Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), ‘‘Siyasi yönelimimiz ve örgütlenme’’ gündemlerini içeren Danışma Meclisi toplantısını Ankara’da gerçekleştiriyor.
Ankara'da yapılan, Danışma Meclisi’nin divan başkanlığına Hikmet Sarıoğlu, divan üyeliklerine Çetin Ak ve Canan Yüce seçildi. Danışma Meclisi 250 civarında parti delegesi katıldı.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP), 2. olağan kongresini, ‘‘Demokratik ve sosyal Cumhuriyet’’ şiarıyla çağrısını yaptığı 2. olağan kongresini 25-26 Haziran tarihlerinde Ankara’da TMMOB Teoman Öztürk Konferans salonunda gerçekleştirmişti. Kongrede SYKP’nin Eşbaşkanları Nejla Kurul ve Tuncay Yılmaz görevlerini Tülay Hatimoğulları ve Ahmet Kaya’ya bırakırken, Parti Meclisi de yenilenmişti.
2016 Haziran'ında yapılan kongrenin ardından, 15 Temmuz darbe girişimi gerçekleşti. Ardından Olağanüstü Hal ilna edildi, KHK'lar çıkarıldı, üniversitede barış akademisyenleri tasfiye edildi. HDP Eşbaşkanları dahil olmak üzere 12 milletvekili tutuklandı, belediyelere kayyum atandı. 16 Nisan referandumu yapıldı, referandum sonucu hileyle 'Evet' olarak ilan edildi.
Danışma Meclisi'nin gerekçe tasarısında Danışma Meclisi'nin yapılmasına dair zaruret, şöyle ifade edildi;
1) İçinde bulunduğumuz siyasal sürecin ana karakteristiği, aradan geçen zamanda yaşanan bir dizi çarpıcı gelişmeye rağmen, halen konferans kararımızda tanımlandığı gibidir: Faşizm tehdidinin güncel ve somut olduğu bir konjonktürden geçmekteyiz. Ancak, henüz son dönemeçler geçilmiş, geri dönüşsüz eşikler aşılmış, faşizm kurumsallaşmasını büyük ölçüde tamamlayarak kendisini tahkim edebilmiş değil. Sonucu mücadele halindeki güçler tayin edecek. Faşizm tehdidini püskürtmek halen mümkün.
2) Söz konusu kararda saptanan ana siyasi yönelim, taktik tutum ve öncelikli görev de esas itibarıyla geçerliliğini koruyor: Hatırlatmak gerekirse; açık, demokratik, fiili, meşru ve kitlesel mücadele zemini, faşizme karşı mücadelede belirleyici zemin ve halkadır. Anti-faşist bir cephenin inşası en öncelikli ve acil görevdir. Bu cephe de esas olarak yine açık ve meşru zeminlerde kurulabilir. Bu faşizme karşı mücadele ve direnişin çok boyutluluğunu, son tahlilde kitle hareketinin gelişimine hizmet edecek sürükleyici çıkışları, sivil ve paramiliter unsurların çeşitli türden saldırılarına karşı bireysel ve grupsal nefsi müdafaa önlemlerinin göz ardı edilmesi anlamına gelmez.
Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi, Danışma Meclisi; tüm siyasal gelişmeleri yeniden değerlendirmek, faşizmin inşa sürecinde örgütlenme modelini yeniden tartışmak üzere yaptığı toplantısını sürdürüyor.
SYKP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, Danışma Meclisi'nde yaptığı açılış konuşmasında şöyle dedi:
Değerli yoldaşlar! Hepinizi sevgiyle selamlıyorum!
Dünyanın bir kaosa sürüklendiği; küresel sermayenin krizinin bedelini işçiye, emekçiye ödetmeye çalıştığı; Ortadoğu’da savaşların tırmandığı ve yeniden yapılanma sürecinin yaşandığı; Türkiye’nin kurumsallaşmış bir faşizm tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı, OHAL ve KHK’larla yönetildiği bir süreçte “Siyasal süreci değerlendirme ve Yönelimlerimizi; örgütsel sorunlarımızı ve çözüm önerilerini konuşmak üzere danışma meclisimizi toplamış bulunmaktayız.
Yoldaşlar!
