En geç 1 yıl içinde yapılacak olan seçimler, ülkenin geleceğinin belirlenmesinde önemli bir dönemeç olacak. Seçim güvenliği, bu nedenle hayati önemde bir konu. Yakın zamanda çıkarılan bir yasa, seçimlerin adaletsizliğinde yeni bir aşamayı oluşturdu. Seçim güvenliği konusunda merak edilenleri Halkların Demokratik Partisi (HDP) Seçim İşleri Komisyonu Eş Sözcüsü Mehmet Rüştü Tiryaki’ye sorduk.
Meclis’ten yakın zamanda geçen bir yasa, seçim mevzuatında önemli değişiklikleri içeriyor. AKP-MHP ortaklığının çıkarlarına göre düzenlendiği bilinen yeni yasaya HDP hangi yönlerden itiraz etti?
7393 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun 6 Nisan tarihli Resmî Gazetede yayımlandı. Kural olarak bir yıl içerisinde uygulanamayacak olmasına rağmen Yüksek Seçim Kurulu bir Genelge yayımlayarak 6 Temmuz tarihine kadar seçim kurulu başkan ve üyesi olan yargıçların nasıl değiştirileceklerini açıklayan bir genelge yayımladı.
Yasa değişikliğinin içerisinde seçim barajından ittifakı oluşturan partilerin milletvekili dağılımına, grubu olan siyasi partilerin seçime girmelerine olanak tanıyan düzenlemenin yürürlükten kaldırılmasından seçim kurulu başkanlarının belirlenme biçimine, sandık kurulu üyeliklerinden seçmen kütüklerine kadar önemli değişiklikler yer aldı.
HDP bir bütün olarak bu değişikliklere itiraz etti, ediyor.
Bunun birinci nedeni Yasa değişikliğinin, AKP ve MHP’nin mutfağında, bu partilerin ihtiyaçlarına göre ve muhalefetin görüşü alınmadan, muhalefetle ortaklaşmadan hazırlanması, diğer nedeni de bir bütün olarak anti demokratik düzenlemeler içermesiydi.
Yasa değişikliğinin içeriğine gelince… İlk değişiklik seçim barajının % 10’dan % 7’ye düşürülmesi. AKP ve MHP’nin amacı kuşkusuz antidemokratik seçim barajının düşürülmesi değil MHP’yi psikolojik olarak rahatlatmak. MHP’nin oylarının % 7’lerde seyrettiği sır değil. Elbette başka amaçları da vardır. Yeni kurulan partilerin kendi adlarıyla seçime girmelerini ve Millet İttifakı içerisinde yer almalarını engellemek, HDP’nin emanet oylarla seçim barajını aşabildiğine inandıklarından oy oranını düşürebileceklerine inanmak gibi.
Bir diğer değişiklik ittifakların çıkaracakları milletvekili dağılımıyla ilgili. AKP ve MHP, 2018 yılında getirdikleri ittifak sistemiyle milletvekili seçimlerinde uygulanan D’Hondt sistemi sayesinde daha çok milletvekili çıkaracağını hesaplıyordu. Ama öyle olmadı. Daha az milletvekili çıkardılar. Şimdi bu sistemden vazgeçip, ittifak içerisinde yer alsın almasın her siyasi partinin aldığı oy oranında temsil edilmesine olanak sağlayacak bir düzenleme getirdiler. Böylece ittifakların içerisinde yer alan partiler, milletvekili çıkaracak kadar oy alamaz ise oyları ittifaka yaramayacak. Hedefin kimler olduğu çok açık. İktidarın seçim mühendisliğinin sonuç doğurup doğurmayacağını hep birlikte göreceğiz.
Bir diğer değişiklik siyasi partilerin seçim girme koşullarının biraz daha güçleştirilmesi. Şimdiye kadar TBMM’de grubu olan siyasi partilerin, diğer koşulları taşımıyor olsa da, seçime girme koşullarını taşıdığı varsayılıyordu. Anımsanacağı gibi 2018 seçimlerinde bu yolla İYİ Parti’nin seçime girmesi mümkün olabilmişti. Bundan sonra TBMM’de grubu olan partilerin de 41 il ve bu illerin üçte birinde örgütlülüklerini tamamlayıp tamamlamadıkları araştırılacak.
