TMMOB, 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü’ne dikkat çekmek için Ankara’da yürüyüş yaptı. ‘İş cinayetleri’ bilançosunudu da açıklayan TMMOB’un verilerine göre; her gün ortalama 3 işçinin yaşamını yitirdiği 5 işçinin ise yaralandığı Türkiye işçi ölümlerinde Avrupa birincisi.
Türk Mühendis ve Mimarlar Odalar Birliği (TMMOB) üyeleri, 3 Mart İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü çerçevesinde iş cinayetlerine dikkat çekmek amacıyla TMMOB Genel Merkez Binası önünde bir araya gelerek Madenci Anıtı’na yürüdü. Yürüyüş boyunca “AKP sayıyor işçiler ölüyor” , ” İşçi katili hırsız AKP” , ” Her yer rüşvet her yer yolsuzluk” sloganları atan yurttaşlar anıt önüne gelerek basın açıklaması yaptı.
Açıklamayı TMMOB adına yapan Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak’ın Kozlu ilçesinde yaşanana maden faciasında 263 maden işçisinin yaşamını yitirdiğini hatırlatarak iş cinayetlerinde yaşamını yitirenleri andı. Yüksel, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) rakamlarına göre dünyada her 15 saniyede bir işçinin iş kazaları veya meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını yitirdiğini belirterek her gün yaklaşık 6 bin 300 işçinin iş kazası, 1 milyon 950 bin kişinin ise meslek hastalıklarından dolayı yaşamını yitirdiğini söyledi. Türkiye’de ise her gün ortalama 176 iş kazasının olduğunu ve bunlardan 3 işçinin yaşamını yitirdiği ve 5 işçinin ise iş kazası sonucu göremez hale geldiğini ifade eden Yüksel, ” Bu nedenle ülkemiz iş kazalarında Avrupa ve dünyada ilk sıralarda; ölümlü iş kazalarında ise Avrupa’da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaktadır” dedi. Yüksel, Türkiye’de uygulanan neo liberal politikalar sonucunda iş güvencesinin azaldığına işaret ederek, iş cinayetlerinin nedenleri arasında esnek çalışma biçimleri, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırmanın yaygınlaşması, sosyal güvenlik ve güvenceden yoksun kayıt dışı işçilik ile çocuk işçi çalıştırmalarını gösterdi.
Yüksel, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun iş cinayetlerine ve içi sorunlarına çözüm üreten bir yasa olmadığına dikkat çekerek, ” Bu yasadan işveren ve devlet sorumsuzluğu çıkmıştır. Bu yasa ve yönetmeliklerle iş yerlerinde çalışma insanların sağlık ve güvenliğini koruyacak, devamlı ve devlet gözetiminde bir denetleme olması beklenirken AKP devletin elini bu alandan çekerek özel sektöre bir Pazar alanı açmıştır” diye konuştu. İşçi cinayetlerinin önlenmesi için devletin önlemler alması gerektiğini söyleyen Yüksel taleplerini şöyle sıraladı: ” Çalışma hayatının yeniden düzenlenmesi ve iyileştirilmesi gerekiyor. Ayrıca, siyasi iktidar, TMMOB’un ve bağlı odalarının sözünü dinlemek, algılamak ve daha önemlisi hayata geçirmek zorundadır.” İş cinayetlerinin kader olmadığını ifade eden Yüksel, ” İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın! Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan ve yaşam olsun” dedi.
Açıklama sloganlar eşliğinde son buldu.
TMMOB tarafından yapılan açıklamanın tam metni şu şekilde:
HER 3 MART‘TA; ” İŞ CİNAYETLERİNİ DURDURUN” DİYORUZ
İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusu; insan odaklı bir mesleğin uygulayıcılarının örgütü olan TMMOB‘nin önemli çalışma alanlarından, mücadele alanlarından birini oluşturmaktadır. Konunun önemine bir kez daha dikkat çekmek amacıyla 42. Olağan Genel Kurulumuzda, 3 Mart 1992 tarihinde Zonguldak Kozlu‘da yaşanan ve 263 madencinin yaşamını yitirdiği facianın yıldönümü, “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak kabul edilmiştir.