Bu meclisi toplama kararı alırken gerek MYK’da gerekse PM’de çeşitli tartışmalar yürüttük. Özetle şunlara değindik: Siyasal süreci doğru ve zamanında analiz etmek çok önemli. Aksi halde rotasını şaşıran yüzücü gibi boşa kulaç atar, çok yorulur ama bir sonuç elde edemeyiz. Veya tam tersi olarak hareket alanımız iyice donuklaşabilir. Bir bütünün yarısını oluşturan doğru değerlendirme yapmak ise diğer yarıyı doğru eylemeler oluşturur. Partimiz her ikisine de ekmek ve su kadar ihtiyaç duymaktadır.
Süreci okuma, söz kurma konusunda partimiz Türkiye’deki sosyalist oluşumlar içinde önemli bir yeri doldurmaktadır. Ancak bunu yeniden kuruluşçuluk paradigmasıyla bütünleştirme, yayma, parlatma konusunda oldukça yetersiz kalmaktadır. Eyleme konusunda (bu iki günlük tartışmalarda epeyce üzerinde duracağımız konular) yetersizlikleri çoktur. Yerelden merkeze yeniden yapılanma meselesi konuşmamız ama aynı zamanda kararlaşmamız gereken önemli sorun alanlarımız olarak durmaktadır. Salt merkezi olarak yürütülecek tartışmaların partinin bir bütün olarak konumlanmasında, değişim/dönüşüm yaşamasında fazlaca bir misyon oynayamaz. O nedenle hazırlık sürecinde dört başı mahmur metinleri hazırlama, tartışmaların salt onlar üzerinden dönmesindense PM olarak bir çerçeve metin hazırlama kararı aldık. Tartışmaların yerellerde sürmesi, bu tartışmaların raporlaştırılmasını daha çok önemsendi. Elbette güçlü yerel, güçlü alan olmazsa güçlü merkezin bir anlamı yoktur. Ki bunu da henüz gerektiğince sağlayabilmiş değiliz.
Bu danışma meclisimizde tarihsel olarak farklı derelerden süzülerek akan suyun SYKP nehrinde daha berrak ve coşkulu akmaması için hiçbir neden yok. Partimizin kurucu unsurları Karadeniz’de, Ege’de, Güney’de, İç Anadolu’da, Trakya’da, Avrupa’da, Ortadoğu’da ilişkiler düzeyinde bir devrimci geleneğin sürmesinde önemli emekler vermiştir. Tarihin sayfaları arasında daha da açık edilmeyi bekleyen bir birikme sahibiz. Bu zenginliklerimizi partiye doğru bir biçimde kanalize edersek, daha çok sentezleştirmeyi başarırsak yeniden kuruş paradigmamızın somutlamasına, berraklaşmasına, daha uzun soluklu yol almasına büyük katkılar sağlayacaktır.
Yoldaşlar!
Nihai hedefimiz kapitalist sömürünün ve bütün tahakküm biçimlerinin ortadan kalkması ve komünist bir toplumun inşasıdır. Nihai hedefimiz için yürüdüğümüz yol kapitalizmin eşitsizliklerine, hiyerarşik ve dışlayıcı toplumsal ilişkilerine, adaletsizliğine çarpmaktadır. Uzun ve engebeli bir yolu tercih ettiğimizin farkındayız. Tarih akıyor. Eksiler ve artılar bu akışın içinde ivme kazanmaya çalışıyor. Bizler tarihsel sürecin bir parçası olarak nihai hedeflerimiz için konumlanmaya çalışırken akıp giden hayatın gerçekliğini çıplak gözle görebilmeli, ara konakları doğru tanımlamalıyız. Başlarken ifade ettiğim gibi dünyada, bölgede ve ülkede tarih yeniden yazılırken kendimizi bundan azade görmüyoruz.
İşte bu 2 günlük danışma meclisinde süreci ve onun bir parçası olan kendimizi en sağlıklı biçimde değerlendireceğimize inanıyorum. Yerellerin burada kendini ifade etmesi, eleştiri ve önerilerini ve planlamalarını sunması da çok önemlidir.
Yoldaşlar!
Küresel sermayenin 2008’de belirgin hale gelen krizi çeşitli yerlerden patlak vererek derinleşmeye devam ediyor. Sermayenin odağı dünyanın doğusuna kaymaya başladı. Çin ekonomisinin yükselmesiyle “tek kutuplu dünya” beklentisi artık iyice boşa düşmüş durumda. Sermayenin krizinin siyasal yansımaları görünür hale gelmeye başladı.
