Yazımın konusu esas olarak uluslararası siyaset ve çatışmalar değil, Pazar günü yaşayacağımız seçim ve sonrası.
Ancak bu kez yaşadığımız seçimler çoğunlukla olması gerektiği gibi, esas olarak iç meselelere dair bir siyasal eylem olmaktan çoktan çıkmış durumda. Atacağımız oy, bölgenin kaderini belirleyecek dolaylı bir etkiye de sahip olacak.
Bu nedenle geniş bir analiz yerine, yapılmış yüzlerce analizden çıkardığım sonucu, tespiti paylaşıp, bunun üzerine söyleyeceğim sözü kurmakta yarar görüyorum.
Doğu blokunun yıkılıp, soğuk savaşın ve çok merkezli Dünya’nın bittiğinin ilan edilmesinden bu yana 25 yıl oldu.
Geldiğimiz noktada küresel sermaye, küresel ekonominin büyük bir krize yuvarlanmasına neden olacak yapısal sorunlara çare üretmek için çırpınırken; bunun önemli çarelerinden biri olan Pazar ve kaynak alanlarının paylaşımı için mücadeleye de hız verdi.
Parçası ve tarafı olduğumuz Suriye savaşı bunun bölgesel bir eskizi ve provasından başka birşey değil.
Kimileri felaket tellallığı yaptığımı, görünür verilerden çok abartılı sonuçlar yarattığımı düşünebilir.
Oysa potansiyel bir zeminin diplomatik olmayan bir dille resmedildiğini düşünürseniz, söylediklerimin “makul abartı” sınırlarını geçmediği de görülecektir.
İnternetin sunduğu bilgi imkanları bu potansiyel zemini gösteren sayısız analiz ve veriyle dolu.
Yalnızca ülkemizin önemli habercilerinden Fehim Taştekin’i bile izliyor olsanız, söylediklerimin yabana atılmayacak gözlemler olduğunu kabul etmekte zorlanmazsınız.
Bu saptamayı son bir gözlemle bitirip seçimlere ve sonrasına dönebiliriz.
ABD’nin 25 yıl sürdürdüğü tek kutuplu Dünya iddiası da Rusya ve Çin’in Suriye masasına vurdukları yumrukla sonlanmış görünüyor.
AKP’nin yaşadığı hızlı savruluş, çıkış programını, kendisine oy verenlere verdiği bütün sözleri çöpe atışı, biz ölümlülerin şu an görür hale geldiğimiz resmin, mayalanma sürecindeki küresel müdahalelerden bağımsız ele alınamaz.
Çünkü biz ölümlülerin hayatını, sermayenin ölümsüz tanrısal ulus devletleri belirler. Onlar, yüzlerce yıllık kripto odalarından, yüz yıl ötesine bakabilirken, biz yoksullar, ezilmişler, bir yıl ötesini zor görürüz.
Örgütlü mücadele, dayanışma ve siyaset de özellikle bizlere, en azından bu nedenle şart değil midir?
Ya da HDP, bunun adı değil mi?
İşte AKP, CHP, MHP ne kadar bu küresel mücadelenin farklı fraksiyonlarının yerel müttefikleriyse, HDP de Dünya’da ve Ortadoğuda direnen demokrasi özgürlük güçlerinin müttefiki.
Nasıl ki, AKP kendisini Al Nusra, Ahrar El Şam, IŞİD, Katar veSuudi Arabistanın müttfeki görüyorsa; ben de kendimi, Güney Kürdistan Goran hareketini, Rojava’da PYD’yi yaratan kitlelerle türdeş çıkarlar blokunda görüyorum.
Nasıl ki PYD kaybederse AKP, MHP kesinlikle kazanacak ben kaybedeceğim, PYD kazandığında da durum tersi olacak.
Burdan iki sonuç çıkartıyorum.
Birincisi, artık vekalet savaşını bile aşabilecek potansiyel bir eşiğe gelmiş olan Suriye/Ortadoğu savaşı vekillerini harcayarak gelişecek.
Bu vekalet savaşında piyon olanların ülkelerin gelecekleri çok karanlık.
Bunun önünde durmak, ülkemizi piyon olmaktan kurtarmak, ulus devlet politikasının ötesine geçebilen bölgesel barış ve demokrasi ittifaklarıyla mümkün.
Yarın sandıkta atacağımız oy tam da bu noktada özel bir önem ve anlam kazanıyor.
İkinci sonuç ise şu; yarın sonuç her ne olursa olsun, isterse HDP %17 oy alsın (bu arada tahminimin ± 2 ; 15 olduğunu belirteyim) AKP nin darbe süreci, saldırısı hızlanarak ve şiddetlenerek gelişecek. (Buna hazır olmalı 7 haziran sonrası düştüğümüz yaklaşık 45 günlük rehavete ve hükümet kurulumu merkezli iç politika açmazına düşmemeliyiz.) Yarın atacağımız oy bu bakımdan da çok yaşamsal. Çünkü hükümetin kim olduğundan çok HDP’nin gücü, yetenekleri ve politikaları çok daha belirleyici olacak.
Her iki sonuç bakımından da ne demek istediğimi biraz daha açmaya çalışayım.
Doğru anlaşılabilmem için bir gerçeği hatırlatmam gerek.
Türkiye’de uzun süreden beri “iktidarın” bir kulpu Kürt Özgürlük Hareketinin elinde. Bu söylediğimi duygusal veya ideolojik nedenlerle reddetmeniz mümkün.
KÖH, HDP projesiyle bizlerle birleştiğinden bu yana da bu kulp HDP kitlesinin elinde.
Ama bunun niyet beyanı değil de bir gerçeğin resmi olduğu ihtimaline bir an kapı aralarsanız, geleceğe ilişkin hem çok daha az kaygılı, hem de farkındalığı daha yüksek bir bakış geliştirebilirsiniz.
Şöyle de söyleyebilirim, KÖH size olumsuz bir anlam da ifade etse, olumlu bir anlam da ifade etse, bu bir gerçek.
Dahası da var. Bu gün Suriye’de iktidarın bir kulpu da yine HDP/KÖH’ün elinde.
Ruslarla Amerikalılar boşuna mı PYD yi paylaşamıyorlar.
Önce de yazmıştım, tarihte bir örneği daha yok ki, bir devlet/hükümet aynı anda hem ABD’nin hem Rusya’nın ayağına dolaşmayı başarabilsin. Uzun adam başardı.
Natoyla başlayıp, Ergenekonu tasfiye edip, Shangay beşlisine yavelenip, tekrar Nato’cularla iş tutmasından da anlayabilirsiniz ki, mesele özerklik ya da iddia ettiği gibi bağımsızlık değil, şark kurnazlığı. Tencere yuvarlandı kapağını buldu.
Bunu Devlet/iktidar çok iyi biliyor. Bu açıklanamaz saldırganlığının sebeblerinden birisi bu.
AKP, bölgesel ve küresel pozisyonu nedeniyle HDP ve KÖH’e saldırısını daha hızlı ve şiddetli sürdürmek zorunda. Çıkarları, zihniyeti, varlığı KÖH’le taban tabana zıt.
Son politikalarının dersini de Ortadoğu’dan aldı. Mısır’da Sisi, Suriye’de Esad, iki yıl içinde geçer akçe olmadı mı?
Eğer elinde devlet, yargı, ordu, para ve %40 oy potansiyeli varsa, ülkede uluslararası kriterlerde bir kriz de yaşanıyorsa, her kes sana mecbur olabilir, diye düşünüyor.
Demek ki sarayın ihtiyacı Türkiye’de uluslararası kriterlerde bir krizdir.
Tercüme edersek, bunun için elinde iki imkan var.
KÖH’ü çığrından çıkartıp, ayrılıkçı bir çizgiye sürüklemek; ya da Suriye ile savaşa girmek.
Her ikisini de denediğini gördük. Ama başarılı olamadı.
Birisini Rusya engelledi, diğerini Kürt toplumunun basiret ve feraseti.
Ama vazgeçecek sanmayın.
İşte tam da bu noktada alternatif sanabileceğiniz CHP’nin hiç bu sularda yüzebileceğine dair bir kanıt görüyor musunuz?
Bütün bunları kavrayabilecek, parlementodaki sayısal durumu ne olursa olsun, Suriye’de ve Türkiye’de iktidarın bir kulpunu tutan HDP den başkasına oy vermek; yapılabilecek en büyük hatadır.