Öncelikle 3 Mart 1992 tarihinde yaşamını kaybeden 263 maden işçisi ile birlikte son yıllarda Balıkesir Dursunbey‘de biri maden mühendisi, 13 maden işçisini; Bursa Kemalpaşa‘da yaşamını yitiren 19 maden işçisini, İstanbul Tuzla‘da, Davutpaşa‘da, Ankara Ostim‘de, Zonguldak Karadon‘da, Maraş Elbistan‘da, İstanbul Esenyurt‘ta ve saymakla bitiremeyeceğimiz iş cinayetlerinde yaşamını kaybeden emekçileri saygıyla anıyoruz.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği bütün çalışanları ilgilendiren, çalışma yaşamının en temel unsurlarından biridir. İşçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin göstergeler, temel insan hakları, çalışma yaşamı ve ülkelerin gelişmişliklerine ilişkin önemli göstergeler sunmaktadır.
ILO rakamlarına göre; bugünün dünyasında her 15 saniyede bir işçi, iş kazaları veya meslek hastalıkları nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Her gün yaklaşık 6 bin 300 kişi iş kazası veya meslek hastalıkları nedeniyle yaşamını kaybetmektedir. Her yıl yaklaşık olarak 360 bin kişi iş kazası, 1 milyon 950 bin kişi ise meslek hastalıklarından dolayı yaşamını yitirmektedir. Her yıl 270 milyon iş kazası meydana gelmekte ve 160 milyon kişi meslek hastalıklarına yakalanmaktadır. Her yıl, çoğunlukla gelişmekte olan ülkelerde, zehirli maddelerden dolayı 651 bin işçi yaşamını yitirmektedir.
Ülkemiz açısından durum oldukça vahimdir. Ülkemizde her gün ortalama 176 iş kazası olmakta, 3 emekçi yaşamını kaybetmekte ve 5 emekçi iş kazası sonucu iş göremez hale gelmektedir. Bu nedenle ülkemiz iş kazalarında Avrupa ve dünyada ilk sıralarda; ölümlü iş kazalarında ise Avrupa‘da birinci, dünyada üçüncü sırada yer almaktadır.
Bugün ülkemizde uygulanmakta olan neoliberal ekonomi politikaları sonucunda iş güvencesinin azalması, esnek çalışma biçimleri, çalışma koşullarının ağırlaşması; özelleştirme, sendikasızlaştırma ve taşeronlaştırmanın yaygınlaşması; sosyal güvenlik ve güvenceden yoksun kayıt dışı işçilik ve çocuk işçi çalıştırma, yasal düzenlemelerdeki yanlışlıklar iş cinayetlerinin nedenleri arasındadır.
Bir kere daha söylüyoruz: işçi sağlığı ve iş güvenliğinde temel amaç; çalışanların sağlığına zarar verebilecek hususların önceden belirlenerek gereken önlemlerin alınması, iş kazası geçirmeden, meslek hastalıklarına yakalanmadan, sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarının sağlanması, çalışanların ruhsal ve bedensel bütünlüğünün korunması olmalıdır.
İşyerinde sağlık ve güvenlikle ilgili şartları sağlamak işverenin öncelikli ödev ve sorumluluğudur. Çalışanlar da bu doğrultuda alınan tedbir ve talimatlara uymakla yükümlüdürler. İlgili düzenlemeleri hazırlamak ve uygulanmasını denetlemek ise elbette devletin görevidir. Bu ise ancak tarafların uzlaşma içerisinde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önemine inanmaları ile mümkündür.
Ne yazık ki, yeni çıkarılan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu da sorunun merkezine inen ve ona göre çözümler üreten bir yasa değildir. Yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iş cinayetleri ve ölümler artarak devam etmektedir.
