Kaldıraç Hareketi’nin “Bugün; Ne yapmalı, Nasıl yapmalı?” başlıklı sempozyumunda konuşan Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) temsilcisi İlhan Yıldırım, “Kendimizi yıkıp yeniden inşa etmeliyiz. Esas önemli olan bizden sonraki kuşaklara hangi “devrimciliği” bıraktığımızdır” dedi.
Geçtiğimiz günlerde Kaldıraç Hareketi, “Bugün; Ne yapmalı, Nasıl yapmalı?” başlıklı bir sempozyum gerçekleştirdi. Sempozyumda konuşan Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) temsilcisi İlhan Yıldırım, Sonraki kuşaklara bırakılacak devrimciliğin önemine vurgu yaparak, “Kendimizi yıkıp yeniden inşa etmeliyiz” dedi.
“Türkiye Devrimci Hareketi, özellikle 2015 sonrası faşizmin kurumsallaştırılma sürecinde Suruç Katliamı’na, Ankara Katliamı’na karşı antifaşist bir cephe kurma yeteneği bile gösteremeden o süreci geçiştirmiştir ve bu sorumluluk hala hepimizin üstündedir.
Ancak parça parça, tekil tekil direnişlerle faşizmi zor parantezine hapsetmeyi başardık. Yani faşizmin kurumsallaşmasını, toplumsallaşmasını ve toplumsal biat sağlamasını engelledik. Fakat sadece zor parantezine hapsoldu. Dolayısıyla uygulamaları giderek kendi aleyhine dönen bir saldırganlık biçiminde işliyor. Devrimci hareket parçalı olmasına rağmen bunu başardı. Bir de örgütlü olsaydı “acaba neler yapardı” diye insan düşünmeden edemiyor.
Bu süreçte Türkiye Devrimci Hareketi’ne ilişkin eleştirilerde bulunurken partimiz Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi’de (SYKP) bu eleştirilerin odağıdır. Bu eleştiriler aynı zamanda SYKP’nin kendisine de yönelttiği ve çözüm arayışında olduğu eleştirilerdir.
Geçmişten bugüne gelirken bir politik söylem belirlemek gerekirse şunları yaşadık:
70 yıl bu memleketin başında olan askeri bürokrasi, milli güvenlik devleti çözülüp devlet yeniden yapılandırıldı, yerine yeni bir güç merkezi inşa edildi ve saray rejimi denilen yeni bir iktidar kuruldu.
70 yıllık mücadelemizde orduyu bir adım geriletmek bile olanaksızken (Birkaç tane askeri darbe gördüğümüz için biliyoruz.) Çok kısa sürede yukarıda tarif ettiğimiz devlet yapısının çözülüp yerine yeni bir iktidarın kurulduğunu gördük.
Devrimci hareket bu sürede elbette her zamanki gibi hak mücadelesini ve demokrasi mücadelesini yürütüyordu. Ama tepede kanlı bir iktidar savaşı vardı ve onun üzerine kuruldu saray rejimi 2015 sonrasında. Ankara Katliamı’da bu süreç içerisinde yaşandı. 2015 sonrası kurulan rejim Türkiye Devrimci Hareketi’nin hak mücadelesi yürüttüğü ancak iktidar perspektifiyle yaklaşmadığı bir dönemin sonucudur. Türkiye Devrimci Hareketi’nin kendini görmesi için aslında bir ayna tutulmuştu. O ayna Gezi Direnişi’ydi. Gezi Direnişi, 2 milyon kişinin 80 ilde sokağa çıktığı Cumhuriyet tarihinin en büyük kitlesel hareketidir. Programında “Biz devrim yapacağız ve bu toplumsal hareketi yönlendirerek yapacağız” diye iddiası olan sizler, bizler o toplumsal hareketin ne yazık ki altında kaldık.
Sonra ise neden bizim boyumuzu aştığını da hiç konuşmadık. Bu toplantılarla birlikte daha önce Sendika.org’da yapılan tartışmalarla birlikte Türkiye Devrimci Hareketi artık kendini konuşmaya başladı. Nitekim yana olmak zorunda olduğumuzu gördüğümüz bir sürecin içerisindeyiz.
Diğer yandan toplumsal hareket yeniden ortaya çıkmaya başladı. Boğaziçi Direnişi, kadın mücadelesi, işçi direnişleri ve Kürt Hareketi’nin dinmek bilmeyen mücadelesi toplumsal hareketin dinamiklerine örnek olarak gösterilebilir. Tüm bu hareketliliğin sonucunda Türkiye Devrimci Hareketi şu soruyla karşı karşıya kalıyor. Nasıl ilişkileneceğiz? Esas soru bu. Kaldıraç bu amaçla “Ne yapmalı” diyor.”