TÜSİAD’ın yayımladığı rapor ve YİK Başkanı Tuncay Özilhan’ın hükümete yönelik eleştirilerini değerlendiren akademisyen Ali Rıza Güngen, “Rüzgarı arkalarına alarak Türkiye’de değişimin yönünü biçimlendirmeye çalışıyorlar” dedi.
Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği’nin (TÜSİAD) 19 Ekim’deki açılış konuşmasında konuşan Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, demokrasiden bahsedip kuvvetler ayrılığının güçlendirilmesi çağrısı yaptı. Yeni bir kalkınma anlayışına ihtiyaç duyulduğu vurgusunun sık sık yapıldığı toplantıda, “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa” başlıklı rapor açıklandı.
Kurulduğu 1971’den itibaren Türkiye’de yaşanılan tüm siyasal dönüşüm süreçlerinde önemli bir aktör olarak yer alan ve AKP’nin 2002’de iktidara gelmesinde büyük rol oynayan TÜSİAD’ın açıklaması “AKP’ye sarı kartı” yorumlarını da beraberinde getirdi. TÜSİAD ile AKP arasındaki 19 yıllık ilişki, son açıklanan raporve eleştirilerin geldiği süreci derledik.
Özilhan dönemi: Kıbrıs eleştirileri
AKP 2002 yılında iktidar olduğunda TÜSİAD’ın başkan koltuğunda Tuncay Özilhan oturuyordu. Tayyip Erdoğan’ın AKP Genel Başkanı olduğu dönemde, 2003 yılı mart ayında Özilhan ile Kıbrıs’la ilişkiler konusunda gerilim yaşadı. Özilhan’ın “Kıbrıs’ta çözümsüzlüğü seçerek AB yolunu tıkadık. Böylece Kuzey Kıbrıs’ın ilhakına gidebilecek bir süreci başlattık. Dünyadan tecrit anlamına geleceğini bile bile bu yola girdik” sözleri hem TÜSİAD içinde bazı üyelerden hem de Erdoğan’dan büyük tepki aldı. Özilhan’ın konuşmalarını “talihsiz” olarak nitelendiren Erdoğan, “Olayın bir de siyasi ve stratejik yönü var. Biz bu konuda Türkiye’nin tezi ne ise onu savunuyoruz” şeklinde cevap verdi.
Sabancı dönemi
2005 yılında 28 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde kadınların gösterisine polisin müdahalede bulunması üzerine TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı ile Erdoğan arasında da bir gerilim yaşandı. Sabancı, polisin davranışını ve hükümetin olaya kayıtsız kalmasını eleştirirken, Erdoğan da buna karşılık Sabancı’ya yönelik “amcasının katilleriyle aynı dili kullandığı” ithamlarında bulunmuştu. Erdoğan’a kırgınlığını dile getiren Sabancı ile Erdoğan, 2005 yılı Temmuz ayında bir araya geldi. Fakat Sabancı ve Erdoğan ilişkisi 2006 yılında Merkez Bankası (MB) Başkanlığı atamalarıyla ilgili olarak tekrardan gerildi. Sabancı’nın kendisine yönelik eleştirilere karşı Erdoğan, bu sefer de “Tüzel kişilik olarak TÜSİAD ile sorunlarının olamayacağını, TÜSİAD camiasının içinde olanlarla da bir sorun olmasını istemediklerini” dile getirdi. Erdoğan, Sabancı ile ilgili olarak, “TÜSİAD’ın başındak olan arkadaşımızın bu tür açıklamaları, bir defa aramızdaki nezaket açısından doğru değil. Çirkinlik burada” açıklamalarında bulundu.
Doğan dönemi
2007 yılında Arzuhan Doğan Yalçındağ TÜSİAD başkanlığına seçildi. Bu dönemde de Yalçındağ’ın ‘seçim sürecine girilmişken, hükümetin Anayasa değişikliğe gidilmesine’ karşı çıkması AKP ve TÜSİAD arasındaki gerginliklerin devam etmesinde rol oynadı. Yalçındağ’ın, başkanlığı genel kurulda bırakması, Doğan grubuna kesilen milyonlarca dolarlık vergi cezasının ardından geldi.