2002 yılında yenilenen İş Kanunu‘nda 50‘den fazla devamlı işçi çalıştıran sanayiden sayılan işyerlerinde iş güvenliği mühendisi ve işyeri hekimi çalıştırmak zorunlu hale getirilmiştir. AKP, bu yasanın uygulama yönetmeliği ile iş güvenliği mühendisi ve işyeri hekimini danışman statüsüne indirgeyerek işyerlerinin devamlı kontrolünü engellemiştir. Bu yönetmelik yargıdan dönünce İş Yasası‘nda, ÇASGEM ve Bakanlık Teşkilat Yasası‘nda torba kanunlarla değişiklik yapmıştır. Bu yasalara dayanılarak çıkarılan yönetmelikler de yargıdan dönünce, İş Sağlığı ve İş Güvenliği Yasası‘nı TMMOB ve bağlı odaların tüm itirazlarına rağmen yasama organından geçirmiştir. İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası‘ndan işveren ve devlet sorumsuzluğu çıkmıştır. Devletin bu alandaki denetleme görevi, tıpkı toprak gibi, su gibi, enerji gibi özelleştirilmiştir.
Bu yasa ve yönetmeliklerle işyerlerinde çalışan insanların sağlık ve güvenliğini koruyacak, devamlı ve devlet gözetiminde bir denetleme olması beklenirken AKP, Devletin elini bu alandan çekerek özel sektöre bir pazar alanı açmıştır. Eğitimli mühendis ve hekimi eğitme adı altında özel eğitim kurumları açtırarak, burada bir sektör yaratmıştır. OSGB‘ler adı altında özel kurumlar oluşturarak mühendis ve hekimleri kiralık işçi konumuna getirmiş, iş yerlerini denetleyecek mühendis ve hekimlerin bağımsız çalışmasını engellemiştir. Kendisi güvencesiz, kiralık işçi olan mühendis ve hekimler kendini koruyamazken, diğer işçilerin güvenliğini ve sağlığını nasıl koruyacaklardır? AKP‘nin ortaya çıkardığı ve uyguladığı mevzuat aldatmacadır, insan hakları ihlalinin kılıfıdır.
Bugün işçiyi her türlü korumadan uzak bırakan, mühendis ve hekimi iş kazaları tazminatlarından sorumlu tutan, işvereni ve iş yaşamını denetlemekten sorumlu olan devleti ise her türlü sorumluluktan arındıran bir politika ile karşı karşıyayız.
Oysa her zaman söylediğimiz gibi; iş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için işyerlerinde “önce insan, önce sağlık, önce iş güvenliği” anlayışı yerleştirilmelidir. Cinayetlerin sorumluları işyerinde gerekli tedbirleri almayan işverenler, yasal düzenlemeleri ve ikincil mevzuatları olması gerektiği gibi hazırlamayanlar ve gerekli denetimleri yapmayan ilgili bakanlıktır.
Çalışma hayatının yeniden düzenlenmesi, çalışma şartlarının iyileştirilmesi, işçi ölümlerinin durdurulması için mücadele etmek, kendini emekten yana konumlandıran TMMOB‘nin tarihi görevidir. Bu görevi yerine getirme bilinciyle TMMOB; iş cinayetleri ve işçi ölümlerini ülkemizin sosyo-ekonomik ve demokrasi sorunları ile birlikte bir bütün olarak ele almakta, insanca çalışma koşullarının oluşturulmasını insanca yaşama hakkı ve talepleri ile birleştirerek sorunun çözümü için yapılabilir, gerçekçi önermelerde bulunmaktadır.
Siyasi iktidar TMMOB‘nin ve bağlı odalarının sözünü dinlemek, algılamak ve daha önemlisi hayata geçirmek zorundadır.
İş cinayetleri kader değildir! İş cinayetleri engellenebilir, yeter ki bilimin ve tekniğin gereği yapılsın! Yeter ki; her çalışmanın öznesi insan ve yaşam olsun!
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği