SiyasiHaber olarak 1 Mayıs’a birkaç gün kala “Demokrasi İttifak”nda yer alan Emek Partisi (EMEP), Emekçi Hareket Partisi (EHP), Halkların Demokratik Partisi (HDP), Halkevleri, Toplumsal Özgürlük Partisi (TÖP) ve Sosyalist Meclisler Federasyonu’yla (SMF) AKP-MHP faşist iktidar blokunun politika ve yönelimleri başta olmak üzere, Türkiye’nin ve toplumsal muhalefet güçlerinin gündeminde yer alan çeşitli sorunları konuştuk.
“Demokrasi İttifakı”nı oluşturan siyasal partilerin temsilcilerinin şu iki soruyu cevaplandırmaları istedik:
Soru: 1 Mayıs işçi sınıfının uluslararası birlik dayanışma ve mücadele günü. Bu yıl 1 Mayıs’a göçmen karşıtlığının bilinçli olarak tırmandırıldığı koşullar altında gidiyoruz. Sizce bu 1 Mayıs göçmen karşıtlığına karşı mücadelenin mevzisi haline getirilmeli midir?
Soru: Bu 1 Mayıs’ın demokrasi ittifakının güçlenmesine, genişlemesine vesile olması için nasıl bir duruş sergilemek gerekir? Bu kapsamda ne önerirsiniz?
“Politik çıkar sağlamak isteyen siyasi aktörler göçmen karşıtlığının sözcüsü oldu”
“1-Öncelikle sizin aracılığınızla işçi sınıfının 1 Mayıs birlik, dayanışma ve mücadele gününü kutluyorum.
Türkiye’de iktidarın göçmen politikası, yıllardan beri Avrupa başta olmak üzere dünyaya karşı silah olarak kullanılma üzerinden kuruldu. Göçmenler insan hakları ve uluslararası hukuk ekseninde haklarıyla tanınmak yerine hep “misafir” gibi hak öznelliği içermeyen kavramlarla tanımlandı. Böylece bir yandan hukuki sorumluluklar üstlenilmedi diğer yandan Batıyla ilişkilerinde şantaj konusu edildi.
Türkiye’de hem ekonomik ve siyasi krizlerin derinleşmesiyle hem de bazı siyasetçilerin faşizan söylemleriyle 2022 yılı 1 Mayıs’ına yaklaştığımız bu günlerde göçmen karşıtlığı en üst seviyelere çıktı. Ne yazık ki, güdümlü medya da yaptığı haberlerle bu karşıtlığı körüklüyor. Böylece göçmen karşıtlığı toplumsal gerilimleri arttıran fay hatlarının en önde gelenlerinden biri haline geldi. Fay hatlarından gündelik politik çıkar sağlamak isteyen birçok siyasi aktör sıraya dizilerek göçmen karşıtlığının sözcüsü haline geldi.
Böylesi bir manzaraya karşı hayata soldan, demokrasiden, haktan ve özgürlüklerden bakan herkesin göçmen karşıtlığına karşı durması gerekiyor. Başta işçi sınıfı olmak üzere tüm ezilenlerin muhayyel ulus-devlet sınırlarını sorgulayarak ve egemenlerin Ortadoğu’da sebep olduğu yıkımı göz önünde bulundurarak göçmen meselesini okuması tarihsel bir sorumluluktur. Bu bağlamıyla, 1 Mayıs ve sonrasında göçmen karşıtlığına karşı durmak, Türkiye’de yaşayan bu kesimlerle ortaklaşmak ve haklarını savunmak gerekiyor. 1 Mayıs hem tarihsel anlamları hem de ezilenler için önemi açısından, bugün göçmen karşıtlığını içerecek şekilde dayanışmayı gerektiriyor.”
