Geçmişten bugüne yaşananları düşünürken bir utanç tünelinden geçiyoruz; kurcalayanı içine çeken, karanlık, dipsiz bir kuyuda ilerliyoruz. Bu yolculukta dinlediklerimiz ve okuduklarımızla bir parça aydınlığa ulaşmaya çalışıyoruz
Başak Baysallı
1915’ten 99 yıl sonra bugün durmak gerek, bir an olsun durup düşünmek; dilimizden, dinimizden, cinsiyetimizden, kimliğimizden, kültürümüz ve fikirlerimizden, bugüne kadar bize öğretilenlerden bir parça uzaklaşarak durup düşünmek gerek.
Öteki kavramının yıllar süren çabalar sonucunda yaratıldığı bu toplumda, daha da yerleştirilmeye çalışıldığı şu günlerde bir başkası olabilmek, neden diye sorabilmek ve bir yanıt aramak gerek.
Ve unutmamak…
Hafızasız bir toplum yaratmak isteyenlere karşı çıkarak yaşananları nesilden nesle aktarmak, unutturmamak, bugünü geçmişten devraldıklarımızla değerlendirebilmek gerek.
Bugün 99 yıl öncesini, 1915’in acılarını ve bu acıların yaşanmasına sebep olanları daha çok konuşmak, bildiklerimizi komşularımıza, arkadaşlarımıza, ailemize, en yakınımızdakilere anlatmak, ülkemizin gerçekleriyle yüzleşmek ve olanları zihnimize kazımak gerek. Daima hatırlamak için…
Geçmişten bugüne yaşananları düşünürken bir utanç tünelinden geçiyoruz; kurcalayanı içine çeken, karanlık, dipsiz bir kuyuda ilerliyoruz. Bu yolculukta dinlediklerimiz ve okuduklarımızla bir parça aydınlığa ulaşmaya çalışıyoruz. Belki de bu düşünceyle ülkemizde, son yıllarda 1915 ve diğer katliamlarla ile ilgili birçok kitap yayımlanıyor.
Bu yazıda da onlardan birine, 1915’in hemen öncesinde 1909’da Adana’daki Ermenilerin katledilmesine odaklanan bir kitaba yer vermek istiyorum: Yıkıntılar Arasında. 1915, 20. yüzyılın bu topraklardaki ilk büyük katliamı olarak nitelendirilir, 1909’da Adana’da yaşananlar ise bu büyük katliamın hazırlayıcısı, belki de provası olarak düşünülebilir. Yaşanan acılara doğrudan tanıklık eden bir yazarın kaleminden dökülenler dikkat çekicidir. Çünkü rakamlar soğuktur, öldürülen insanların sayısı çoğu zaman bize bir şey ifade etmez; oysa hikâyeler dokunaklıdır. Kişilerin bireysel olarak yaşadıkları, hissettiklerine odaklanmak onların çektiği acıları içselleştirmemizi sağlar. Sevdiği adamı, çocuklarını kaybetmiş, aklını yitirmiş herhangi bir kadının yaktığı ağıt, rakamlardan çok daha güçlüdür. Yıkıntılar Arasında adlı kitapta bireysel acılarla birlikte toplumsal bir sorun, Zabel Yesayan’ın duyarlılığından geçerek yüreğimize ve aklımıza ulaşıyor.
Zabel Yesayan1 1878’de Üsküdar’da doğar, Surp Haç İlkokulu’na devam eder. İlk edebi eseri Geceye Şarkı 1895’te yayımlanır. Aynı Paris’e gider, Sorbonne’da edebiyat ve felsefe üzerine dersler alır. 1900’de ressam Dikran Yesayan ile evlenir. İstanbul’a ancak 1908’de, Meşrutiyet ilan edildiğinde kesin dönüş yapar. Bu dönemde kaleme aldığı öykü, deneme ve romanlarında kadın haklarını ve kadınların toplumsal yaşamdaki konumlarını ele alır. Yazıları ve çevirileri Dzağig, Masis, Anahid, Arevelyan, Mamul, Azadamard gibi Ermenice dergi ve gazetelerde yayımlanır.
Bu yazılarda feminist bir çıkış, toplumun erkek egemen anlayışını sorgulayan bir tavır göze çarpar. 1900’lerin başına denk gelen bu dönemde daha çok edebiyatın ve felsefenin kuramsal sorunlarıyla ilgilenen, edebî ve felsefî tartışmalara odaklanan bir yazardır Zabel Yesayan. Onun yaşamında ve yazarlığında bir dönüm noktası 1909 yılının yaz mevsimidir.
O senenin haziran ayında Ermeni Patrikhanesi tarafından Adana’ya gönderilir. Adana katliamları yeni yaşanmıştır, olayların üzerinden henüz iki ay geçmiştir. Adana’daki durum endişe vericidir. Patrikhane, aydın kişilerden oluşan bir heyetin Adana’ya giderek oradaki Ermeni halkının durumunu tespit etmesini ister. Zabel Yesayan da bu heyetin içinde yer alır. Görevi, yetim kalan Ermeni çocuklarının durumu hakkında rapor hazırlamaktır. Böylece, İstanbul’un görece korunaklı burjuva ortamından çıkan yazar, Adana’ya gider.
Hazırladığı raporda Adana, Mersin ve Kilis’te gördüklerini ayrıntılı bir şekilde anlatır. Eylül sonunda İstanbul’a döner. Artık değişmiştir. Adana’da tanık oldukları, dinledikleri onu bambaşka bir insana dönüştürmüştür. Tam bir buçuk sene ara vermeden yazar ve bu sürecin sonunda Yıkıntılar Arasında ortaya çıkar. Bu kitap yalnızca yazıldığı dönemde değil, günümüzde de Batı Ermeni edebiyatının önemli eserlerinden biri olarak kabul edilir.
