Suruç katliamından sonra İstanbul’da yapılan yürüyüşten bir pankart: “Soran olursa, oyuncaklarıyla beraber ölüme giden sosyalist gençlerdi dersiniz.“
Ya da demezsiniz. Evet, gerçek bu aslında..
Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu organizasyonuyla Türkiye’nin farklı illerinden 300 tane genç Rojava devrimini desteklemek ve DAEŞ’in yıktığı Kobanê’nin inşasına yardım etmek için Rojava’ya doğru yola çıkmışlardı.
Evet, oyuncak götürüyorlardı yanlarında koli koli. Kütüphane yapacaklardı. 500 fidanları vardı, Hatıra Ormanı için; meyve fidanları ayrı, Berkin Elvan için. Anti-militarist, barışçıl gençlerdi, evet. Ama neden masum olduklarını kanıtlamak zorundayız? Neden illa ki oyuncaklardan, kitaplardan bahsetmek zorundayız? Ekmek almaya gidiyordu. Peki ya gitmeyen ölmeyi hak ediyor mu? Okuldan eve dönüyordu. Peki ya hâlâ sokakta olanın öldürülmesi meşru mu? Orada ne işleri varmış. Pardon, neresi orası? Türkiye Cumhuriyeti toprakları değil mi?
31 tane gencecik insan. Rojava Devrimi’nin 3. yıldönümünde. İçlerine girmiş bir bombayla katlettiler. Videoları izleyemedim, fotoğraflara bakamadım. Çığlık çığlığa insanları dinleyemedim. Olay yerinden yazan bir kadın vardı. Defalarca kez “insanlar parça parça” yazmıştı Twitter’a. Birbirinden uzak kopuk kopuk harfler, okuması zor kelimeler arasında: İnsanlar parça parça.
Neden Suruç’taydı o insanlar? Neden oradan Kobanê’ye geçeceklerdi? Orada ne işleri varmış gerçekten de ne hadlerine oradalarmış acaba? Bakalım mı?
Rojava, Suriye’nin kuzeybatısında yer alan üç otonom kantonun bölgesel adı. Cezirê, Efrîn ve Kobanê. 3 yıl önce 19 Temmuz gününde Kobanê yönetimi de PYD’nin eline geçtiğinde Rojava Devrimi ilan edilmişti. Birçok farklı dinden, dilden ve ırktan insan halk olarak yönetimi üstlenmişti. Rojava Devrimi’yle Ortadoğu hakları için ilk defa yaşanılabilir bir yönetim sistemi kuruldu. Ancak 16 Eylül 2014’den beri, Kobanê DAEŞ kuşatması altındaydı. YPG/YPJ’nin azılı mücadelesine dünyanın bin bir farklı yerinden insan gönüllü olarak katıldı. Kafa kesen cihatçılara karşı yürekleriyle savaşan kadınlar ve erkekler sayesinde Kobanê DAEŞ’ten temizlendi. Bu süre zarfında Suruç’ta kurulan kamplara binlerce defa organizasyon düzenlendi. Tek bir kıyafet götürmekten tutun da, doktor olarak görev almaya kadar, Ortadoğu’da bir başka yaşamın mümkün olduğuna inanan herkes akın akın Rojava’ya, Suruç’a gitti. DAEŞ’in gerici şiddetine karşı savaştan kaçanlara destek olmak ya da savaşmak için gitti insanlar oraya. Kobanê DAEŞ’ten temizlendikten sonraysa, elde devrimin yıkılmış, yakılmış şehri kalmıştı. Aylardır da inşa çalışmaları sürüyor.
İşte 19 Temmuz günü, Rojava Devriminin yıldönümünde bombalanarak ölen 31 genç, bu devrime olan inançlarından ötürü oraya gidiyorlardı. Bu devrimin sürdürebilirliği için gidiyorlardı. Çorbada tuzumuz olsun diyorlardı. Ellerinden gelen bir oyuncak, bir kitap, bir fidan… Bunları ceplerine doldurmuş gidiyorlardı işte.
Hatice Ezgi Sadet. 20 yaşında “Batılı” bir kadın. Çokça kez anlatmış neden bu organizasyonu düzenlediklerini. Bir videoda şunları söylüyor: “Biz kadınlar olarak bu devrimi sahipleniyoruz. Bizim için şöyle bir anlamı var. Cinsiyet öğelerinin tamamen yıkıldığı bir yer Rojava. Ortadoğu halkında bütün bu savaşların, çetelerin, en çok ezilen kadınları sömürdüğünü, en çok kadınlar üzerinde baskı yarattığını biliyoruz. Kadınlar artık doğrudan özsavunma yapıyorlar. Ellerine silah alıp cephelerin en ön saflarına geçtiler. YPJ ve daha birçok kadın örgütünü oluşturdular. Biz Batı’dan kadınlar olarak, Kürdistan’dan kadınlar olarak kendi özgürlüğümüzü Rojava kadın devriminde görüyoruz aslında. Bizi çok özgürleştiren bir noktada Rojava.”