“Demokrasi İttifakı ezilenlerin sesini görünür kılan bir seçeneği ifade ediyor”
2-Türkiye halkları bir yandan neoliberalizmi ve tekçiliği esas alan Cumhur İttifakı diğer yandan eskiye dönüşü tek reçete olarak sunan Millet İttifakı arasında bir tercihe sıkıştırılmak isteniyor. Oysa iki ittifak da bu ülkenin ezilenleri için tek bir olumlu cümle kurmaktan dahi imtina ediyor. Her iki ittifakın da yönetim sistemi ve toplumsal yaşamın demokratikleştirilmesi, işçi sınıfının hakları, hakça dağıtımla ilgili çözüm perspektifi sunma konusunda bir ufka sahip olduklarını söylemek oldukça zor. Halbuki reel politik açısından Türkiye’de ekonomik, siyasi ve toplumsal krizlerin bir arada yaşandığı ve giderek derinleştiği çoklu kriz döneminden geçiyoruz. Bu çoklu krizi aşmanın yolu Demokrasi İttifakı’nın güçlendirilmesinden geçiyor. Çünkü Demokrasi İttifakı sermaye ve devlet içinde belli çıkar gruplarına yaslanmayan, halklar ve inançların bir arada temsil edildiği, ezilenlerin sesini görünür kılan bir seçeneği ifade ediyor.
Her 1 Mayıs’ı işçi sınıfı ve tüm ezilenleri bir araya getiriyor olması gerçekliği üzerinden okuduğumuzda, Demokrasi İttifakı’na düşen görev, bir araya gelen bu toplumsal kesimleri ortak politik program ve hedefler aracılığıyla örgütlemektir. Bu kapsamda, 1 Mayıs’ta bir araya gelen tüm ezilenlerin, dışlananların, sömürülenlerin Demokrasi İttifakı çatısı altında politik mücadelelerini ortak platformda genişletmesi ve güçlendirmesi temel hedeflerimizden biridir. Bu hedefimizin gerçekleşmesi için 1 Mayıs alanlarında ezilenlerin, sömürülenlerin ve dışlananların talepleri ekseninde sesimizi olabildiğince yükseltmemiz gerekiyor. Sesimiz ortaklaştıkça taleplerimizdeki uyum artacak, temaslarımız sıklaşacak ve ortak mücadeleyi Demokrasi İttifakı çatısı altında birlikte büyütme imkanlarını çoğaltacağız.”
“Sayıları 2 milyona ulaşan mülteci ve göçmen işçiler Türkiye işçi sınıfının bir parçadır”
“1-İşçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs, proletarya enternasyonalizmini yansıtan bir mücadele günüdür. İşçi enternasyonalizmi, işçi sosyalizmi fikri uzunca yıllar “sol liberal” dalga ile geriye itildi. Bu gerici burjuva bir rüzgardı ve mülteci/göçmen işçileri sınıf mücadelesinin bir parçası görmek yerine, onu “kimlikler” siyasetinin içine sıkıştırdı. Bugün dünyanın gidişatı liberal tezleri de çökertiyor. EMEP olarak açıkça söyledik, söylüyoruz: Din farkı, dil farkı, milliyet farkı bilmeyiz. Sayıları 2 milyona ulaşan mülteci ve göçmen işçiler Türkiye işçi sınıfının bir parçadır. Partimiz özellikle Suriyeli işçilerin yoğun olduğu sanayi hafzalarında ve emekçi mahallelerinde Türkçe-Arapça iki dilde bildiriler dağıtıyor. Yerel kutlamalarda yerli göçmen demeden ortak eylemleri esas alıyoruz. Büyük 1 Mayıs mitinglerine de göçmenlerin, mültecilerin taleplerini taşıyacağız.
Kapitalizm ekonomik kriz üreten bir sistemdir. Halkın hızla yoksullaştığı dönemlerde faşist ideoloji yardıma çağrılır. Hitler ve Mussoli’nin yükselişi unutulmasın. Bugün de göçmen düşmanlığı yükselişte. Amaç emekçi sınıfların öfkesini düzen yerine mültecilere yönelterek, faşist akımın yedek gücü haline getirmek. Avrupa’da bunu aşırı sağ partiler, Türkiye’de kendine sol/sosyal demokrat diyen partiler yapıyor! Göçmen düşmanlığı işçi sınıfının birliğini parçalar, demokrasi güçlerini de hedefine koyar. 1 Mayıs tam da buna karşı çıkmanın, göçmenlerle dayanışmanın günüdür.”
