Siyasi HaberSiyasi Haber

    Güncel Kalın

    Türkiye ve dünyada neler olup bitiyor ilk siz bilgi sahibi olun

    Göz attınız mı?

    1982 Filistin İsrail savaşı ve Beyrut kuşatması

    14 Eylül 2021

    Kızıldere Tarihi(miz) Hepimizindir!

    19 Nisan 2016

    Kawa ve Newroz

    19 Mart 2022

    Demokrasi ne menem bir şeydir?

    20 Mayıs 2021
    Facebook Twitter Instagram
    Facebook Twitter Instagram
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    • Haberler
      • Gündem
        • Ekonomi
        • Politika
        • Ortadoğu
        • Spor
        • Sağlık
      • Emek
      • Kadın
      • LGBTİ+
      • Gençlik
      • Haklar ve Özgürlükler
        • Halklar ve İnançlar
        • Göçmen Hakları
        • Çocuk Hakları
      • Bilim Teknoloji
      • Kültür Sanat
    • Yazılar

      İnsanlık Suçu İşlenirken

      2 Ekim 2023

      El Tema!

      26 Eylül 2023

      Savas Tamtamlarına Karşı Halklarımız Barış İster!

      21 Eylül 2023

      Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)

      19 Eylül 2023

      Güvenlik ve sürdürülebilirlik

      19 Eylül 2023
    • Yazarlar
    • Seçtiklerimiz
    • Söyleşiler
    • Dosyalar
    • Çeviriler
    Siyasi HaberSiyasi Haber
    Anasayfa » “Türk Solu”nun en temel zaafı…

    “Türk Solu”nun en temel zaafı…

    A. Haluk Ünal- A. Haluk Ünal8 Şubat 20164 dk. okuma süresi
    Paylaş
    Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email
    A. Haluk Ünal yazdı: – Selahattin Demirtaş’ın 6 ay önce liderler sıralamasında %29 oranında oy alması, bence bu kurallara uyan bir üsluba sahip olmasıyla çok ilgili.

    “Üslubu beyan ayniyle insan”

    “Türk solu”nun en temel zaafı, bence iletişim tarzı.

    Ya da evrensel anlamda siyasal iletişim mevhumuna sahip olmaması.

    Bu önermenin tarihçesi bu yazının sınırlarını aşıyor.

    Bu tür tartışmalarda olması gerekeni anlatmaya çalışmak, ne olduğuna ilişken eleştiriyi de içereceği için, an’a bakmaya çalışalım.

    Eril dil

    Geleneksel sol hareketin “erkek egemen” olduğu saptamasını bu gün kabul etmeyenimiz yok gibi.

    Ancak kadın hareketinin eleştirilerini teorik alana, usul ve adaba aktarmakta çok geri olduğumuz da başka bir gerçek.

    (Kadınlar “Özel olan politiktir” dedikleri andan itibaren, geleneksel sosyalizmin sınıf, aile, devlet konusundaki bütün hipotezleri altüst oldu bile.)

    Devam edelim. İşte, sol geleneğin dili, üslubu da erkek olageldi hep.

    Peki bundan ne anlamalıyız?

    Bence, bundan “kadınlardan ve haklarından nasıl söz ettiğimizi” değil; dil ve üslubumuzun genel karakterine dair bir çıkarım yapmalıyız.

    Biz erkekler – sol hala erkektir- IQ’nun (buna bilgiye dayalı akıl diyeceğim, ya da bilişsel zeka da diyebilirim) önemine ve değerine taparız. Yetişme biçimimiz de buna uygundur.

    Bu nedenle kadınlarda çok gelişkin olan EQ (duygusal zeka, empati yeteneği) bizde çoğunlukla ya çok zayıftır ya da hiç bulunmaz.

    Kadınlarda çoğunlukla her ikisi de gelişmiş olabiliyor.

    Bunun negatif ve pozitif nedenleri var. Ama sonuç, kadınların empati yeteneklerinin bizden kat be kat yüksek olması.

    Üretime katılımları arttıkça, hızla bizlerden daha nitelikli ve başarılı konumlara gelişlerindeki sırrı da bu.

    İletişimimizin karakteri, metinlerimizin içeriğine kadınların bu özellikleri ne kadar yansıyor?

    Yani iletişimimiz ne kadar dişi; doğurgan?

    Bunu anlamak için dilimizde olması gereken belirli özelliklere bakalım.

