Murat ÖZTÜRK yazdı
Resmi istatistiklere göre tarımda çalışan sayısı ve ekili alanlar azalmakta, kira ile işlenen toprak miktarı, tarım makineleri sayısı, toplam üretim ve verimlilikte belli bir artış gözlenmektedir. Ürün bileşiminde sebze-meyve ve hayvancılığın payı ve işlenmiş tarım ürünleri de dahil tarım ürünleri dış ticareti de artmaktadır. Bir de şu saman ve et ithalatı gibi olaylar olmasa bu görüntüye bakıp her şeyin yolunda olduğu düşünülebilirdi. Oysa bu görüntünün ardında kapitalist üretim ilişkileri ve izlenen tarım politikaları ile belirlenen derin bir dönüşüm vardır. Bu dönüşüm tarım kaynaklarının israfını, gıda güvenliği, çevre ve kırsal yaşam biçimlerine ilişkin pek çok olumsuzluğu içinde barındırmaktadır.
Tarım politikalarındaki neo-liberal dönüşüm 12 Eylül Darbesi ile uygulanan 24 Ocak Kararlarının ardından geldi: Tarım destekleri kısıldı, tarım ürünlerini satın alan ve işleyen, tarıma girdi sağlayan kamu işletmeleri özelleştirildi. Tarım pazarları uluslararası tarım kimyasalları ve tohumları üreten firmalara açıldı, tarım ürünlerini alım garantileri azaltıldı. Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve Avrupa Birliği (AB) ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde, tarım ürünleri dış ticareti serbestleştirildi. Tarım ürünleri pazarlarının serbestçe işlemesine engel olduğu savı ile ürüne yönelik destekler yerine toprak mülkiyetine dayalı Doğrudan Gelir Desteği (DGD) sitemine geçildi. Her ne kadar amaç, verimlilik artışı, kalite artışı olarak dile getirilse de, aslında tarımın tümüyle kapitalist işletmelerin kontrolündeki “kârlı bir sektör” haline getirilmesiydi. Esasen sermaye ilişkilerinin tarımda ve kır mekanında da derinleşmesi, doğanın ve tarımdaki artık-emeğin sermaye kontrolüne sokulması ile kârlar daha da artırılacaktı. Eskiden beri tarım yapan nüfus ise zaten düşük verimlilikle çalışan, sayıları çok olduğu için azaltılması gereken istatistik rakamlardan ibaretti. Bu sürece petrol ve diğer pek çok tarım girdisi fiyatındaki artış da eklenince geleneksel çiftçi geçimini ve tarımı sürdürmekte zorlanır oldu.
Yarı çiftçi – yarı işçi
Çiftçinin bir kısmı geçim derdi ile yüksek getirili ürünlere yöneldi; sebze-meyve üretimi ve hayvancılıktaki gelişmenin bir sebebi de budur. Bir diğer sebep de bu alanların kârlı olması nedeni ile tarım dışından bu alana akan yoğun sermaye yatırımlarıdır. Sebze ve meyve işleme ve hayvan ürünleri üretimi ve bunların pazarlanmasındaki endüstriyel yapılanma da bu gelişmeyi hızlandırmıştır. Böylece üretimden tüketime gıda zinciri kapitalist sermaye birikimi döngüsüne daha çok dahil edilmiş oldu.
Tarım destekleri ve tarım ürünlerine alım garantisi sunan kamu kuruluşları sayesinde varlığını ancak sürdürebilen çiftçi, tarım ürünleri fiyatlarının piyasada oluşması ile ürününü daha düşük fiyattan satmak zorunda kaldı. Kuraklık gibi doğal faktörlerin de etkisi ile zaten düşük olan gelirlerin dalgalanması daha da arttı. Tarım gelirleri ile geçimini sağlayamayan, yarını güvencesiz çiftçi, düzenli gelir ve sosyal güvence imkanı arayışına girdi; düzenli gelir ve sosyal güvenceye sahip olmak çiftçinin temel geçim stratejisi oldu. Tarım dışı işlerden elde edilen gelirler de tek başına geçinmeye yetmediği için hem çiftçilik hem işçilik hem de elde etmişse emeklilik geliri ile geçinmeye çalıştı, çalışıyor.
Kimi küçük çiftçi toprağını işleyemez hale geldi ya sattı ya da şehirlere göç etmiş kişilerle birlikte topraklarını kiraya vermeye başladı; kirama ile işlenen topraklar yüzde 30’a yaklaştı (TÜİK, 2006 Tarımsal Yapı Araştırması). Böylece sermayenin tarıma nüfuz etmesi ile kısmen toprak mülkiyetinin ve kısmen de kiralama yolu ile toprakların büyük çiftçiler elinde toplanması hızlandı.
Köyler boşaltılıyor
Taşımalı eğitim sistemi ile 31 bin 874 köyde okulların kapatılması da (MEB, 2007 Bütçe Raporu) köyden göçü hızlandırdı; 2000 yılında 23,7 milyon olan köy nüfusu, 2012 yılı sonunda 17,1 milyona düştü. Köylerde genç nüfusun göçü ile kalan nüfusun çoğunluğu yaşlı hale geldi; dolayısıyla gelecekte de köylerde yaşayacak insan sayısının azalacağı bu günden bellidir.
Baştaki pembe tabloya tekrar bakılırsa evet tarımda bir miktar verimlilik ve üretim artışı vardır. Bu manzaranın ardında ise sermaye ilişkilerinin hızla tarıma ve kıra nüfuz etmesi ile artan işsizlik, düşen tarım gelirleri, doğanın ve tarım işçilerinin sömürüsü, işçi ücreti ürün değerini karşılamadığı için ağaçlarda kalan meyveler, saman ithali gibi dengesizlikler ve boş kalan topraklar gibi israf vardır. Köylerin insansızlaşması, kalan nüfus içinde yaşlı ve yardıma muhtaç nüfusun artması, kullanılan kimyasallarla gıdaların kalitesinin düşmesi, yerli yabancı tüccar ve üretici tekellerin tarım ve gıda piyasalarında payının artması vardır.