Volkan Yaraşır – Diğer yazıları
Yunanistan krizi, çok boyutlu ve çok yönlü bir karaktere büründü. Kriz ekonomik, siyasi ve jeo-politik boyut kazandı. AB’nin kapitalist entegrasyon düzeyi krizin bulaşma riskini yükseltiyor. Krizin etkileri başta Avrupa’nın Akdeniz havzası olmak üzere, Avrupa’nın dominant ülkelerini sarsmaya başladı. AB’nin iç dengeleri zorlanıyor. Süreç AB’nin homojenleşmesini aşındırdı. Kriz, Balkanlardaki jeo-politik statükoyu tartışılır kıldı. Artık Yunanistan’daki gelişmeler çok geniş siyasi, ekonomik ve jeo-politik spekturuma sahip. En zayıf halkadaki gelişmeler, AB’nin çıplak bir biçimde emperyal karakterini ve finans kapitalin “entegrasyon mezbahası” olma özelliğini ortaya koydu. Ve bu gücün kırılganlığını gösterdi.
Zincirin en zayıf halkası ve zincirin gücü
2009 beri Avrupa, kapitalizmin yapısal/genelleşmiş krizinin odak coğrafyası oldu. Yunanistan bu coğrafyanın en zayıf halkası olarak öne çıktı. Borç çevriminin kırılması ülkeyi iflas noktasına getirdi. Yunanistan’da borç krizi, AB’nin birinci periferisi olan Güney Avrupa’da/Avrupa’nın Akdeniz havzasında
hızla senkronize bir etki yarattı. Başta İspanya, Portekiz, İtalya, Kıbrıs Cumuriyeti, İzlanda ve İrlanda borç ve bankacılık krizi içini girdi. Hatta kriz Fransa’da sarsıcı sonuçlar doğurdu. Almanya kısa bir ekonomik durgunluk yaşadı. İhracaat sorununu, Uzak Asya’ya açılarak çözdü.
2010’dan sonra Troyka Yunanistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesi yönünde sistematik yıkım politikalarını devreye soktu. Kurtarma paketleri, kitlelerin geleceğinin gaspı anlamına geldi. Avrupa finans kapitali olağanüstü avantajlar elde etti. Yunanistan’ın tüm kaynakları finans kapitalin hizmetine sunuldu.
Yunanistan öte yandan büyük sınıf ve kitle hareketlerine sahne oldu. Uzun süreli bir ayaklanma hali yaşandı. 2009’dan sonra 63 büyük grev, 26 genel grev gerçekleşti. Bu süreç Syriza’nın önünü açtı. Sol liberal Syriza devrimci öznenin olmadığı koşullarda, kitlelerin arayışlarının yöneldiği yapı oldu.
Troyka’yla 6 aydan beri yürütülen dengeci, zaman kazandırıcı, diplomatik ağırlıklı politikalar sonuçsuz kaldı ve sol liberal çizginin bütün manevraları etkisizleşti.
Troykanın yeni bir reform/karşı devrimci programı üzerine Syriza referanduma gitme kararı verdi. Referandum burjuva lejitimasyona hizmet eden içeriğine rağmen, Yunanistan’da yaşanan yüksek konjonktürün etkisi ve kitlelerin son yıllarda gerçekleştirdiği birikim ve deneyimler sonucu farklı politik zeminler de yarattı (Bu arada Syriza’nın politik stratejisini, kitle hareketini sokaktan çekme ve burjuva parlamenter sınırlarda tutma üzerinden kurguladığı hükümete geldiğinden beri daha net anlaşıldı). Yunanistan halkının yüksek bir “hayır” oyuyla Troykanın politikalarını reddetmesi “meşru sınırlar içinde” kalan, kitlelerin umudunu ve direnişini gösterdi.
Syriza’nın Troyka’yla yaptığı son anlaşma kitlelerin enerjisini massetme ve burjuva parlamenter alanda tutmanın başka bir göstergesi oldu. Anlaşma Syriza’nın niteliğini net bir şekilde açığa çıkardı ya da reformizmin sınırını ve ufku ortaya koydu.
Yunanistan’da sınıflar mücadelesi yeni bir momente girdi.
Yunanistan’ da mücadele bir yandan düzen sınırları içine çekilmek isteniyor, öte yandan işçi sınıfı ve kitleler sokağı etkin olarak kullanıyor. Kitleler sokakta, kavgada geleceklerini arıyor.
Önümüzdeki süreç bu gerilim üzerinde gelişecek. Yunanistan halkı kaderini ancak sokakta belirleyebilir.