Boyner dönemi: Ümit Hanım işine baksın
21 Ocak 2010 tarihinde TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine Ümit Boyner seçildi. Boyner döneminde AKP ve TÜSİAD arasındaki gerginlikler giderek devam etti. Boyner’in Roboski Katliamı ve Afyon olayları konusundaki eleştirilerine Erdoğan “Ümit Hanım kendi işine baksın” diyerek yanıt verdi. Bu tartışmalara dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da dahil oldu. Arınç TÜSİAD ile ilgili, “TÜSİAD geçmişten buyana söylediklerine sahip çıkmayan güvenilmeyen bir kuruluş olmuştur” açıklamalarında bulundu.
Yılmaz’a ihanet iddiası
17 Ocak 2013’te gerçekleştirilen 43’üncü olağan genel kurulunda TÜSİAD yönetim kurulu başkanlığı görevine Muharrem Yılmaz seçildi. Yılmaz ocak ayında TÜSİAD Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Hukukun üstünlüğüne riayet edilmeyen, yargı mekanizması AB normlarında çalışmayan, düzenleyici kurumlarının bağımsızlığına gölge düşen, vergi cezası veya başka türlü cezalarla şirketler üzerinde baskı kuran, ihale yasası onlarca kez değişen bir ülkeye yabancı sermayenin gelmesi mümkün değildir” açıklamalarında bulundu. Erdoğan ise, Yılmaz’ın sözlerine sert tepki göstererek, “ülkeye karşı bir ihanet” ithamlarında bulundu. 2014 yılının Mart ayında Yılmaz’ın sahibi olduğu Sütaş fabrikasında çalışan 26 işçiyi “e-Devlet şifrelerini vermedikleri ve sendikaya üye oldukları” gerekçesiyle işten çıkarttı. İşten çıkaran arkadaşları için direniş başlatan Sütaş işçilerinin olduğu yere dışkı döktüğü iddiası nedeniyle Yılmaz, 4 Haziran tarihinde TÜSİAD başkanlığından istifa ederek, TÜSİAD’dan istifa eden ilk başkan oldu.
Dinçer: muhatabımız cumhurbaşkanı değil
Yılmaz’ın istifasının ardından Haluk Dinçer, 10 Haziran 2014 tarihinde TÜSİAD’a başkan olarak seçildi. Dinçer’in başkan olduğu dönemde yerel bir gazeteye verdiği röportajda, “TÜSİAD ile iktidar partisinin sağlam bir iletişim içinde olması Türkiye’nin yararınadır” sözleri dikkati çekti. 2015 Parlamento seçimlerine dair konuşan Dinçer, “Pozisyonumuz son derece net. Türkiye’ye en uygun sistemin parlamenter sistem olduğunu söylüyoruz. Türk tipi bir başkanlık sistemine elbette karşıyız” diyerek başkanlık sistemine karşı olduklarını açıkladı. Dinçer gazetecinin, “Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilişkileriniz kesin olarak normalleşti öyle mi?” sorusuna ise, “Muhatabımız Cumhurbaşkanı değildir” dedi. TÜSİAD ve AKP arasındaki gerginlikleri katmerleştiren bu acıkmadan sonra Erdoğan, “Neymiş muhatapları cumhurbaşkanı değilmiş, sen kimsin yahu” dedi.
Başaran Symes hedef alındı
22 Ocak 2015 tarihinde gerçekleştirilen seçimli TÜSİAD Genel Kurul toplantısında Cansen Başaran Symes TÜSİAD’ın yeni başkanı olarak seçildi. Symes de artan enflasyonun Türkiye’deki güven ortamını bozduğuna dair sözleri ile Erdoğan’ın hedefi oldu. Symes gazetecilere verdiği bir demeçte enflasyona dair eleştirierini şu sözlerle yorumladı: “Türkiye’de enflasyon yükseldi maalesef. Düşürülmesi yönündeki politikalar başarıya ulaşamadı. Enflasyon dinamiği yeniden büyümenin, rekabet gücünün potansiyel bir engeli olarak karşımızda duruyor.”
Erdoğan ise Symes’i hedefe alarak, “Bunlar haddini bilmiyor, çünkü bunlarda insaf yok. Sermayeleri bu dönemde beşe katlandı. Onun şımarıklığı içinde bunları yapıyorlar. Enflasyon ölçülerini göremeyecek kadar kör. Geçmişte Türkiye’ye ne gibi bedeller ödettiğini gayet iyi bilirim” dedi.