“Halk ittifakını oluşturmanın yolu kitlelere dayanan mücadelenin yükseltilmesiyle mümkün”
“2- İşçi ve emekçilerin ana gündemi geçim. İşçi anne ve babalar çocuklarının beslenme çantasını dolduramıyorsa durum fecidir. Asgari ücret zamlarına rağmen Türkiye’de 120 fabrika ve işyerinde grev, direniş ve işgaller oldu. Üstelik bunların çoğu sendikalı değildi. Ücretlere ek zam talebi için yapılan eylemlerin önemli bir bölümü kazanımla sonuçlandı. Bu gelişme işçi sınıfının ana gövdesine de umut oluyor. Sermaye iktidarı domino etkisinden korkuyor. Önümüzdeki görev pandemi, ekonomik kriz ve savaş kıskacındaki emekçilerin parçalı mücadelelerini birleşik güce dönüştürmektir. Bugünün ihtiyacı birleşik emek cephesini oluşturmak ve demokrasi güçlerinin birliğini sağlamaktır. İşçi sınıfı ve halk siyaset sahnesine çıkmalı. Bunun yeri öncelikle fabrikalar ve meydanlardır.
İki kutuplu burjuva ittifak dayatması ancak böyle kırılabilir. Cumhur ve Millet İttifakı dışında bir halk seçeneği yahut bir halk ittifakını oluşturmanın yolu da kitlelere dayanan mücadelenin yükseltilmesiyle mümkündür. Bu çerçevede emekçi kitlelerin ve halkın acil taleplerini kapsayan siyasal ilkeler etrafında bir platform inşa edilmeli. “Demokrasi İttifakı” diye basında ifade edilen oluşum bize göre henüz tamamlanmamıştır ve bu girişimin henüz adı yoktur. Şimdilik bir isimle anmak doğru olmaz.
8 Mart, Newroz alanlarındaki halk güçlerinin birliği 1 Mayıs’la taçlanırsa halk ittifakı arayışı da güç kazanacak, bu gelişmenin elbette politik sonuçları olacaktır. 2022 sloganımız “Zamlara, Savaşa, Sömürüye ve Yoksulluğa Karşı Yaşasın 1 Mayıs”tır. Çalışmalarımız bu çerçevede devam ediyor.”
“1 Mayıs göçmen karşıtlığına ve bu düzenin krizlerine karşı bir yanıt olacak”
“1- Göçmen karşıtlığı, Türkiye’nin gündemine daha çok Suriyeli göçmenlerle girdi. Ancak aynı dönemde dünyanın her noktasında göçlerin ve onları kendi sınırlarından uzak tutmak için Batı’nın sarıldığı ikiyüzlü politikaların artışını görmek gerekiyor. ABD ve Avrupa, Güney Amerika’dan, Afrika’dan, Ortadoğu ve Asya’dan gelen göçmen kitlelerini kabul etmemek için sınırlara duvarlar örmeyi, Akdeniz’de müdahale filoları kurmayı konuşuyor. Hatta en son olarak İngiltere mültecileri Ruanda’ya yerleştirme planlarını açıkladı. Yani göçmen meselesi tüm dünyada güncel.
Batı ülkeleri elbette birçok ülke ile de hukuksuz anlaşmalar yaparak göçmenlerin oldukları yerde kalmasını sağlamaya çalışıyor. Türkiye de bunlardan biri. Geri Kabul Anlaşması milyonlarca göçmenin hiçbir hakka sahip olmadan sözde geçici şekilde Türkiye’de tutulmasına imkan sağlıyor, siyasi iktidar da bunun karşılığında büyük miktarda paralar alıyor. Buna karşı çıktığını iddia eden düzen muhalefeti ise göçmenlerin haklarını nasıl vereceklerini değil onları nasıl geri göndereceklerini anlatıyor.