ABD seçimlerini ülkenin yerleşik sistemi ile pürüzlü ilişkileri olan Trump kazandı. Trump NATO müttefiklerine “NATO’nun yükünü tek başımıza çekecek değiliz” çizgisini sürdürmesi Almanya’nın Trump’lı ABD’ye güvensizlik ifade etmesine sebep oldu. Aynı zamanda AB’den çatlak sesler çıkmaya başladı. İngiltere AB’den ayrıldı. Fransa’nın ayrılması gündemdeyken son seçimleri Macron’un kazanması ibreyi AB lehine çevirdi. Dünyada ırkçı, milliyetçi eğilimlerin yükseldiği tespiti yapıldığı süreçte yaşanan kimi gelişmeler bu tespiti henüz yanlışlayacak düzeye gelmese de yeniden değerlendirmeyi gerekli kılıyor. En son İngiltere’de Muhafazakâr Parti birinci olsa da (Theresa May) tek başına hükümet kuramaması ve İşçi Partisi’nin oylarını arttırması az da olsa moral veren gelişmelerdir.
Değerli Yoldaşlar!
Kaynayan kazan Ortadoğu (Kuzey Afrika’yı da eklemek mümkün) emperyalist güçlerin bazen vekâleten bazen doğrudan savaş alanı olmaya devam ediyor. Trump’ın Arabistan seferi, akabinde Arabistan’ın Katar çıkışı savaşa yeni boyut kazandıracaktır. Bir süredir uykuya yatırılmış olan “Şii hilale karşı Sünni aks” devreye konmak isteniyor. Türkiye bu aksın aksayan dişlisi oldu. Çünkü hiç istemediği halde kendini Şii hilalin ittifak alanında buldu.
ABD gerek Rakka çıkışıyla, gerekse Arabistan seferiyle İran’a ve müttefiklerine meydan okuyarak bölgede bir süreden beri kaybettiği saha gücünü yeniden elde etme peşinde. Hatta savaşı İran sınırına dâhil etme uğraşı içindedir desek abartmış olmayız.
Bu süreçte bölgede önemli bir güç haline gelen Kürtler kurtlarla zorlu ve zorunlu bir dansa girmiş durumda. Başta ABD olmak üzere emperyal güçler KDP’lileşmiş bir PYD arzulamaktalar. Ortadoğu’da dans pistinin çok kaygan olduğunun altını çizerek PYD’nin Arabistan ile ilgili açıklamaları üzerinde düşünülmelidir. Kürt Özgürlük Hareketi şüphesiz ki bölge siyasetinde oldukça deneyimlidir. Ve Rojava deneyiminin başta çizgisel olarak sigortasıdır. Bu zorlu ve zorunlu dansı başarıyla sürdürebilme Kürt halkının yanı sıra bölge halkları içinde tarihsel bir anlam taşıyacak ve örnek olacaktır. Bu anlamıyla gerek Türkiye’de gerekse bölgede Kürt sorununun eşitlik ve özgürlük temelin çözüme kavuşması için mücadelemiz ve enternasyonalist dayanışmamız devam edecektir.
Yoldaşlar!
Ortadoğu ile aynı kaderi paylaşan Türkiye, 7 Haziran seçimlerinden sonra zemini önceden hazırlanmış başka bir iklime uyandı. Kürt bölgelerinde yoğunlaşan yıkımlar, bodrum katlarındaki katliamlar, cesedi toprakla buluşamayan insanlar… 15 Temmuz askeri darbe girişimiyle beraber Kürt halkı üzerinden yürütülen şiddet ve büyütülen kaos Türkiye sathına yayıldı. FETÖ operasyonları; sol, sosyalist, devrimcilere ve toplumun bütün muhalif kesimlerine yönelen operasyonlarla; KHK’larla, işten atmalarla, DBP’li belediyelere kayyumlarla, toplum bir bütün olarak hazırola getirilmek isteniyor. AKP/Saray eliyle zamana yayılmış sivil darbe yaşıyoruz.
