Bu saldırıların daha ne kadar süreceği, ne kadar insanın İsrail devleti tarafından öldürüleceği, yaralanacağı, sakat bırakılacağı belli değil.
Belli değil zira İsrail’in siviller dahil herkese yönelik bu saldırılarını kınayan bir tek ülke daha çıkmadı. ABD -ki İsrail’in ortağı- ve AB hâlâ üç maymunu oynamakta.
Türkiye ise Başbakan Erdoğan’ın karşılığı olmayan birkaç efelenmesinin ötesinde bir şey yapabilmiş değil. Zaman değişti, “one minute” şovlarına insanların karnı tok. Herkes farkında Türkiye’nin bölgede herhangi bir siyasi ağırlığının kalmadığının… Sözünün kıymetinin olmadığının.
Başbakan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı vizyon belgesini açıkladığı toplantıda değindiği gibi daha IŞİD’in elinde rehin tutulan Türkiyelilerin olması ve bu rehinelerin ne hikmetse bir türlü alınamaması bile Türkiye’nin bölgede, kendi elleriyle beslediği İslami çeteler dahil ne kadar ciddiye alındığını göstermesi açısından ibret verici değil mi?
Cumhurbaşkanlığı vizyonunu ilan ettiği aynı toplantıda Erdoğan, IŞİD’in elindeki rehinelerle ilgili “Müslüman kimseyi öldürmez” açıklamasıyla yeni vizyonunun cumhurbaşkanlığından ziyade cumhurun müftülüğüne soyunmak olduğunu gösterdi.
Ne diyelim? Hayırlara vesile olsun!
Bu yeni vizyon gereği IŞİD’in elindeki insanlar için MİT duaya durmuş, Dışişleri Bakanlığı kazayı kılmakta… Başbakan vatandaşını kaçıranlara Müslümanlığın temellerini anımsata dursun, ortalık cehennem oldu çoktan.
Üstelik bu cehennemin mimarları arasında cumhurun müftüsü Tayyip Erdoğan da var.
Göğümüzden bir Yıldız kaydı…
Ancak bunlara tepki vermek, mazlumdan, ezilenden, haklıdan yana taraf olmakla ırkçılık yapmak iki ayrı şey.
Yıldız Tilbe, İsrail devletinin Gazze’ye yönelik günler süren hava saldırısı nedeniyle kendi hesabından şöyle bir tweet yolladı: “Allah hitlerden razı olsun bunlara az bile yapmış ne kadar haklıymış adamcaaz”
Bu tweetten sonra gelen tepkilerin, eleştirilerin ardından iş iyice yoldan çıkıyor, Yıldız Tilbe de yazdıkça yazıyor.
Tweette Yıldız Tilbe’nin Allah razı olsun dediği kişi Alman faşist Adolf Hitler. 2. Dünya Savaşı’nı çıkartan, sadece milyonlarca Yahudi’nin öldürülmesine değil, toplam 40-50 milyon insanın ölmesine neden olan “adamcaaz” işte bu kişi.
Aynı “adamcaaz” bunları yaparken Sovyetler Birliği’nde kurulan sosyalist sistemi yıkmayı ve Nazi Almanya’sını dünyaya egemen kılmayı hedefliyor.
Bugün İsrail devleti nasıl Ortadoğu’nun sahibi olmak, bir dünya gücü olmak istiyorsa, o gün de Hitler iktidarı aracılığıyla Alman devleti aynı şeyi istiyordu. Milyonlarca insan emperyalist olmak isteyen bu devletlerin sömürgeci politikaları nedeniyle hayatlarını yitirmekte, sakat kalmakta, sürgün edilmekte, aç, susuz, sevdiklerini yitirmiş halde, savaşın verdiği travmayla hayatlarını sürdürmek zorunda kaldı, kalıyor.
Ancak bu politikaların sorumluları halk değil. Yahudiler değil. Siyonist politikalara karşı olmakla, bundan İsrail halkını sorumlu tutmak, suçlamak, Yahudilere karşı olmak aynı şey değil.
İsrail halkının içinde İsrail devletini, onun politikalarını destekleyenler var. Ancak savaş karşıtı politikalar yürüten, barış mücadelesi veren siyasi çevreler de var. Tıpkı Türkiye gibi. Türk Devleti’nin Ortadoğu’ya yönelik savaş politikaları var ama burada bu politikalara karşı canla, başla mücadele eden çevreler, örgütler, insanlar yok mu?
Barış isteyenler devletin savaş politikalarını destekleyen kesimlerin ölmesini, kahrolmasını değil, bu kesimleri kendi politik zeminlerine çekmenin yollarını ararlar.
Irkçılıktan, savaştan uzak, yeni sözler, yeni hayatlar önerir ve örerler.
Tavır alayım derken…
Sık sık tanık oluyoruz. Siyasetçi, yazar, sanatçı, aydın, kamuoyunda bilinirliği olan kişilerin cinsiyetçi, ırkçı ya da çeşitli konularda nefret söylemlerine.
Sevdiğimiz, saygı duyduğumuz, ne güzel insan deyip göğsümüze bastığımız kişiler herhangi bir gelişme karşısında bir bakıyoruz kabuğunu kırılıveriyor ve oradan bir acayip kişi çıkıveriyor.
Ne zaman değiştin böyle oldun? Ya da böyleydin de bu kadar zaman kendini mi gizledin diye düşünmeden edemiyor insan.
Hiç mi kimseyi sevemeyeceğiz? Hep mi hayal kırıklığı yaşayacağız?
Nefret, ırkçılık, cinsiyetçilik, homofobi bu kadar mı yaygın?
İnsan kaygılanmadan edemiyor. Korku duymadan… Çünkü insan insanın düşmanı olmaya görsün, sonrası felaket.
O nedenle birlikte yaşamak, birlikte yaşamanın –başta dil olmak üzere- koşullarını oluşturmak için çabalamaktan başka çare yok.
Yıldız Tilbe çok büyük bir hata yaptı. Irkçılık yaptı, söylemini savunmaya devam etti. Bu da eşitçe, birlikte yaşamak isteyenlerin göğünden bir Yıldız’ın daha kaymasına neden oldu.
Uğruna kimilerimizim “asker” olduğu Yıldız Tilbe’miz ateş topuna dönüşüverdi birden bire, başımıza yağdı.
Bizi hayretlere düşürdü. Oysa kendisini ne çok seviyorduk! Irkçılığı savunmak yerine, durduğu yeri fark edip, özür dilemek, değişmek için önünde kendisinden başka bir engel yok.
Bizler kayan Yıldızları saymaktan yorulduk, göğümüzde hep asılı kalacak Yıldızlar istiyoruz.
Bunu da hak ediyoruz.