Göçmenlik emperyalist kapitalist sistemin yarattığı savaşların, felaketlerin, ekonomik krizlerin bir sonucu. Siyasi iktidarın da, düzen muhalefetinin bu durumun asıl sorumlularını saklaması bu açıdan doğal. Bu düzene karşı çıkacak asıl güç ise işçi ve emekçiler. İşçi emekçilerin kapitalizme karşı mücadelesini alanlara taşıyacak kitlesel bir 1 Mayıs da elbette göçmen karşıtlığına ve bu düzenin krizlerine karşı bir yanıt olacak.”
“İttifak bileşenleri tüm güçleriyle 1 Mayıs alanlarında yerini alacak”
“2- Tüm ittifak bileşenleri 8 Mart ve Newroz gibi 1 Mayıs’ın da güçlü olması için hem çağrılar yapıyor, hem de canla başla çalışıyor. Coşkulu şekilde 1 Mayıs alanlarında buluşacak kitleler elbette ülkedeki gidişata karşı büyük bir itirazı ortaya koyacak. İttifak bileşenleri de tüm güçleriyle 1 Mayıs alanlarında yerini alacak.
İttifak olarak hem 1 Mayıs’ta, hem de sonrasında tüm toplumsal mücadelelere güç katmak elbette amacımız olacak. Aynı zamanda tüm topluma çözümlerimizi de anlatacağız. Uzun vadeli bir mücadele zeminini var etmek için çabalıyoruz. İşçi sınıfının bayramı da bu yolda önemli duraklarımızdan biri. Bu 1 Mayıs’ta da bundan sonraki günlerde de emekçileri, ezilenleri, demokrasi özleminde olan milyonları iktidarın zulmüne ve düzen muhalefetin çözümsüz politikalarına mahkum bırakmayacağız.”
“Öfkemizi göçmenlere değil, göçmenleri bu koşullara iten savaş çığırtkanı iktidarlara yöneltmeliyiz”
“1-Aslında uzunca bir süredir göçmen karşıtı siyaset iktidar tarafından örgütleniyor. İçinde bulunduğumuz bölge itibariyle ve neoliberalizmin her sıkıştığında başvurduğu bir yöntem olması nedeniyle de savaş siyaseti milyonlarca insanı yerinden etti, binlerce insan hayatını kaybetti; bir şekilde savaştan sağ çıkabilenler de gittikleri ülkelerde bir “pazarlık unsuru” veya ucuz iş gücü olarak görüldü. Bütün bunlar yetmezmiş gibi gerçek dışı bilgilerle göçmenlere karşı ayrımcılık ve nefret de yayıldı. Üstelik sosyalistlerin temas ettiği kitleler açısından da bu ayrımcılık kendine hatırı sayılır bir yer buldu. Bu anlamda öz eleştirel yaklaşmak gerekirse, sosyalistlerin göçmen sorununa ilişkin ortaya koyduğu politikalar oldukça yetersiz kaldı ve bir hegemonya oluşturamadı.
İktidar kendi politik ve ekonomik yaklaşımları gereği “insani yardım” gerekçesiyle milyonlarca göçmene kapıları açtı. Bir yandan AB ülkelerine tehdit diğer yandan ise mevcut işgücüne alternatif oluşturarak işçilere tehdit olarak kullanmaya başladı. Yaşam koşullarından çalışma koşullarına kadar insani yaşam standartlarının çok çok altında bir yaşama göçmenleri adeta mahkum bıraktı. Bir göçmen politikası olmadan gerçekleşen bu durum ise toplumsal bir krize dönmüş durumda.
Sadece iktidar değil muhalefet de kısmen iktidarı eleştirmek kısmen de kendi gerçekliği olarak göçmen karşıtlığını körüklemekten geri durmuyor. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan’ın yaptıkları da ortada. Olası bir iktidar değişiminde bile göçmen sorunu çözüme ulaşacak gibi görünmüyor.