    Empati

    Bu tespite yaygın bir itirazın yükseldiğini duyar gibiyim. Çünkü, bütün ezilenler, sömürülenler için var olduğumuzu düşünüyoruz.

    Böyle sandığımız doğru.

    Ama bütün ezilenlerle, sömürülenlerle empati yapabiliyor muyuz?

    Örneğin kadınlarla empati yapabiliyor muyuz?

    AKP’ye oy veren milyonlarca emekçiyle empati yapabiliyor muyuz?

    Kürtlerle empati yapabiliyor muyuz?

    Yani gerçekten kendimizi onların yerine koymaya çalışıyor muyuz?

    Örnekleri ve soruları çoğaltmak mümkün.

    Peki biz empatik miyiz?

    Yani metinlerimiz, karşımızdakinin kendisini bizim yerimize koymasına kapı aralıyor mu?

    Diyalog

    Bütün metinlerimiz, bildirilerimiz, kürsü konuşmalarımız çoğunlukla kanaatler, iddialar, sloganlarla örülü.

    Kendi kabul ettiğimiz doğruları yüksek sesle söylemek bildiğimiz tek ifade biçimi.

    Oysa sorularla örülü, karşımızdakinin yanıt vermesini ve bizimle iletişime geçmesini teşvik eden metin ya da konuşma sayısının toplamdaki payı nedir?

    Bildirilerimizi okuyanlar, bir çözümü birlikte aradığımızı mı düşünür, bir çözümü öğretmeye çalıştığımızı mı?

    Konuşmalarımız sıfatlarla mı örülü, olgularla mı?

    Peki iletişimimiz yeterince mütevazi mi?

    Eşit bir dil konuşuyor muyuz?

    Yoksa seçkin, üstten, suçlayıcı ve yargılayıcı bir ruh mu hakim?

    Metinlerimizi okuyan, konuşmalarımızı dinleyenler, tanımlanmış, kutsallaştırılmış, bir ahlak kategorisine yüceltilmiş “birinci sınıf, devrimci duruş”un, yargılayıcı, öteleyici, ister istemez seçkinci “ithamlarını” hissetmiyorlar mı?

    Kapsayıcılık

    Bu başlık altında sormamız gereken ilk soru; dilimizin çatışmacı mı, barışçı mı, olduğu?

    İkinci soru ise, dilimiz gerçekçi, nesnel bir dil mi?

    Yoksa kendi öznelliğimizi mi yansıtıyor?

    Sorun veya kötülük diye ilettiğimiz tespitler, gerçekten bizi dinleyenler için de sorun veya kötülük mü?

    Özellikle de bizim gibi düşünmeyenler için?

    Örneğin şu an “sarayın bir faşist diktatörlük kurmaya çalışması” tespiti, zaten böyle düşünenlerin dışında kimin zihnini harekete geçirir?

    Binlerce barış bildirisi uçuşuyor.

    Hangisi doğrudan “barış taraftarı” olmayanlara, politik olarak bizim gibi bakmayanlara, savaşın somut tehlikelerini, onların hayatına getireceği çok somut kısa erimli ve uzun erimli zararları anlatabiliyor?

    Ya da bunu anlatmak için tasarlanmış?

    Başka bir ifadeyle toplumsal sorunlar ve kötülükleri tanımlar ve ifade ederken, bizim gibi düşünmeyenlerin ne anlayacağına ilişkin, akıl yürütüyor muyuz?

    Veri araştırmalar, kamu oyu yoklamaları iletişimimizde ne kadar yer kaplıyor?

    Son Söz

    Günümüz Siyasal İletişim mevhumu (nosyonu) basitçe yukarıdaki özelliklerin tümünü barındırıyor.

    Yani iletişim Dünyası dişi bir dili kullanmayı biliyor.

    Reklamcıların ülkemizde, eril dünyanın değerleriyle etkileşim kurmayı seçtiği kötü örnekler sizi yanıltmasın.

    Sermayenin siyasal temsilcileri Dünya’nın bir çok yerinde, bu kuralları çok iyi bilen ekiplerle, algı mühendisliği yapıyor.

    Selahattin Demirtaş’ın 6 ay önce liderler sıralamasında %29 oranında oy alması, bence bu kurallara uyan bir üsluba sahip olmasıyla çok ilgili.

    Günümüzde en büyük sorun iletişimin bir meslek olarak uzmanlaşıp, sermayenin etkin denetimi altında var olmasıdır.

