verildi. 300 gazeteci saldırıya uğradı. 3 gazeteci öldürüldü. 49 ton gazete, dergi ve kitap, sakıncalı olduğu için imha edildi.’’ (Bianet)
Bugün 12 Eylül kurumlarıyla hala ayakta. YÖK’üyle, Milli Güvenlik Kurulu’yla, Özel Harekat Polisleriyle işlemeye devam ediyor. Çünkü 12 Eylül ile hesaplaşacağını ve askeri vesayeti ortadan kaldıracağını iddia eden, ama 12 Eylül karanlığının yılmaz savunucusu bir siyasi parti var: AKP
Bizim kuşaklar, genç kuşaklar 12 Eylül’ü belki görmedi ama AKP 7 Haziran’dan bu yana, yukarıda rakamlarla verilen 12 Eylül bilançosunu, 12 Eylül ortamını Türkiye’ye sıkıştırılmış bir paket olarak yaşattı.
Son iki ayda yüzlerce HDP üyesi ve sosyalist gözaltına alındı, onlarcası tutuklandı. Cumhurbaşkanına hakaret ettiği için birçok insana dava açıldı. Cizre’de, Silvan’da, Yüksekova’da insanlar işkence edilerek gözaltına alındı. Çocuk, genç, yaşlı sivil insanlar sokak ortasında infaz edildi. Sokağa çıkma yasağı sebebiyle, sokaklarda evlerde infaz edilen insanlar derin dondurucularda bekletildi, toprağa verilemedi. Seçilmiş belediye başkanları görevden alındı, tutuklandı. AKP ve MHP taraftarı faşistler tarafından Kürtler saldırıya uğradı. Evleri ve araçları yakıldı.
Bırakın 12 Eylül’ü, 6-7 Eylül’ü 1915’i hatırlatan görüntüler yaşandı.
Şimdi biz bunları hatırlarken AKP ikinci 12 Eylül yalanına hazırlanıyor. 2010 yılında Anayasa Değişikliği Referandumunu 12 Eylül tarihine denk getiren AKP, ülkeyi savaş ve kaos ortamına soktuğu bugünlerde de kongresini 12 Eylül günü Ankara’da yapıyor. Bugün 13 yıldır attıkları tekrarlayacaklar: ‘‘12 Eylül’le biz hesaplaştık, askeri vesayeti biz kaldırdık, biz gelmeden önce sıkıyönetim ortamı vardı. OHAL vardı, biz geldik kaldırdık. Biz gelmeden önce analar ağlıyordu, şimdi gözyaşları dindi’’ diyecekler.
Diyorlar ki 10 gündür Cizre’de olanları unutun, 7 Haziran’dan beri döktüğümüz kanı unutun… 13 yıldır yaşattığımız zulmü unutun…
Bugün AKP kongre yaparken, Cizre’de heyetler inceleme yapacak, Cizre’nin günlerdir saklanan fotoğraflarını bizlerle paylaşacak. Biz yoldaşlarımıza ve gözlerimize inanıyoruz. Sizin yalanlarınıza değil!
12 Eylül 1980’i de sizin yaptıklarınızı da unutmayacağız! Hepsinin hesabını vereceksiniz… Yalanı bırakın, yandaşlarınız dışında kimse inanmıyor. 12 Eylül Faşizmi de siz de Cizre sokaklarında bir kez daha yenildiniz.
Fotoğraf: 1990 Cizre / STMA