Bilecik döneminde sessizlik
12 Ocak 2017 tarihinde Erol Bilecik TÜSİAD başkanı oldu. Bu dönemde AKP-TÜSİAD arasındaki buz yavaş yavaş erimeye başladı. 9 Temmuz 2018’de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile başlayan yeni döneme dair açıklamalarda bulunan Bilecik, yeni sistemle beraber alınacak bütün kararların hızlı bir şekilde hayata ve uygulamaya geçeceğine işaret etti. Bilecik’in açıklamalarından sonra 12 Eylül’de Erdoğan, Bilecik ve beraberindeki heyeti Külliyesi’nde kabul etti. Basına kapalı olan görüşme 1 saat 15 dakika sürdü.
Kaslowski’den ekonomi eleştirileri
20 Şubat 2019’da TÜSİAD başkanı olarak Simone Kaslowski seçildi. Erdoğan, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanlığına seçilen Kaslowski’yi kutladı. Mart ayında Erdoğan’ın “ekonomi paketi” ile ilgili yorumlarda bulunan Kaslowski, “Ekonomi reform paketinde, fiyat istikrarının sağlanması, yatırım ikliminin iyileştirilmesi, istihdamın desteklenmesi, özellikle bütçenin disipline edilmesi ve harcamaların kontrol altına alınmasına yönelik adımları olumlu buluyoruz. Dijital dönüşüm ve sanayide yeşil dönüşümü destekleyici adımlar küresel rekabet gücümüzü artırmak açısından çok değerlidir” dedi. Ancak, 19 Ekim’de gerçekleştirdiği ve uzun süreli sessizliği bozan Yüksek İstişare Konseyi toplantısında Kaslowski, hükümetin adını anmadan mevcut siyaseti ve ekonomiğe yönelik eleştirilerde bulundu. Merkez Bankasının bağımsızlığı konusunda eleştirilerde bulunan Kaslowski, sık sık laiklik ve adalet mesajları verdi.
“Yeni bir Paradigmaya İşaret”
Akademisyen Ali Rıza Güngen TÜSÜAD’ın “Yeni bir anlayışla geleceğe inşa” başlıklı raporunu ve beraberinde yaptığı açıklamaları değerlendirdi.
TÜSİAD’ın daha büyük ölçekli sermaye gruplarının örgütü ve aynı zamanda Türkiye sermaye gruplarının en uluslararasılaşmış kesimlerini kapsayan bir çatı olduğunu hatırlatan Güngen, “UIuslararası camiada 2010’ların ortasından bu yana gerçekleşen kalkınma tartışmalarındaki kayışı buraya aktarma peşindeler. Maddi olmayan sermayenin ön planda olduğu, bunu sağlamak üzere sivil toplum örgütlerinin güçlendiği ve devletin yapılandırıldığı bir yeni paradigmaya işaret ediyorlar. Kısacası böyle bir geçiş olmazsa 2020’lerde geride kalacaklarını, emeğin örgütsüzlüğü ve otoriter yöntemlerle önceki dönemde sağlanan birikimin aynı şekilde sürmeyeceğini anlatmaya çalışıyorlar” dedi.
“Değişimin yönünü biçimlendirmeye çalışıyorlar”
TÜSİAD’ın mali disiplin uyarısına karşın Türkiye’de ücret artışlarına ve sendikaların daha etkin olduğu bir çalışma yaşamına karşı pozisyon olduğuna dikkati çeken Güngen, şöyle devam etti: “Demokrasi söylemine çalışma yaşamında demokratikleşme eşlik etmiyor. TÜSİAD üyelerinin ve toplantıda konuşma yapan Prof. Daron Acemoğlu’nun kaliteli büyüme olarak gösterdikleri 2002-2007 arası dönemi tekrar tekrar önümüze getirmeleri. Bu dönem küresel koşullar nedeniyle Türkiye’ye yüksek sermaye girişinin gerçekleştiği, ancak sonraki çalkantıların zemininin oluştuğu bir dönem. Bizzat önerdikleri yeni kalkınma paradigması ile tamamen tutarlı olduğunu söyleyemeyiz. Ancak söylemsel olarak 2010’lardaki hava değişiminden pandemi sonrası adil geçiş söyleminden faydalanmak işlevsel. Elbette bu toplantı, Erdoğan yönetiminin dayandığı blok karşısında bazı sermaye gruplarının son dönemde attıkları adımlara bir yenisini ekledi. Büyük sermaye grupları Millet İttifakı içinde netleşen bir politik restorasyon blokuna bir yandan geçmişi örnek gösteriyorlar, bir yandan da artan toplumsal huzursuzluk kaynaklı rüzgarı arkalarına alarak Türkiye’de değişimin yönünü biçimlendirmeye çalışıyorlar.”
(Berna KİŞİN / MA)