Yasa değişikliğinin en önemli kısmı seçim kurullarında görev alan yargıçların belirlenme yönteminin değiştirilmesi ve Cumhurbaşkanı’nın seçim yasaklarından muaf tutulması.
Yetmiş yılı aşkın bir süredir, ildeki en kıdemli hakimler il seçim kurulu başkanı ve üyesi, ilçedeki en kıdemli hakimler de ilçe seçim kurulu başkanı oluyor. Getirilen sistemle seçim kurulunda görev alacak hakimler en kıdemli olanlar değil, birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından kurayla belirlenecek. AKP ve MHP seçim kurullarında en kıdemli hakimlerin olmasını istemiyor, onların yerine etki altına alacağı kıdemsiz hakimleri istiyor. Ülkede görev yapan hakimlerin neredeyse üçte ikisinin 15 Temmuz darbe girişimi sonrası göreve gelenlerden oluştuğu, bunların bir kısmının daha önce AKP ve MHP’nin yöneticisi olduğu göz önünde bulundurulduğunda her şey çok daha iyi anlaşılıyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile uyum gerekçe gösterilerek seçim yasalarından başbakanlık ibaresinin çıkarıldığını söyleyen AKP ve MHP her nedense yerine Cumhurbaşkanını ilave etmiyor. Böylece partili/parti genel başkanı olan cumhurbaşkanı herhangi bir sınırlamaya tabi olmadan ve kamu kaynaklarını sınırsız biçimde kullanarak seçim kampanyası yürütebilecek. Bunun da büyük bir eşitsizlik yaratacağına hiç kuşku yok.
Diğer bir değişiklik sandık kurulu üyesi olarak görev alacak kişiler için caydırıcı olabilecek bir düzenleme. Buna göre bir siyasi partinin, başka bir siyasi partiye üye olanları sandık kurulu üyesi olarak görevlendirmesi halinde, o kişinin onay verip vermediği araştırılacak. Kuşkusuz siyasi partiler buna karşı da gerekli önlemleri alacaktır. Ama bunun iyi niyetli bir düzenleme olmadığı çok açık.
Yakın tarihteki seçimlerde AKP iktidarı gerek “yasal ama hukuki olmayan” düzenlemelere başvurarak, gerekse yasaları çiğneyerek, elindeki tüm devlet kaynaklarını/olanaklarını kullanarak seçim süreçlerinin adilane ve eşitlikçi bir ortamda yaşanmasını engelledi. Seçim süreçlerinde yaşanan başlıca hak ihlalleri ve hukuk dışı uygulamalar neler oldu?
Kuşkusuz en büyük hukuksuzluk hem Anayasa Değişikliği Referandumunun hem de 27. Dönem Milletvekili seçimlerinin OHAL koşulları altında ve ülkenin sahip olduğu sınırlı demokrasinin askıya alındığı bir dönemde gerçekleştirilmiş olmasıdır. Şu anda OHAL kaldırılmış gibi gözükse de OHAL KHK’lerinin yasalaştırılması ile birlikte ülkenin kalıcı bir OHAL ile yönetildiği unutulmamalıdır. Bir diğer hukuksuzluk YSK’nin aldığı kararlar. İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararı, mühürsüz oy pusulalarının geçerli sayılması, OHAL KHK’leri ile ihraç edilmeleri gerekçe gösterilerek belediye başkanlarına ve meclis üyelerine mazbata verilmemesi, seçmenlerin oy kullanmalarının güçleştirilmesine neden olacak biçimde sandık taşıma kararlarının alınması gibi. Daha önce siyasi partilerin bildirdiği kişiler sandık kurulu başkanı olabiliyorken, yine yapılan değişikliklerle sandık kurulu başkanları yalnızca memurlar arasından belirleniyor. Aynı dönemde yapılan değişikliklerle, sandık kurulu başkanlarının isteği üzerine güvenlik görevlileri oy kullanılan sınıflara kadar girebiliyor. Anımsanacağı gibi AKP’ye yakınlığı ile bilinen korucuların etkili olduğu bazı köylere sandık kurulu üyelerinin girmesine izin verilmedi. Bu köylerde bir kişinin bütün seçmenler adına nasıl oy kullandığı, oyların tamamının nasıl AKP’ye verildiği de sosyal medyada yer aldı.