Alican Vural. Katledilen gençlerden biri. Şunları yazmıştı Twitter’da “Katillere, işbirlikçilere, kafa kesenlere, kadınları aşağılayanlara karşı yeniden inşa için Kobane’deyiz.”
Burnunuzun dibinde, böyle bir devrim var. 20 yaşında gençler bu devrimi gördüler. Daha nicesi gördü. Orada olanı ayrı, yolda olanı ayrı. Benim gibi uzaktan destek olanı ayrı.
Bu çocuklar, benim cesaret edemediğim bir şeyi yapacak kocaman bir yüreğe sahiptiler! Bu çocukları oyuncak götüren çiçek çocuklar olarak masumlaştırma mecburiyetinde kalarak, sizden merhamet beklemek zorunda olmak istemiyorum artık.
Ben bu çocukların masumluklarını kanıtlamak için uğraşırsam, Rojava Devrimi için yıllardır kan dökenlerin ölümleri haklı çıkmaz mı? Kantonlar için verilen mücadelede her gün kaç tane cenaze çıkıyor biliyor musunuz?
Kobanê’de savaşın en korkunç olduğu zamanda Suphi Nejat Ağırnaslı, DAEŞ’e karşı savaşırken katledilmişti. Benden sadece 2 yaş büyükyü. Boğaziçi Sosyoloji mezunuydu. MLKP militanıydı. Kobanê kod adı Paramaz Kızılbaştı.
Paramaz eline silah mı almıştı? Eyvah! Peki ya Kader Ortakaya Suruç’ta 25 gün çalıştıktan sonra Kobanê’ye insanı yardım götürebilmek için insan zinciri oluşturanların arasına girmişti. Sınırı geçerek yardım götürecekti. TSK tarafından vuruldu. TSK iddiayı reddetti. Kader öldüğüyle kaldı.
Rıfat Horoz. 60 yaşındaydı. Sinopluydu. Kocaeli’deki evini, her şeyini Kobanê’li bir aileye bağışlayarak Kobanê’ye savaşmaya gitmişti. 1 ay kadar önce DAEŞ’in Kobanê’ye yaptığı bir saldırıda katledildi. Elinde mor sümbüller taşıdığı bir fotoğrafı var, baktıkça insanın içini acıtan.
Ölüleri yarıştırmıyorum hayır. Ölüleri suçlu, suçsuz diye ayırmıyorum sadece. Terörist ne demekti? Barışçıl olmayan direniş ne demekti? Kafa kesen, tecavüz eden, yakıp yıkan, insanlığa dair iyi olan ne varsa yok etmek için her türlü eril şiddeti insanlar üzerine dayatan DAEŞ’e karanfil uzatmak mıydı barışçıl direniş?
Ölene insan diyemiyor kimse. Ölenler insan. Ölenler kalben bir olduğum insanlar.
Eskiden ölen aktivistler ile uzaktan da olsa tanışıklığım olmazdı. Artık öyle değil. Bu ölen çocukların çoğuyla ortak arkadaşlarım var. Arkadaşlarımın arkadaşları ölüyor. Sıra kimde? Arkadaşlarımda mı? Sonra?
Çember iyice daraldı. Evinizin önünde polis ya da bir DAEŞ militanı tüfekle sizi taramadan anlamayacak mısınız? Türkiye’nin büyük şehirlerinde, beyaz yakalı işlerde çalışıp, site içi güvenlikli evlerinizden çıkıp lüks arabalarınıza binerken tüm bu olanlardan korunabileceğinizi sanıyorsunuz değil mi? Unutmayın, güvenli krallar ve kraliçeler olarak yaşadığınız hayatlarınızdan, sokağa açılan her kapıda, bastığımız kaldırım aynı.
Suruç’tan kurtulan LGBTİ aktivisti Loren Elva çok güzel yazmış.
“İyi değilim. İyi olmayacağım. İyi olmayın.”
Artık iyi olmayın. Lütfen.
*Dilara Gürcü’nün yazısı T24 İnternet Gazetesi’nden alınmıştır.