Yeni süreç
Yunanistan’daki gelişmeler bir dizi tartışma ve arayışın önünü açtı. Avro’dan hatta AB’den Yunanistan’ın çıkma tartışmaları yaşandı. Yunanistan halkı için “Euro Exit” aktüelleşti. Ayrıca AB’nin neo-liberal statükoyu her şart altında korumayı amaçlayan, pan-Avrupacı politikaları artık rahat bir şekilde hayata geçiremeyeceği bir konjonktüre girildi.
Yunanistan yüksek bir konjoktürden geçiyor. Bu süreç özellikle Akdeniz havzasında sarsıcı sonuçlar yaratabilir.
Başta Kıbrıs Cumhuriyeti, İspanya, Portekiz, İrlanda, İzlanda, İtalya’da pan -Avrupacı yöntemlere, neo-liberal politikalara ve bu politikaların mızrak ucu olan Troyka’ya karşı öfke birikiyor. Sosyal ve ekonomik yıkım politikalarına karşı kitlelerin reaksiyonları artıyor. Yunanistan’daki gelişmeler bu
noktada katalizör işlevi görebilir. “Euro Exit” tartışmaları yoğunlaşabilir.
Yunanistan’da kriz sürüyor. Troyka’dan alınan yeni finansal kaynak, çok kısa vade de oda acil problemlere çözüm olabilir. Yapısal ve yıkıcı problemler devam ediyor. Yunanistan’daki borç krizinin ve iflasın bulaşıcı etkileri ve zincirleme krizleri tetikleme olasılığı Akdeniz havzasında alt üst edici gelişmelerin önünü açabilir. Önümüzdeki aylarda önemli gelişmeler yaşanabilir. İspanya gibi bazı ülkelerde genel seçimlerin yaklaşması siyasi kriz olasılıklarını yükseltiyor. Ayrıca Yunanistan’da yakın süreçte siyasi krizin yaşanması yüksek bir olasılıktır.
Bu gelişmelerin AB’nin iki dominant ülkesi olan Almanya ve Fransa’yı etkilemesi kaçınılmaz gözüküyor.
Jeo – politik boyut
Yunanistan krizinin boyutlanması AB içi hiyerarşiyi tartışmaya açtı. Ve özellikle Balkanlar’daki jeo-politik statükoyu gündeme getirdi.
Almanya, kapitalist krizin Avrupa’ya yansımasından etkin bir şekilde yararlandı ve daha homojen bir AB’nin yaratılması yönünde hamleler yaptı. Yeni yağma politikalarıyla özellikle AB’nin birinci periferisini (Avrupa’nın Akdeniz havzasını) ve ikinci periferisini (Doğu Avrupa’yı) yeniden sömürgeleştirme politikaları izledi. Böylece Almanya merkezli homojenleşmiş AB’nin, emperyal özneler arasındaki hegemonya “savaşlarında” etkin bir konum elde etmesini hedeflendi.
Çünkü her yapısal kriz süreci bir yanıyla da emperyal özneler arası hegemonya savaşlarını ifade eder.
Ne var ki Yunanistan krizinin yaşadığı iç evrim farklı dinamiklerin önünü açtı.
En başta AB’nin Almanya merkezli homojenleştirilme projesi aksadı ya da sarsıldı. “Grexit” tartışmaları ve Syriza’nın Rusya ile kurduğu temaslar Balkanlar jeo-politiği üzerine tartışmalarının önünü açtı. Özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı devre dışı bırakmayı amaçladığı ve Avrupa’nın kendine bağımlılığını artıran Transanadolu boru hattının Yunanistan’dan geçmesi için kurulan temaslar, AB ve ABD tarafından reaksiyonla karşılandı. Bunun yanında Rusya’nın deniz gücünün Akdenize ulaşmak için Yunanistan’da liman bulma olasılığının tartışılması, AB ve NATO tarafından kabul edilemez bir gelişme olarak görüldü. Ayrıca Çin’in Pire limanını satın alması bir jeo-politik tehdit olarak değerlendirildi.
AB ve ABD, Yunanistan’ın yapacağı her hangi jeo-politik hamleyi Balkanlardaki ekonomik ve nüfuz alanlarının kırılması olarak ele alıyor. Rusya ve Çin’in Yunanistan merkezli Balkanlar’daki olası atakları ise ABD’nin, Rusya’yı ve Çin’i kuşatmayı hedefleyen askeri konseptini bozucu bir faktör olarak dikkat çekiyor.
Kısaca Yunanistan krizi çok boyutlu bir mahiyete büründü. Farklı katastrof olasılıklarına karşı, Yunanistan halkının kendi geleceğini fethetmesinden başka çaresi yok. Yunanistan’da kitlelerinin olağanüstü mobilizasyonların ortaya çıkacağı ve devrimci özne sorununun bütün yakıcılığıyla hissedileceği bir dönemin içine girdik.