    Bunu aşmanın yolu, kadınların iletişim alanlarında çok daha etkin olmasını sağlamakla başlar.

    İkinci olarak her demokratın, solcunun iletişimi öğrenmeyi görev sayması ve amatör de olsa iyi bir iletişimci olmasından geçer.

    Bu yolda hızla ilerleyebilmek için belirli bir süre gönüllü iletişimcilerin meclislerinin oluşmasını teşvik etmek, bu meclislerin katkısını almak, bu alanda güçlü bir “sol içi eğitim” geliştirmek şart, bence.

    Paylaş. Facebook Twitter Telegram WhatsApp Email
    Önceki YazıKağıthane’de kahvehane tarandı: Bir kişi öldü, bir kişi yaralandı
    Sonraki Yazı Suriye Ordusu Türkiye sınırına 20 km uzaklıktaki Tel Rifat’a ulaştı

    İlgili Yazılar

    Özgürlük Yürüyüşü’nde 4’üncü gün: İktidar suç işliyor

    Güncel 4 Ekim 2023

    CHP bu seçimde sandık güvenliğini kesin sağlayacakmış

    Politika 4 Ekim 2023

    Sancaktepe’deki inşaatta çocuklarının cansız bedenini bulan baba: Önlem alınmadı, ihmal var 

    Güncel 4 Ekim 2023
    Destek Ol
    Yazılar

    İnsanlık Suçu İşlenirken

    - Toros Korkmaz

    El Tema!

    - Betül Yangın

    Savas Tamtamlarına Karşı Halklarımız Barış İster!

    - Toros Korkmaz

    Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC)

    - Betül Yangın

    Güvenlik ve sürdürülebilirlik

    - Cengiz Onur

    Devlet sahipsiz mi, sahipleri kimler?

    - Hüsnü Gürbey
    Tarihten

    16 Mart 1978: 7 devrimci öğrenci katledildi

    16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi Merkez Kampüs’ten toplu halde çıkan öğrencilerin üzerine Eczacılık Fakültesi önünde atılan bomba ve ardından gerçekleşen silahlı…

    Seçtiklerimiz

    Kerbela’ya çevirdiler, konteynere tıktılar, şimdi de parselliyorlar

    - Bahadır Özgür

    Tatik ve Papik (Տատիկ և Պապիկ)

    - Siyasi Haber

    Meksika’da sergilenen sahte uzaylıların gerçek hikayesi, uzaylılardan bile ilginç!

    - Çağrı Mert Bakırcı

    Meksika Kongresi’nde gösterilenler ‘uzaylı’ kalıntıları mı? Sunum yapan Jaime Maussan kimdir?

    - Siyasi Haber

    Sezgin Tanrıkulu gündeme getirmişti… Kuşkonar-Koçağılı ve Kulp: 1990’lı yılların delilli cinayetleri

    - Siyasi Haber

    Kürtler, Arap aşiretleri ve karmaşık bir hesaplaşma: Suriye’de neler oluyor?

    - Fehim Taştekin

    Güncel Kalın

    Son felişmelerden haberdar olmak için E-Bültenimize üye olun

    Siyasi Haber, “tarafsız” değil “nesnel” olmayı esas alır. Siyasi Haber, işçi ve emekçiler, kadınlar, LGBTİ+’lar, gençler, doğa ve yaşam savunucuları, ezilen etnik ve inançsal topluluklardan yanadır.

    Devletten ve sermayeden bağımsızdır.

    Facebook Twitter YouTube
    Emek

    CHP’li Başevirgen: 8 ayda 71 bin 500 esnaf dükkanını kapattı

    2 Ekim 2023

    İngiltere’de doktorlar bir kez daha grevde: 85 bin sağlıkçı iş bıraktı

    2 Ekim 2023

    TABİB “norm kadro” talebiyle Kartal Meydanı’nda basın açıklaması gerçekleştirdi

    30 Eylül 2023
    Kadın

    İstanbul Sözleşmesi Avrupa Birliği’nde yürürlüğe girdi

    2 Ekim 2023

    İran’da 9 ayda bin 700 kişi tutuklandı

    30 Eylül 2023

    ‘Feminist Gece Yürüyüşü’ne katıldıkları için yargılanan kadınlar beraat etti

    28 Eylül 2023
    © 2023 Siyasi Haber. Designed by Fikir Meclisi.
    • Siyasi Haber / Künye
    • İletişim
    • Gizlilik Politikamız

    Type above and press Enter to search. Press Esc to cancel.