Bugün 6 milyon insanın oyunu almış HDP’nin eş genel başkanları, milletvekilleri, belediye eş başkanları, üye ve yöneticileri, binlerce insan tutsak edilmiş. Partimizin kurucularından değerli yoldaşımız Aysel Güzel aylardır ceza evinde. Partimizin üyesi Şükrü, Harun, Bülent ve parti dostumuz Kerim yoldaşımız hala tutsak. Bütün tutsaklara sözümüz olsun ki onlar içerde, bizler dışarda hayalini kurduğumuz dünya kurulana dek mücadelemiz devam edecektir. Onları sevgiyle, umutla selamlıyoruz.
Değerli Yoldaşlar!
2. Olağan Konferansımızda Türkiye’de faşist bir diktatörlüğün kuruluşunun yıkıcı ve güncel bir tehlike haline geldiğini saptamıştık. Mevcut durumu faşizme doğru hızlanan gidişat olarak tanımlamıştık. 16 Nisan referandumunda çıkan durumu değerlendirdiğimizde faşizm son çivisini çakamamıştır. Esasen “hayır”ın önde olması, hile ve hurdaya rağmen “evet”i yüzde 51 olarak sonuçlandırmaları AKP’nin/Erdoğan’ın yüzünü buruşturmuştur. Bir pat hali ortaya çıkmıştır. Şüphesiz ki bu tablo AKP/Erdoğan’ı daha saldırgan bir konuma itecektir. 2019 hedefiyle orduyu, devletin bütün organlarını, STK’ları her türlü yöntemi kullanarak faşist rejimin inşasına seferber ediyorlar. Direnenlere her türlü baskı ve zoru uyguluyorlar.
Bu koşullarda konferans kararımız olan açık, meşru, demokratik kitle faaliyetini zorlama fikri önemini korumaktadır. Danışma meclisimizde önemli tartışma konularımızdan biri de budur. Faşizan uygulamaların bütün zalimliği ile devrede olduğu, her türlü hilenin döndüğü bir dönemde “hayır” oyunun 49 larda olması azımsanmayacak bir durumdur. Evet, beş bezemezin oylarının toplamıdır bu. Ama beş benzemez hep birlikte kuvvetler ayrılığını, sekülerizm ve laikliği savundu. Tek adam rejimine karşı çıktı. Anayasa sosyal mücadeleler içerisinden süzülüp şekillenen toplumsal bir mutabakattır. Ve kıl payı oylarla değişmesi ülkenin yarısından fazlasını rahatsız etmektedir. Bu zemin antifaşist mücadelenin her an hareketlenme olasılığı olan potansiyelidir. Siyasi odaklara düşen en büyük görev ve sorumluluk asgari müştereklerde ortaklık, tek merkezli olmayan ama birbirine değen taktik yönelimlere girmektir. Bu yönelim kitlelerin akabileceği kanalların açılmasına ve kitlenin cesaretlenmesine katkı sağlayacaktır.
Yoldaşlar!
Binlerce yıla dayanan ataerkil zihniyet Türkiye’de siyasal İslam’ın etkisinin artmasıyla baskısının tonu daha da koyulaştı. Kadınlar kamusal alanlarda tanımadıkları erkekler tarafından mini etek, şort giyindiği için şiddet görüyor. Ana akım medya bu haberleri parlatarak veriyor. Eğitimde dinselleştirilen cinsiyetçi müfredat, okullarda mescitler vb. uygulamaların tamamı muhafazakâr toplumun kodlarının oluşturulmasıdır. AKP iktidarında kadına yönelik şiddetin %1400 arttığını biliyoruz. Kadınlar güvencesiz ve esnek üretime mahkûm edilmiştir. Çeşitli istihdam paketleriyle ev eksenli işlerin kadına yapışık kalmasını sağlıyor. Böylece “kutsal aile”yi koruyor.
Biz kadınlar yaşamın her yerinde vardık, var olmaya da devam edeceğiz. Antifaşist cephenin en ön saflarında binlerce yıllık ataerkil zihniyetten beslenen tek adam rejimine karşı bedenimizi, emeğimizi, kimliğimizi savunmaya devam edeceğiz. Kadınları siyasetin dışına ittikçe bizler gerek karma alanlarda gerekse kadın örgütlerinde konumlanmaya devam edeceğiz. Türkiye’de kadın mücadelesine çokça katkı sağlamış ve özellikle siyasette kadın temsiliyeti ve kota tartışmalarını başlatan sevgili Şirin Tekeli’yi huzurunuzda anıyorum.
Ortaçağda engizisyon mahkemelerinde yargılanan kadınları “cadı” diye tanımlayanlar ile şu anki tek adam rejimini kurumsallaştıranların zihniyeti arasında bir fark yoktur. Bizler bütün bedenimizle ve zihniyetimizle kadınız ve 21. Yüzyılın cadılarıyız. Engizisyon mahkemelerinize karşı nasıl direndiysek ve bedel ödediysek, patriyarkal kapitalizme ve Türkiye’de tek adam rejimine karşı böyle direneceğiz!
Değerli yoldaşlar, sevgili genç yoldaşlarım!
Musollini’ye göre faşist rejimin yaşayabilmesinin en önemli koşulu gençliğin örgütlenmesiydi. İtalya’da gençlere ahlaki, fiziksel ve entelektüel eğitim verilmesini özellikle planladılar. AKP/Erdoğan’ın yaptıkları benzerlik göstermektedir. Eğitim müfredatının değişmesi, pozitif bilimlere, felsefeye darbe vurulması, her okula mescit inşa etmeler, karma eğitimi ortadan kaldırma denemeleri nasıl bir neslin yetişeceğinin göstergeleridir. Sözde FETÖ’cülere operasyon yapılırken demokrat, aydın, sosyalist, devrimci akademisyenler de tasfiye ediliyor. Akademi çorak bir araziye dönüştürülüyor. ODTÜ gibi gelenekler yok edilmek isteniyor.
Sevgili genç yoldaşlarım!
Bu sürecin örgütlenmesinde en dinamik güç sizlersiniz. Faşizan dayatmalara boyun eğmeyecek, direnecek, öz örgütlenmesine sahip çıkacak, okulları mücadele alanına çevirecek olan sizlersiniz. Öz örgütlenmeye öncelik vererek alana yoğunlaşma çok önemlidir. Mevcut olan dikkat dağınıklığı, yoğunlaşma eksiği, bekleme halleri, sürekli kendini yetersiz görme, disiplin, kapitalizmin etkileşim alanlarından yeterince kopuşamama gibi önemli meselelerimiz mevcut. Elbette ki bu sorunlar sadece gençliğin yaşadığı sorunlar değil. Ama gençliğin toplumsal sorumluluğu ve dinamizmi gereği bu sorunları önüne koyması halinde aşma potansiyeli çok yüksektir.
“Denizlerin, Mahirlerin yoldaşları! Sizin deyiminizle düşleriniz onların kâbusudur. Şimdi harekete geçmenin, başkaldırmanın ve değiştirmenin tam zamanıdır! Yolunuz açık olsun”
Değerli yoldaşlar!
Yerellerde katıldığımız toplantılarda en çok yapılan eleştiri sosyalist parti olarak SYKP, programında oldukça iyi ifade etmiş olmasına rağmen emek mücadelesindeki yetersizliğidir. Çok yerinde bir eleştiridir.
İşçi sınıfı kapitalizmin yaşadığı dönüşümler içinde nitel ve nicel olarak çeşitli değişimler yaşamıştır. Dolayısıyla mücadele ve örgütlenme biçimlerinde de kimi değişimler yaşanmaktadır. Dünya ölçeğine baktığımızda neoliberal politikalara karşı bariyerler ören, sermayenin yaşadığı krizi derinleştirmeyi hedefleyen bir sınıf kabarıştan söz edemeyiz. Ancak dünyanın dört bir yanında huzursuzlukların kendini hissettirdiğini irili ufaklı işçi direnişleri oluyor.
SYKP emek alanında neler yapabileceğini genel söylemleri ifade etmenin yanı sıra potansiyeline bakmalı ve sadeleştirme yoluna gitmelidir. Temel meselemiz olan sınıf örgütlenmesinde basitten karmaşığa doğru bir yol/yöntem izlemeliyiz. O nedenle birkaç noktaya vurgu yapmak istiyorum. Partimizde azımsanmayacak düzeyde kamu emekçisi yoldaşımız var. Ancak kanayan yaramız olmaya devam eden içsel sorunlarımızı çözemediğimiz için bu alanda değiştirici, dönüştürücü bir varlık gösteremiyoruz. Aynı zamanda İşçi Hakları Dernekleri faaliyetimiz yürüyor. Bu faaliyeti parti kararıyla yaygınlaştırma, partiyle ilişkisini tanımlama gibi sorunlarımız ortada duruyor. Komünizm tahayyülü olan bir sosyalist parti olarak olmazsa olmazımız olan sınıf mücadelesine boylu boyunca girmek ve yeni açılımlara örnek oluşturacak kimi kazanımlara, konumlanmalara odaklanmak zorundayız. Bunu başarmak önemli bir tarihsel görev olarak karşımızda duruyor.
Değerli yoldaşlar!
Partimiz, Lenin’in dediği gibi: “İşçi sınıf bütün ezilenlerin taleplerine sahip çıkmadıkça, kendisiyle birlikte bütün toplumun kurtuluşunun yolunu açamayacağını, “dar çıkarcı” bir hareketin ötesine geçemeyeceğini” programında tespit etmiştir. Bu anlamda çok renkli olan bu topraklarda yeni toplum paradigmamıza ayna tutacak olursak:
Ermeni, Arap, Süryani, Rum, Ezidi, Laz ve coğrafyamızın bilcümle kadim halklarının yüz yüze kaldıkları soykırım, tehcir ve asimilasyon politikalarıyla yüzleşip, halkların Türklük baskısından kurtularak özgürleşmesini sağlamak hala başat görevlerimizdendir. Ezilen mezhep ve inanç topluluklarının İslam’ın Sünni mezhebi tarafından belirlenmesine karşın sekülerizm ve özgürlükçü laiklik mücadelesi sosyal ve demokratik bir cumhuriyet kurma mücadelemizin aktüel konularından biri olmayı sürdürüyor. Nefretin eyleme dönüştüğüne defalarca tanık olduğumuz bu dönemde, LGBTİ’lerin “Onur Yürüyüşü”ne tahammül etmeyen zihniyete karşı LGBTİ örgütleriyle dayanışma içinde homofobiye ve hetroseksizme karşı mücadelemizi büyüteceğiz. Bu arada İstanbul’da polis tarafından dağıtılan ve aralarında 2 SYKP’li yoldaşımızın olduğu gözaltı yaşandı. Yoldaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.
Yoksulluğun ve savaşların arttığı şu süreçte dünyanın ve Türkiye’nin önemli bir sorunu haline gelen göçmen krizi her anlamda bizlere değmektedir. Partimiz bu konuda kısmi de olsa duyarlılık göstermekte, ancak yeterli emeği henüz harcayamamaktadır.
Sınıflı toplumlarda hâkim eğilim engellileri yaşamın dışına iten bir tarz izliyor. Buna karşın engelli hareketiyle dayanışmak önemlidir.
Değerli yoldaşlar!
Dünyanın ve Türkiye’nin içinden geçtiği karanlık süreci her fırsatta vurguluyoruz. Muhalefetin üzerinden silindir gibi geçilmeye çalışılıyor. Türkiye’de faşizmin kurumsallaşırken yarattığı kitle ruh hali ortadadır. İnsanları açlıkla, işsizlikle, cezaevleriyle, işkenceyle, ölümle terbiye etmeye, biatçı olmaya zorluyor. Devletin bütün mekanizmalarını kullandıkları halde referandumda çıkan sonuç bu ülkenin yarısından fazlasının yeni rejime karşı olduğudur. Bardağın dolu tarafını da görmeliyiz. Bu antifaşist cephenin potansiyelidir. Referandumun yanı sıra bu ülke yakın zamanda Gezi’yi yaşadı, 6-8 Eylül’ü yaşadı. Hala yaşayabilir. Asıl olan faşizmin bireylerden başlayarak yarattığı yılgınlığa, duygu parçalanmasına, yuvarlar biçiminde duruşa ve yuvarların ilişkilenmesini engellemeye karşı dimdik durabilmek. Dışarda direnmek, cezaevlerinde direnmek kadar değerlidir yoldaşlar. Partimiz birikim ve deneyimleriyle bunun bilincindedir. Daha çok direnme, yoldaşlaşma, partimize, ittifak alanlarımıza sahip çıkma zamanıdır.
Yaşasın devrimci dayanışma
Yaşasın halkların kardeşliği
Yaşasın devrim ve sosyalizm
Danışma Meclisi'nin 2. günü, 2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı'nın yıl dönümüne denk geldiği için, ikinci günün başlarken 2 Temmuz'da yaşamını yitirenler için bir anma yapılırken, ''2 Temmuz'un hesabı sorulacak'' denildi.