Bu 1 Mayıs’a giderken göçmen işçiliğinin özellikle kayıt dışı ve güvencesiz, üstelik ucuz işgücü olması noktalarında toplumda bu eşitsizliğin makulleştirilmesinin tek yolu, göçmenlerin bu insanlık dışı muameleyi hak eden, ayrımcılığı hak eden düşmanlar olduğuna inandırılmaya çalışılmasıdır. Öfkemizi göçmenlere değil, göçmenleri bu koşullara iten savaş çığırtkanı iktidarlara yöneltmemiz gerektiğini hiçbir zaman unutmamalıyız. Yaşamak için çalışmak zorunda kalan, emeğinden başka elinde hiçbir şeyi olmayan milyonların kaderi ortaktır. Sınıf kardeşlerimizle 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız.”
“Direnen tüm kesimlerle alanlarda birleşeceğiz”
“2- Öncelikle memlekette yaşanan direniş ve zam isyanlarını, halkın buradaki eğilimlerini görmek gerekiyor. Neoliberal politikaları uygulayarak yıllardır iktidarını korumaya çalışan baskı ve gericileşme politikalarını günden güne artıran çürümüş iktidar karşısında halk “artık yeter” diyor. Ekonomik kriz, toplumsal kriz, ekolojik kriz, devlet krizi gibi çoklu krizlerin iç içe geçtiği bir süreçten geçiyoruz. Pandemi sonrası yaşanan değişime/dönüşüme artık sendikalar da muhalefet de yeterli çözümler ve cevaplar üretemiyor.
O yüzden 2022 1 Mayıs’ı öncesinde halkın direniş eğilimini görmeyen, bunu örgütlemeyen ve geliştirmeyen hiçbir ittifak kendini ilerletemez. Bugünün sorunlarına seçim sonrasına çözüm öneren, hak alma mücadelesini erteleyen yaklaşım biçimi pasifist eğilimleri içeriyor.
Yakın zamanda önümüzde Macaristan seçimleri gibi bir örnek var. Mevcut iktidarın seçimlere eli kolu bağlı bir biçimde sorunlara çözüm önermeden ya da baskı politikalarını artırmadan gideceğini beklemek çok iyimser bir yaklaşımdır. Kürt halkına yönelik başlatılan çok yönlü operasyonlar, cezaevlerindeki baskılar, işkenceler Gezi davasındaki sonuçlara kadar baktığımızda iktidarın baskı politikaları ile seçim stratejisini oluşturacağını görebiliyoruz.
Şimdi burada esas sorumuza gelelim. Biz bu sene bu manzarada 1 Mayıs’ı nasıl örgütlemeliyiz ve 1 Mayıs Demokrasi İttifakı’nın güçlenmesine nasıl katkı sağlamalı sorusuna. İşte tam da burada iktidarın baskı politikaları, halkın giderek yoksullaşması, mülksüzleşmesi karşısında halkın direniş ve isyan eğilimini görerek sokakları güçlendirecek biçimde örgütleyeceğiz.
Halkevleri olarak işçi direnişleri ve kazanımları, zam karşıtı eylemler, 8 Mart’ın inat ve isyanı, Newroz’ların kitleselliği ve coşkusunu arkasına alan, hayat pahalılığı, düşük ücretler, kadın cinayetleri, ötekileştirme politikaları, ekolojik kriz ve faşizme karşı direngen bir 1 Mayıs örgütlüyoruz.
Tüm kitleselliğimiz, coşkumuz ve direngenliğimizle alanlarda yerimizi alacağız. Sağlık işçilerini, enerji işçilerini, özel okul öğretmenlerini, moto kuryeleri, site görevlileri, taksicileri, pazarcıları, asgari ücret dahi alamayan işçileri, işsizleri, kadınları, gençleri, emeklileri ve çocukları alanlara taşıyacağız. Direnen tüm kesimlerle alanlarda birleşeceğiz.
Herkesi 1 Mayıs’ı, alanları güçlendirmeye davet ediyoruz.”
“Derinleşen krizlerin üstünü mülteci düşmanlığı ve ırkçılık ile kapatmaya çalışıyorlar”
“1-AKP-MHP iktidar koalisyonu çoklu krizlerle sarmalandığı zeminden çıkış için faşizmin inşasını, yürüttüğü politikalarla hızlandırmaya girişmiş durumda. Faşizmi tahkim edebilmek için de devlet şiddetini serbest bırakarak, içeride ve dışarıda savaş politikalarıyla ırkçılık ve milliyetçiliği alabildiğince körüklüyor.
Sadece Cumhur İttifakı’nda ortaklaşan iktidar güçleri değil, ana akım resmi muhalefetin özneleri olan düzen güçleri de devletin bekasının yeniden tesisine talip olarak, devletin bekası söylemini diriltme çabasına girişmiş vaziyetteler.
Bu açıdan düzenin farklı aktörlerinin göç politikasını kaldıraç olarak kullanarak, ana omurgasına göçmen-mülteci düşmanlığını yerleştirdikleri bir siyasi çizgide ısrar ediyorlar. Esasında, gayet bilinçli bir politikayla ırkçılık, milliyetçilik ve şovenizm geri çağrılıyor. Ortaklaştıkları bu savaş dili ile de provokatif saldırılara zemin hazırlanmış, göçmen ve mülteciler hedef gösterilmiş oluyor.
Aslında düzen güçleri, ekonomik krizin ağırlaşan basıncının altında ezilen işçi sınıfında, halkta biriken öfkeyi ana muhatabından, yani sermayeden uzaklaştırarak, emekçi sınıfları birbirine kırdırma hamlesi yapıyorlar.
Derinleşen krizlerin üstünü mülteci düşmanlığı ve ırkçılık ile kapatmaya çalışıyorlar. Buna izin vermemek, saldırılara, nefret söylemlerine, ırkçı politikalara geçit vermemek birlik dayanışma ve mücadeleyi öne çıkararak 1 Mayıs’a yürümek gerek. Emekçilerin savaşının bu sermaye düzenin kendisiyle olduğunu, tüm emekçi göçmen ve mülteci sınıf kardeşlerimizle dayanışmayı yükselterek vermek gerek.
Bu açıdan 1 Mayıs tüm emekçi sınıfların kader birliği yaparak bu oyunu bozma mevzisi olmak zorundadır.”
“Bu 1 Mayıs mücadelenin inşasında tarihsel bir dönemeç olacak”
“2- 1 Mayıs 2022 ortak mücadelenin inşasında tarihsel bir dönemeç olacaktır. Zira son derece kurucu bir dönemin içerisinden geçiyoruz. Bu kurucu dönemin kurucu bir sorumluluğa ihtiyacı var. Halka karşı sorumlu bir öncülükle 1 Mayıs’ta halk güçlerinin kuvvetlenen itirazları ve tepkilerini güven ve umut veren bir duruşla karşılamak gerekir. Bunun için de bulunduğumuz her yeri halkın haklarının mücadele mevziine dönüştürecek bir örgütlenme seferberliği ile davranış ve eylem birlikteliğinde ısrarcı olmak, yeni dönemin inşası açısında ön açacaktır. İş, ekmek, barış, özgürlük taleplerinin yan yana geldiği, işçilerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların, inançların, çocukların, ekolojistlerin taleplerinin yan yana gelerek ortaklaştığı bir zemini açmak, 1 Mayıs’ı görkemli bir emekçi şölenine dönüştürmek açısından elzemdir.”
“Coğrafyamız işçi ve emekçilerinin, göçmenlere değil emperyalist savaşlara ve sömürgen ekonomik politikalara karşı çıkmalarını sağlamalıyız”
“1-Göçmenlik sorunu yüz yıllardır sınıf mücadelesinin temel sorunlarından biri olmasına karşın toplumun bilinçli kesimi olan sosyalist güçler başta olmak üzere işçi ve emekçiler tarafından yeterince bilince çıkarılmamaktadır. Emperyalist kapitalist sermaye dünyanın tümünde kendisi lehine sınırları ve tüm engelleri kaldırarak istediği gibi hareket ederken işçi sınıfının birliğini engellemek için ırkçı ayrımcı politikalar ile sınıfı birbirine düşürmenin yanında “yabancılar” yasaları ile sınırlar, pasaportlar, vizeler vb. engeller koyarak sınıfı bölen bir siyaset izlemektedir. Göçmenler, geçici işçiler, mülteciler üzerinden uygulanan faşist politikalarla işçi ve emekçiler birbirine düşman edilerek sınıf alanı parçalanmakta ve ucuz iş gücü olarak emekçilerin kazanılmış hakları budanarak sömürü derinleştirilmektedir. 1 Mayıs işçi ve emekçilerin dayanışma günü olması vesilesiyle sermayenin oyunlarının toplum tarafından boşa çıkarılması açısından önemli bir politik atmosfer açığa çıkarmaktadır. Coğrafyamız işçi ve emekçilerinin, göçmenlere, geçici işçilere, mültecilere değil insanları bu duruma düşüren emperyalist savaşlara ve sömürgen ekonomik politikalara karşı çıkmalarını sağlamalıyız. Coğrafyamız işçi ve emekçileri, göçmenlere, geçici işçilere, mültecilere değil onları ucuz işgücü olarak kullanan sermaye kesimlerine karşı çıkarak ülkemize ne sebeple gelirse gelsin tüm işçi ve emekçilerle omuz omuza sınıf bilinciyle hareket etmelidir. Çünkü 7 milyon civarında bir sayıyla neredeyse her aileden bir ya da bir kaç insanın farklı sebeplerle geçici işçi, göçmen ve mülteci olarak Avrupa başta olmak üzere dünyanın tüm kıtalarında bu sorunlarla karşı karşıya kaldığı bilinmektedir..
Bu nedenle,
Coğrafyamız emekçilerinin bu sorunu aşmada tarihsel bilincini güçlendiren önemli bir zemin de mevcuttur. 1 Mayıs ve dışındaki süreçlerin bir ayağını da bu soruna yönelik doğru politikalarla emekçilerin lehine, sermayenin aleyhine bir sürece dönüştürmeliyiz. Bu noktada temel görev coğrafyamız halklarına düşmektedir. Göçmen kurumlarla bağ kurmadan, haklarını savunmaya kadar siyaset geliştirmeliyiz. Elbette savaşları çıkaran, ekonomik yıkıma sebep olan, göçmeleri pazarlık konusu yapan, savaş aracı haline getiren, her konuda mağdur eden egemenlere ve onların politikalarına karşı çıkacağız. Ülkemizde göçmenlerin daha fazla sorun ve mağduriyet yaşamaması için ülke kapasitesinin kaldırabileceği kapasitenin dışında var olan mültecilerin bu sorunu yaratan Avrupa, Amerika, Rusya Çin gibi ülkeler tarafından istihdam edilmesi için mücadele etmeliyiz.
Bizler,
Tüm dünya işçilerinin, ezilen halklarının, ezilen inançlarının, ezilen cinsiyetlerin, ezilen kimliklerin, doğa savunucularının birliğini savunmaktayız. Sermaye gibi işçi sınıfının da vatanı yoktur. Dünyamız işçi ve emekçilerin ortak yaşam ve mücadele alanıdır. Sınırların, sınıfların, sömürünün ortadan kaldırıldığı her insanın dünyanın istediği coğrafyasına vizesiz, izinsiz, gitme, yerleşme, barınma, eğitim, sağlık, çalışma, seçme seçilme hakkını vb tüm haklarını savunmaktayız. Bu noktada atılacak her olumlu adım dünyadaki her şeyin üreticisi ve yaratıcısı olan işçi ve emekçilerin birliğini sahada pekiştirmiş olacaktır. Tüm dünya işçileri birleştiğinde ise bir avuç emperyalist sermayedarlar, iktidarlar, onların yarattığı savaşlar ve sömürü de ortadan kalkacağı için insanlığın ve doğanın özlemi olan özgür, adil, eşit, sınırsız, sınıfsız, sömürüsüz bir dünyaya ulaşmak da kolaylaşacaktır.”
“Dünyanın kaderini işçi ve emekçiler ve tüm demokrasi güçleri olarak elimize almanın zamanı gelmiştir”
“2- Dünya üzerinde devrevi olarak neredeyse her 10 yılda bir yaşanan kapitalist sistem krizi 2000-2010-2020 kriz süreçleri biçiminde ilerlemektedir. Pandeminin de etkisi ile dünyada derinleşen bu kriz büyük saldırı, hak gaspları, yoksulluk ve işsizlik olarak bizlere yansımaktadır. Bölgesel savaşlar ve sık sık dillendirilen üçüncü dünya savaşı dünya halklarını tehdit ettiği bir süreçte her bir coğrafyadaki demokrasi kesimlerinin ortaklaşmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Tüm bu saldırılara karşı işçi ve emekçiler alanında önemli oranda direnişler ve ortaklaşmaların da yaşandığını görmekteyiz. Coğrafyamızda da son beş yıldır, ekonomik kriz ve iktidar tarafından yapılan saldırılarla sindirilmeye çalışılan işçi ve emekçilerin ve ezilen kimliklerin 8 Mart, nevroz ve yüzlerce işçi direnişi ile kitlesel tepkilerini bu 1 Mayıs’ta da ortak mücadelenin güçlenmesi temelinde krize ve savaşa karşı mücadele sürecine dönüştürmeliyiz, dönüşeceğine inanıyoruz. Her bir kurum her alanda kendi bağımsızlığını ve özgül çalışmalarını koruyarak enternasyonal alan başta olmak üzere sendika-kooperatif-meslek örgütlerinde, kültür-sanat-yayın alanında, kadın-gençlik-ekoloji alanlarında, kısacası yaşamın tüm alanlarında maddi manevi tüm olanakları ortaklaştırarak emperyalizme, işbirlikçi iktidarlarına, haksız savaşlara, ekonomik krize ve her türden gericiliğe karşı ortak mücadele örgütlenmeleri oluşturmalıyız. İşçi ve emekçiler dünya üzerinde Paris’te, Sovyetler’de, Arnavutluk’ta, Çin’de, Küba’da ve birçok coğrafyada sınıf, ulus, inanç ve cinsiyet alanlarında elde ettikleri tüm kazanımları ortak mücadele süreçleri ile elde etmişlerdir. Bugün de yapılması gereken budur. Ortak mücadele noktasında son yıllarda dünyanın farklı coğrafyalarında olduğu gibi coğrafyamızda da önemli adımlar atılmaktadır. Ortak mücadele zemininde büyük umutlar veren bu gelişmeler dünyadaki gidişatın işçi ve ezilenler lehine dönüşmesini sağlayacak bir dönemece girmiştir. İşçi ve emekçiler açısından önemli bir fırsat olan bu süreci kaçırmadan tüm demokrasi güçleri üzerine düşen görevi yaparak yaşadığımız sorunların çözümü için sermaye partilerini tercih etmeyi bırakıp kendi alternatifimizi yaratmalıyız. 8 Mart, newroz ve 1 Mayıs gibi kitlesel eylemlerde, işçi ve emekçilerin ve onların öncülerinin örmeye çalıştıkları ortak mücadele zeminini güçlendiren ve sonrasında ise tüm demokrasi güçlerini birleştirerek adım adım işçi ve emekçilerin iktidarına götüren bir yönelimi hedeflemeliyiz. Baskı, sömürü ve zulümden beslenen iflas etmiş bu kapitalist düzenin insanlığa ve doğaya verebileceği bir şey kalmamıştır. Dünyanın kaderini işçi ve emekçiler ve tüm demokrasi güçleri olarak elimize almanın zamanı gelmiştir.
Yaşanılır bir dünya için bu 1 Mayıs’ı ortak mücadelenin geliştiği bir mevziye çevirmeliyiz.”