HDP olarak, önümüzdeki seçimlerde de yaşanabilecek bu ihlaller ve hukuk dışı uygulamalara karşı hangi önlemleri alıyorsunuz?
Öncelikle şunu ifade etmek isterim. Biz örgütlü olduğumuz her il ve ilçede seçim komisyonlarımızı oluşturduk, eğitimlerini de önemli oranda tamamladık. Bu komisyonlarımızda görev alanlarla düzenli toplantılar gerçekleştiriyoruz. Yine örgütlü olduğumuz bütün il ve ilçelerde okul sorumlularımızı ve sandık kurulu üyesi olarak görev alacakları, yedekleriyle birlikte tamamlama çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ardından bu arkadaşlarımıza da, online ve yüz yüze eğitimler vereceğiz. Akıllı telefonlar üzerinden kullanılabilecek programlarımız vardı. Eğitimlerde bu programları kullanmayı da öğretiyoruz. Örgütlü olduğumuz her il ve ilçede, her sandıkta olacağız, sandıklara sahip çıkacağız, ıslak imzalı sandık sonuç tutanaklarını mutlaka toplayacağız, ilçe seçim kurullarında gerçekleştirilen sandık sonuç tutanaklarının birleştirilmesine eşlik edeceğiz, her ilçede itiraz işlemlerini organize etmek üzere avukat arkadaşlarımızı görevlendireceği, mümkün olursa her okulda en az bir avukat görevlendirmek istiyoruz.
Altılı ile bu konuda bir ortak çalışmanız veya koordinasyonunuz var mı? Seçim sürecinde bu nasıl hayata geçirilecek?
Altılı ile şu an için ortak bir çalışmamız ve koordinasyonumuz yok. Geçmiş seçimlerde muhalefet partileri ve demokratik kitle örgütleri ile seçim güvenliği konusunda ortak çalışmalar yürütmüştük. CHP ile seçim güvenliği konusunda yakın zamanda da bir görüşme gerçekleştirdik. Seçim güvenliği ile ilgili olarak ortak çalışmaya, iş birliğine ve veri paylaşımına açık olduğumuzu dile getirdik. Seçim güvenliği her siyasi partinin sorumlu olduğu ancak tek başına başaramayacağı bir konu. Dolayısıyla ortak çalışma yürütmek şart gibi duruyor. Gelecekte bu konuda olumlu gelişmeler olacağına inanıyorum.
Seçim güvenliğinin sağlanmasına yönelik siyasi partilerin yaptıklarının dışında, daha geniş demokratik-sol-sosyalist güçlerin/bireylerin seçim güvenliğinin sağlanması çabalarına katılabilmesi için neler yapılabilir?
Her vatandaş oy kullandığı sınıftaki seçim sonuçlarını, sayım ve döküm işlemlerini engellememek koşuluyla, izleyebilir. Gördüğü yanlışa itiraz edebilir. Ancak bu izleme ve itirazlar ve seçim güvenliği, 190 binin üzerinde sandıkta oy kullanılacağını düşünürsek ancak örgütlü yapılarla tam ve eksiksiz olarak gerçekleştirilebilir. Önümüzdeki seçimlerin ülke tarihini değiştirecek derecede önemli olduğunu unutmamalıyız. Dolayısıyla demokratik-sol-sosyalist güçler/bireyler mutlaka siyasi partilerce yürütülen çalışmalarda yer almalı, güç vermeli, katkı sunmalı. HDP bugüne değin seçim çalışmalarını bu kapsamda yürüttü, aynı ciddiyetle de önümüzdeki seçimlere hazırlanıyor.