Türkiye’de alışık olduğumuz bir tablo geçtiğimiz sabah biçimsel olarak tekrardan yaşandı. Ülke tarihimizin alışık olduğu operasyonların büyük bir bölümü muhalifler, devrimciler ve Kürtlere yapılır. Operasyonlar ülkesi olması yönüyle diğer yaşanan süreçlere benzeyen bu tablo aynı kampta yer alan kesimlerin birbirine karşı yaptığı operasyonlar olması nedeniyle de ayrı bir yerde duruyor.
Türkiye’de Twitter Fenomeni olan Fuat Avni’nin cemaate operasyon yapılacak iddiası artık iddia olmaktan çıkıverdi. Gülen Cemaatine yönelik başlatılan operasyon dün sabahtan itibaren birçok medyanın baş haberi olarak yayınlanıyor. Günün ilk ışıklarıyla polis ekipleri İstanbul Yenibosna’daki Zaman gazetesi binasına geldi. Burada polis bugüne kadar bizlerin sıkça duyduğu ve kullandığı sloganla karşılandı. Bu slogan ”özgür basın susturulamaz” şeklindeydi. Düne kadar tutuklanan gazeteciler için ”terörist” ya da ”darbeci” başlığını atanlar bugün ”özgür basın susturulamaz” şeklinde slogan atıyorlar. Belirtmeliyim ki bu slogan hiç bir zaman bir grubun dilinde bu kadar eğreti durmamıştı.
17 Aralık yolsuzluk operasyonuyla resmiyette bittiğini anladığımız cemaat ve hükümet koalisyonunun bu hale gelmesinin en önemli nedenini iktidarı paylaşma gayretleri oluşturmakta. Dün yapılan karşı operasyonla dağılan koalisyonlarının vardığı korkunç boyut bir kez daha gözler önüne serildi. AKP hükümetinde birleşen koalisyonun en büyük parçalarının bu denli büyük bir savaşa girişmelerinin diğer nedenlerini ise emperyalistlerle kurdukları ilişkiler, Kürt sorunu ve Alevi meselesinde tarafların takındıkları tutumun farklılıklar göstermesinden kaynaklandığını söylemek yeterli olacaktır.
17 Aralık operasyonun ardından geçtiğimiz Mart ayında yapılan seçimlere kilitlenen AKP hükümeti yolsuzluk operasyonunun üstünü seçimlerle örteceğini düşünmüştü. Yapılan seçimlerin ardından sandıktan galip çıkan hükümet” halk sözünü söyledi” tarzında cafcaflı cümleler kurarak yaşanan sürecin üstünün örtülebileceğine ilişkin politikasını bu zeminde gerçekleştirdi. Ama bilmedikleri bir şey vardı ki yolsuzluğun üstü balkon konuşmalarıyla örtülemezdi. Türkiye’de ki gerçek muhalif medya ve gezi direnişinin bileşenleri her fırsatta yolsuzluğu anlattı, Yolsuzluk haberlerine ilişkin getirilen yasaklar uygulanmadı halkın haber alma özgürlüğü engellenemedi. İktidara ilişkin masa başı projeler hazırlayan cemaat ise 17 Aralık’ta yolsuzluğun üzerindeki gizli perdeyi kaldırsa da AKP’nin iktidar olmasına Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilmesine engel olamadı. Masa başı projelerle iktidara verdikleri zarar belirli ölçülerde kaldı. Erdoğan’ın Gezi direnişiyle başlayan halk hareketi korkusu Kobane protestolarıyla tavan yaptı. Soma’da yürüyenler Yırca’da direnenler Erdoğan’ın korkusunu haklı çıkardı. İktidar bir yandan yeni güvenlik paketi yasasıyla bu korkusunu aşmaya çalışırken bir yandan da Cemaate operasyon başlatarak sarsılan iktidarını korumaya çalışıyordu. 17 Aralık’tan bu yana görevden almalar ve yerleri değiştirilen polislerle dinlenmesini,izlenmesini ve yaptıkları kirli işlerin açığa çıkmasını önlemeye çalışan AKP hükümeti hala dinlenmeye ve izlenmeye devam ediliyordu. Fuat Avni tarafından defalarca duyurulan operasyon başlıklı tweetler bunun açık bir göstergesiydi.
Sürdürdükleri koalisyonun bedelini ağır biçimde ödeyen her iki tarafta dişlerini bilemiş durumdalar. Bizler açısından ise mesele dışardan izlenilemeyecek ve ”keser döner sap döner ya da etme bulma dünyası” şeklinde atasözleriyle açıklanamayacak kadar ciddi bir durumdur. Gün daha düne kadar can ciğer kuzu sarması olan egemenlerin birbirlerini afiyetle yemesinden keyiflenme zamanı değildir.Rejimin bu yönetememe krizi nedeniyle yaşadığı sıkışma ve çatlamaların ciddi bir teşhir yapma olanağı sunduğu açık. Bu kavgalı ortamda yıllardır bizlerin ifade ettiği gerçeklerin ortaya saçıldığı ve saçılacağı da bir gerçek. Bu çatışmalı ortam yönetenlerin eskisi gibi yönetme becerilerinde ciddi zaaflar meydana getirecektir.Dolayısıyla yapmamız gereken iki grup arasında süren kavgaya müdahil olmaktır. Bu kavga hukuksuzlukların, adaletsizliklerin hırsızlıkların üstünü örtme kavgasıdır. İki tarafta suçludur ayakkabı kutusunda çalınan bizim paramızdır. Gezi direnişinde Zaman gazetesinin attığı manşetler bizlere karşı söylenmiş sözlerdir. Adliye koridorlarında kaybedilen adalet en çok bizleri yaralamıştır. Adana’da iki ay önce sokak ortasında katledilen gazeteci Kadir Bağdu’nun failleri hala bulunmamıştır ve özgür basın sloganı atanlar bu konuyla ilgili zerre kelime etmemiştir. Kavgaya girişenler işçilere emekçilere karşı ortak tavır içerisindeler ve bu tavırları sınıfsal kökenlerinden kaynaklıdır. Derinleşen rejim krizine karşı sokağa çıkma ve adaleti tesis etme davasını bizler sürdürmeliyiz. Her iki grubu da emirleri aldıkları okyanus ötesine göndermeden bizim kavgamız bitmeyecektir. Aksi halde taraflardan hangisi kazanırsa kazansın kazanan taraf eskisinden çok daha güçlü olacaktır. Gün, Gezi’yle kendisini gösteren yeni sokak siyasetini bütün gücümüzle bu lime lime olan siyasal sistemin topyekûn karşısına çıkartma günüdür.