GÜLFER AKKAYA yazdı: “Nereli olduğunun dışında kadınların satın alınacak bir mal haline dönüştürülmesi AKP’nin cinsiyetçi politikaları nedeniyle ‘buralı’ kız çocukların, kadınların da ‘kaderi’ olmayacak mıydı? Ne yani kötülük hep uzaktakilere mi musallat olacaktı?”
GÜLFER AKKAYA
Medyaya yönelik baskıların OHAL ve son olarak savaş nedeniyle akıl almaz noktalara varması her açıdan toplumu olumsuz etkilemeye devam etmekte.
Medyanın bu kadar baskı altında olmadığı dönemlerde haber yapılır, bu haberler takip edilir, sorumluları ortaya çıkarılır, kamuoyu her aşamada bilgilendirilirdi.
Şimdilerde haber de yok, o haber hakkında yaşanan gelişmeler de yok. Çünkü basın tarifsiz bir baskı altında. Halkın haber alma hakkı gasp edilmiş durumda.
Geçtiğimiz hafta 115 çocuğun hamile bırakıldığı skandal haberini okuduk. Aralarında 15 yaşın altında çocuklar da vardı ve bu durum nedense emniyete bildirilmediği gibi, işini yapan hastane çalışanı da işinden edilmişti.
Sonra ne oldu?
Olması gerekenler olmadı. Çünkü haberi takip diye bir şey kalmadı. Oysa daha ortada gün ışığına çıkması gereken nice soru var.
Bu çocuklara ne oldu? Bir kısmı savaş mağduru olan bu çocuklar neredeler, nasıl yaşarlar, evlendirildiler mi, evlilikler resmi mi, aileleri nerede, bu işin içinde kimler var?
Çok önemli bir başka soru; bu çocukların doğurduğu çocuklara ne oldu? Öyle ya organ mafyasına mı satıldılar, evlatlık mı verildiler, yaşıyorlar mı? Nerdeler? Kimdeler? Bundan sonra ne olacaklar?
Hepsi havada kalan sorular.
Ve bu soruların iki muhatabı var. Sağlık Bakanlığı ve o doğumların yapıldığı hastane ve hastaneler.
İstanbul'un Küçükçekmece ilçesine bağlı Kanuni Sultan Süleyman Eğitim ve Araştırma Hastanesi doğum alanında hizmet veren bir hastaneymiş. Bu nedenle bu devasa rakam bu hastaneden çıkmış. Ama diğer hastanelerde neler oluyor, orada durum nedir biliyor muyuz? Bu konuda araştırma yapan, bu araştırmaları kamuoyuna duyuran bir bakanlık var mı, yok.
Bu kadar büyük bir olaya ilişkin elimizde olan tek bilgi nedir?
Basına yansıdığı kadarıyla 15 yaşın altındaki çocukların ifadeleri alınmaya başlanmış.
Peki, hastanenin hiç mi kusuru yok?
Mesela o hastanenin başhekimi yok mu? Başhekimin bu konuda tavrı ne olmuştur? Bu kadar büyük bir olayda başhekim herhalde olaydan haberdardır?
Sonuçta konuştuğumuz 115 kız çocuğun hamile kalması olayı ve yanı sıra bu durumu bildirdiği için işinden olan bir de hastane personeli var.
Bunların tamamı mı başhekimden gizlenerek yapıldı?
Bu başhekim hakkında tabipler odası bir şey yapmış mıdır?
Ayrıca yine bu olayda tesadüfen öğreniyoruz ki artık ülkede evlilik ve annelik yaşı 15 olmuş. Bu ne zaman oldu? Nasıl oldu? Kadın kurumlarına, sağlık örgütlerine, çocuk haklarına, altında devletin imzalarının bulunduğu uluslararası sözleşmelere rağmen böyle bir durum fiili ya da resmi nasıl olabilir?
Burası erkeklik cumhuriyeti mi, kadın ve erkeklerin eşit vatandaş sayıldığı bir cumhuriyet mi? Anayasa hala yürürlükte mi? Yürürlükteyse birileri çok ciddi suç işliyor. Buna Anayasa Mahkemesi de dâhil; çünkü bizzat anayasaya karşı suç işleniyor ve 15 yaşın evlilik ve annelik yaşı olmasında Anayasa Mahkemesi devreye girmiş durumda.
115 çocuğun hamile bırakılması bize ülkede cinsiyetçiliğin ne boyutlara ulaştığını göstermesi açısından önemli.
Bu çocukların önemli bir kısmı ülkesindeki savaş nedeniyle buralara gelmek zorunda kalan Suriyeli çocuklar. Suriyeli diye susacaklar için bir de not; diğer kısmı buralı çocuklar.
Savaş ve erkeklik birbirini destekler. Erkekliğin nedeni savaş değildir, onun nedeni erkek egemen sistemin bizzat kendisi, ancak savaş, militarizm erkekliği olduğundan çok güçlendirmekte, erkekleri daha saldırgan kılmakta.
Savaş erkeklik suçlarını her zamankinden daha “normalleştirerek” hem suç oranını arttırmakta hem kadınları erkeklere karşı daha değersiz, savunmasız kılmakta.
Suriye’ye müdahaleden sonra ülkemizde kadınlar alınıp satılır hale geldi. Kız çocuklar, genç kadınlar, genç dul kadınlar Türkiyeli erkeklerce pis bir iştahla birkaç bin liraya ikinci, üçüncü “eş” olarak satın alınmakta.
Nereli olduğunun dışında kadınların satın alınacak bir mal haline dönüştürülmesi AKP’nin cinsiyetçi politikaları nedeniyle “buralı” kız çocukların, kadınların da “kaderi” olmayacak mıydı? Ne yani kötülük hep uzaktakilere mi musallat olacaktı?
115 kız çocuğunun hamile bırakılması olayı eğer yeterince araştırılırsa ortaya bunlar ve ensest gibi daha nice gerçek çıkabilecekti. Ve bugün savaş çığırtkanlığı yapan başta ulusalcı, savaş yandaşı, erkeklik destekçisi kadınlar olmak üzere birçok insan belki konuşmadan evvel iki saniye düşünebilecekti.
Savaş karşıtlığı sadece oğlunuz askere gidecek ve orda ölecek meselesi değil. Ölmeyip geldiğinde burada ne yapacağı meselesi de.
Savaş karşıtlığı; kadınlar için militarizm nedeniyle erkeklikle iyice bezenmiş, savaşın erkeklere sağladığı kadınlara karşı cinsel saldırıların normalleştirilmesi konforundan faydalanabilen ve kız çocuklara, kadınlara saldırabilecek erkek sayısını çoğaltması nedeniyle zaruri.
Sadece oğlunuz mu? Değil. Kocalar, erkek kardeşler, partnerler ve çevrenizdeki tüm erkekler.
İşte tüm bunlar ortaya çıkmasın diye medya baskılanıp susturuluyor, haber yapılmıyor, haber takipleri yapılmıyor.
Muktedirlerin her yasağı kadınlara artan oranda erkek şiddeti olarak geri dönüyor.
Afrin’deki hiç kimseyle bir sorunumuz yok, bu nedenle ‘savaşa hayır’.
Ama erkeklikten nefes alamayacak hale gelen ey Türkiyeli kadınlar esasen kendi canımız ve geleceğimiz, kız çocuklarının hayatı ve geleceği için ‘savaşa hayır’ dememiz gerekmiyor mu?