Yıkıntılar Arasında, bir ağıt kitabıdır. Ermeni halkının Adana’daki katliam sırasında ve sonrasında çektiği acıların kitabıdır. Bu acıya tanıklık eden bir kadın yazarın dile getirdikleridir. Dikran Yesayan’a yazdığı bir mektupta söyledikleri, onun yaşananlar karşısında hissettiklerini yansıtır: “Kendimi her ne kadar o korkunç felakete hazırlamış olsam da, haberlerin abartılı olduğunu düşünmüş olsam da, gördüklerim o denli korkutucu ki, her türlü hayal gücünün üzerinde… Ölüm, yıkıntı, açlık, hastalık ve zindan…”2 Ve mektubun sonuna düştüğü bir notla olanları anlatan bir kitap yazma düşüncesine sahip olduğunu hissettirir: “Bu mektuplarımı sakla! Günü gününe izlenimlerimi aktarıyorum, lazım olabilir…”3
Ancak o da bunun çok zor olduğunun farkındadır. “Ne bu anlatılanlar, ne o küller içinde debelenen Ermeniler, ne dehşetin sarhoşluğunu üzerinden atamamış, gözlerinde acı ve şaşkınlık okunan yetimler, ne de kayıplarının acısıyla kıvranan dullar… Bunların hiçbiri yetmez o cehennem günlerinde Adana’da yaşananların karanlık ve gerçek derinliğini tam olarak kavramamıza.”4
Zabel Yesayan, aktarımlarında mekâna odaklanır: “Tüm cömertliğiyle gözleri kamaştıran güneşin altında, yerle bir edilmiş şehir uçsuz bucaksız bir mezarlık gibi uzanıyor. Her yer harabe… Hiçbir şey esirgenmemiş, tüm kiliseler, okullar, evler… Hepsi, hepsi kavrulmuş, şekilsiz taş kümelerine dönüşmüş; aralarında yer yer bina iskeletleri yükseliyor. İnsafsız, zalim bir nefret, doğudan batıya, kuzeyden güneye, Türk mahallelerinin sınırlarına kadar her yeri, her şeyi ateşe verip yok etmiş. Ve bu ölümcül ıssızlığın, bu geniş kül yığınlarının içinde iki minare dimdik ayakta, mağrur.”5
Bu betimlemeyle Yesayan, mekânların insanlarla ve yaşanmışlıklarla anlamlı olduğuna vurgu yapar. Mekândan hareketle insana/insansızlığa ulaşır. Sonra “Sırayla dizdiler oraya, yan yana, vurdular, vurdular, vurdular! Hepsi de şöyle bir sallanıp düştüler! Onlar babamdı, kocamdı, evlatlarımdı; şimdi yalnızım.” diyen, geride kalan kadınlara ve kimsesiz çocuklara odaklanır. Onların yaşadıklarını anlatmanın peşine düşer.
Adana tanıklıklarından sonra Zabel Yesayan, kendisini etnik/ulusal kimlik üzerinden tanımlamaya ve bunu merkez alarak yazmaya başlar. Sanat anlayışındaki bireysellik, yerini toplumsallığa bırakır. Ve bunu şöyle ifade eder: “Kendimi kaderin ellerine bıraktım ve bireyselliğimin usul usul eridiğini, ortak acıyla karıştığını hissettim. Beynimin içinde bir başka ses belirdi, bir başka bilinç. O zaman kendimi ırkımın kaderiyle bütünleşmiş buldum.”
Zabel Yesayan’da 1909’dan sonra oluşan “bir başka bilinç” onun 24 Nisan 1915’te, Ermeni aydınları ile ölüm yolculuğuna çıkmasına neden olur. Bu yolculuktan bir hastanede saklanarak kurtulur. Bir süre Bulgaristan’da kaldıktan sonra Bakü’ye gider. 1917-1921 arasında Ermeni mülteci ve yetimleri için örgütlenen yardım çalışmalarına katılır. 1921’de Paris’e döner ve Yerevan dergisinde çalışmaya başlar.
1933’te çocukları Sofi ve Hrand’la birlikte Yerevan’a göç eder. Yerevan Devlet Üniversitesi’nde edebiyat dersleri verir. 1934’te Ermeni Yazarlar Birliği’nin yönetim kurulu üyesi olur. 1937’de Stalin kovuşturmaları sırasında casuslukla suçlanıp tutuklanır ve Sibirya’ya sürülür. Ölüm tarihi ve yeri kesin olarak bilinmemektedir.
1915’i anlayabilmenin, yaşananlarla yüzleşebilmenin yolu Zabel Yesayan’ın yaptığı gibi hikâyelere odaklanmaktan geçer. Bu tarihin öncesinde ve sonrasında yaşanan hikâyelere… Bir ağıtın hikâyesini bilmekle başlayabiliriz belki de gerçeklerle yüzleşmeye. Herkesin büyük acılar yaşadığını kabul etmek, hiçbir şeyi kabul etmemekle eştir. Bireysel acıları içselleştirebilmektir, atılması gereken ilk adım. Sonraki adım ise daha çok okumak, anlatmak ve kötülüğü sıradanlaştıran bu ortaklığı konuşarak, yazarak bozmaktır.
1 Ayrıntılı biyografi için bkz. Bir Adalet Feryadı: Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar 1862-1933. Der. Lerna Ekmekçioğlu-Melisa Bilal. Aras Yayıncılık, Mart 2010.
2 Yesayan, Zabel. Yıkıntılar Arasında. Çeviren: Kayuş Çalıkman Gavrilof. Aras Yayıncılık,Mart 2014, İstanbul. s. 16.
3 A.g.e. s. 17.
4 A.g.e.
5 A.g.e. s. 38