Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Merkezi Yürütme Kurulu (MYK), Gezi Direnişi’nin 11. yılında bir açıklama yayımladı. SYKP’den yapılan açıklamada “Berkin’in, Ali İsmail’in, Ethem’in, Ahmet’in, Mehmet’in, Medeni’nin, Abdullah’ın, Hasan Ferit’in katillerini kollayanlar, besleyenler, büyütenler hafızalarımızda yerini koruyor.” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“11 yıl önce bugün, karanlık bir saltanata karşı milyonlar, isyankâr tarihiyle İstanbul’un şanına yakışır bir ayaklanmayı başlattı. Varoşlardan, işyerlerinden, okullardan, plazalardan güneşe akın eden İstanbul halkı, kendisiyle sınırlı kalmayarak Karadeniz’de, Kürdistan’da Toroslar’da, Anadolu’nun dört bir yanında karşılık bulan bir isyanın hücum borusunu üfledi.
Birbirlerini gülüşlerinden, özlemlerinden ve gözlerinden tanıyanlar yüreklerini yan yana getirdi. Ateşi çalmak için yedi tepeli İstanbul’un görkemine doğru haykırdık direnişin kuvvetini. Bizi topçu kışlası tezgâhıyla kayalara zincirleyip ciğerlerimizi akbabalara yem etmek isteyenlere karşı kaldırdık kılıçlarımızı havaya. Seslendik ‘ayak takımı’nın tasvir edilemez öfkesiyle: “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için!”
Gölgemiz vurdu göklere, “arkamızda bir düşman gözü gibi” seyreden karanlığın biberine, gazına, copuna, TOMA’sına karşı vurduk taşlarımızı birbirine. Kıvılcımlardan yaktık ateşlerimizi. Barikatlarımızda insana ait her şey vardı. Dayanışma, mücadele, kan, gözyaşı, cesaret ve umut… Taşlarımız ve sapanlarımız “çekil güneşin önünden” diye çığlık attı Taksim Meydanı’nda.
Zalimin uykularını kaçırdık, rüyalarını kâbusa çevirdik, bizi unutamadı, unutturmadık! Şimdi bizden intikam alırcasına, kuklası yaptığı yargıçların kurduğu alicengiz oyunlarıyla arkadaşlarımızı tutsak ediyor. Bu nafile ve beyhude cadı avı, ona günlerce ne yapacağını bilmez halde toplantı bile yapamayan asalak devletinin yaşadığı çaresizliği unutturamıyor. Kulübelerden meydanlara akanların sarayları yıkmaya hazır öfkesini, milyonların “Hırsız, Katil” sloganlarını bir an bile susturamıyor aklında.
Nice imparatorların, nice despotların izlediği yolu izleyip bizleri tarihten silip unutturacağını zannediyor şimdi. Roma kapılarındaki Spartaküs’ü kim unutmuş? Thomas Müntzer’i, Roza’yı, Engels’i, Mahir’i, Deniz’i, İbo’yu, Kemal’i, Agit’i kim unutturabilmiş? Che Guevara’nın bayrağı değil mi nerede bir kalkışma olsa göklere asılan? Kimin cüreti halkların bilincinde ve yüreğinde kök salmış, tarihin en onurlu ve en görkemli isyancılarını silmeye yetmiş? Osmanlı çerilerinin kılıçları mı başarabilmiş Celalileri susturmayı? Pers Krallarının nefesi yetmiş mi tiranlarını yaşatmaya? İskender’in hangi buyruğu hatırlanmış 100 yıl sonra?
Burjuva vampirleri ve onların hınk deyici papağanları ile “Hiçbir şey değişmez, bu halktan bir şey olmaz” diyen ve sadece kendi postuna yatırım yapmayı öğütleyen korkak ve dar kafalı küstahlar şimdi avuçlarını yalıyor. Tarih sürüyor!
Bugün Saray ve şürekâsının, AKP-MHP-Ergenekon Faşist İktidar Bloku’nun; Gezi Direnişi’nde ayaklanan kitlelerin mücadelesini kriminalize etmeye, onu Demokles’in kılıcı gibi toplum üzerinde salladığı ‘terörist’ yaftasıyla suçlamaya çalışmasının nedeni açıktır: Kitleleri siyasi mücadeleden uzak tutmak, işçi sınıfının kendi hakikatinin farkına varmasını engellemek ve sosyalistlerle kitleler arasında provokasyonlar, saldırılar, cadı avları yoluyla mesafe yaratmaktır. İşte “ilk 3 gün” yalancılarının, Kabataş provokatörlerinin, “camide içki” palavrasının, Gezi Davası’yla onurlu ve direngen arkadaşlarımızın tutsak edilmesinin, ‘barışçıllık’ vurgusuyla kendi azgınca şiddetini saklamaya çalışanların amaçları budur. Sömürülenlerin, ötekileştirilenlerin, ezilenlerin sömürgeci egemenlere karşı mücadelede ufkunu genişletmesidir, öz gücünü ve yeteneklerini fark etmesidir, birleşince bir avuç faşist çetenin subaşlarını tutup hortumladığı siyasal iktidarı fethedebileceği hakikatinin bir devrime dönüşmesi korkusudur.
Erdoğan ve Bahçeli, Soylu ve Perinçek, mafya ve karteller, palalılar ve çeteler, şimdi hepsi “Gezi Hayaleti” karşısında birleştiler. Taksim’de, Lice’de, Hopa’da, Armutlu’da, İzmir’de, Amed’de, Kızılay’da bazen fısıltılarla bazen gür sesleriyle dolaşan Gezi hayaleti, korkuyla örülen duvarların çatlaklarından sızıp her fırsatta yeniden hatırlatıyor bize kendisini.
Berkin’in, Ali İsmail’in, Ethem’in, Ahmet’in, Mehmet’in, Medeni’nin, Abdullah’ın, Hasan Ferit’in katillerini kollayanlar, besleyenler, büyütenler hafızalarımızda yerini koruyor.
Gezi Direnişi’nin yaşayan mirasının ne olduğu bugün daha da açıktır. Kitlelerin en aşağıda, kapitalizmin en derin dehlizlerinde biriktirerek yarattığı dip dalgasının süreklilik ve ortak örgütlenmelerle buluşması halinde Demokratik ve Sosyal Cumhuriyet iktidarına ilerlemesi pekâlâ mümkün ve gereklidir. Faşizmi kurumsallaştırma niyetindeki bu zorbalığa ve despotluğa karşı Gezicilerin, Kürt halkının ve tüm sosyal mücadelelerin kitlesel, meşru, fiili, demokratik ve militan birliği; başımıza çöreklenmiş ve ne varsa sermayedarlara peşkeş çekmeye hazır bu iktidara en büyük tokadı atacak potansiyele sahiptir.
Gezi eskide kalmış bir hikâye değildir. Bugünümüze, zor zamanlarda bize yönümüzü gösteren bir pusuladır. Çünkü biliyoruz, özgürlük sokaktadır!
Yaşasın Gezi Direnişimiz!
Yine geleceğiz!”