İki aylık periyotlarla çıkan Siyaset Dergisi’nin üçüncü sayısı çıktı. Derginin Ocak-Şubat aylarını kapsayan bu sayısı, ‘Usludan yeğdir delimiz’ başlığıyla çıktı. Dergiye kitapçılardan ulaşabilirsiniz.
İki aylık periyotlarla çıkan Siyaset Dergisi’nin bu sayısında; Hikmet Sarıoğlu, "Geç kalmayalım" ; Erdal Kara, "Faşizm ve AKP" ; Mehmet Zencir, "Sağlıkta intihar ettiren emek rejimi" ; Aris Nalcı, "Unutmayacağız Ahbarig" ; Kıvanç Eliaçık, "Lübnan: İç savaşların kıskacında Suriyeli İşçiler" ; Mahir Sayın, "BOP taşeronluğundan Avrasyacılığa" ; Gökcan Aydoğan, "Vitrin siyaseti kime yarar?" ; Deniz Berk Sayınhan, "Çaresiz bir aile, aciz bir kıta: Happy end" başlıklı yazısıyla yer alıyor.
Leyla Uyar, derginin bu sayısında Süleymaniye Günlüklerini yazmış, yazısının başlığı "tek çözüm sokaktır! rojava’nın seçimi"
Dergide devam eden, ''Ekim Devrimi 100 Yaşında'' yazı dizisi Deniz Gemici'nin Ertuğrul Kürkçü'yle yaptığı söyleşiyle devam ediyor. Söyleşi dergide, ‘‘Ezberi yinelemenin veya ağıt yakmanın ötesine geçmek’’ başlığıyla yer alıyor.
Kani Beko’yla Mahir Gecikligün’ün yaptığı röportajda Olağanüstü halin işçilere yansımasına ışık tutulmuş. Gülnihal Koç, Demokrasi İçin Birlik’ten (DİB)Rıza Türmen ile Hayır Meclislerini ve yerel direniş ağlarını konuşmuş.
Yılmaz Yücel, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) eş sözcüsü Onur Hamzaoğlu’yla, HDK’nin önümüzdeki süreçteki yol haritasını konuşmuş. Söyleşi dergide, ‘‘HDK binalara sığmaz’’ başlığıyla yer alıyor. Duygu Yıldız, Faik Bulut ile Kudüs meselesi üzerine söyleşmiş. Harun Turgan ise, Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi üyesi Mutlu Örs, Mücahit Yıldırım, Nikola Es-Saafin ve Selim Sezer ile ‘‘Halkların boykot kardeşliği’’ni konuşmuş.
Türkiye’nin Ruhu yazı dizisinde ise LGBTİ Hareketine yer verilmiş. Deniz Tunçel ve Oğul Can, LGBTİ hareketinden Emre Özyetiş, Janset Kalan, Özgür Gür ve Semih Özkarakaş ile söyleşmiş.
Derginin, ‘Usludan yeğdir delimiz’ adlı giriş yazısı şöyle:
usludan yeğdir delimiz!
Somonlar gibi
Somonların hikâyesini bilenler, yeni bir yaşam başlatmak için çetin süren bir göç başlattıklarını bilirler. Hayatları tatlı sularda başlar. Büyüdükçe tuzlu sulara doğru salarlar kendilerini. Hem tatlı sularda, hem tuzlu sularda yaşamaya yeteneklidirler. Ne yaşamlarının başladığı nehrin yolunu ne de kokusunu unuturlar. Okyanuslardaki uzun yolculukları sonrasında doğdukları nehre doğru göçleri başlar. Yeni bir yaşam başlatmak için direnişe geçme vakti gelmiştir. En azgın sulara, en deli dalgalara, akıntıya karşı direniş… Şimdi bizim de yapmamız gereken en iyi ve doğru şey budur belki… Üzerimize doğru gelen akıntıya karşı yaşamın başladığı nehre doğru birlikte yüzmenin vakti gelmiştir.
Efendiler
Çünkü dünyanın efendileri, efendilikleri sürsün diye üzerimize en azgın sularını salmış durumdalar. Efendilerin azgın suları savaştır. Savaş çıkarmaya hazırlar. Dünyanın efendisi olamayan bölgenin efendisi, bölgenin efendisi olamayan devletinin efendisi olmaya teşne. Dünyada savaş. Yurtta savaş. Savaş ise akıl dışı, insanlık dışı… Onlar için savaş, sözüm ona “insanlık” adına… Gerçekte ise insanlık millete, millet devlete, devlet ise efendiye denk. Efendilerin savaşları kendi efendilikleri, kendi saltanatları sürsün diye… Efendilerin kendi arasındaki kavga, efendilerin efendisi olma savaşı… Bizim bu savaşta ne yerimiz ne işimiz var. Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de iç savaşlarda milyonlarca insan öldü. Şimdi sıra “yine” Filistin’de… İnsanlık ölüyor. Efendilik sürüyor. İran’da halk birçok şehirde rejime karşı ayaklanmaya başlayınca, halkın ayaklanmasının arkasında efendiler arayanlar oldu. İran halkının efendilerine isyanını anlayamayan, Türkiye’de Gezi isyanının arkasında bir efendi arayanlarla aynı yerde bulacaktır kendini. Bugün yan yana değilse yarın olacaktır. Efendilerin kendi aralarındaki çatışmaların, birbirlerini efendilikten etme kavgalarının hesabını isyan eden halklar tutmazlar. Bir halkın efendilerine isyanını, başka efendilerin buyruğu altına girmesini önlemek görevi halkı doğru bir hedefe kilitlemektir. Halkın isyanının arkasında efendi aramak değildir. Bu akıl, bir halkın isyanını anlamaktan her coğrafyada acizdir. İran halklarının efendilere isyanını anlamak, başka coğrafyalarda isyan etmiş halkların isyanını anlamak için de yeni bir derse giriş gibidir. Bu dersi geçemeyenlerin “efendilikten” sınıfta kalacakları gün gibi, güneş gibi açıktır.
Kötü ve çirkin
Bizim kasabanın efendileri ise KHK çıkararak efendiliklerini güvence altına almak peşindeler. Son çıkardıkları kararnameler kanun hükmünde olmakla birlikte, kanunsuzluk rejiminin geldiği son aşamayı ifade ediyor. Atış serbest. Savaş olası. Bizi, sanki bir Western filmindeki kasabadan gelen silah sesleri şerife doğru götürüyor. Şerif kendi kanunu dışında kanun tanımıyor. Gerektiğinde kendi kanununu da tanımıyor. Kasabadaki iyiler için “her şey” mubah… Şerif ise hem kötü, hem çirkin…
Hafıza-i beşer ve iki renk
15 Temmuz’da darbeyi bastıran, bastırınca aklına bir darbe klasiğinin gelmesiyle kendini bir kez daha ele veren efendilere bir hatırlatma gerek. 80 darbesi sonrası devrimcilerin mahkeme fotoğraflarına bakın. 2018’de yapılacak mahkeme fotoğrafları ile karşılaştırın. Gözleriniz, 51.700 gri elbiseli “mahkûm” ile doldurulmuş mahkeme salonlarını boşuna arayacak. Badem kurusu renginde 6.800 “darbe sanığının” kaçı bu kıyafetin içine girmez, bilinmez. Gerçekte gri elbise giydirmek istediğiniz ancak badem kurusu elbise giydirmeye teşebbüs edecekleriniz olacak. Onlar adına da kefil isterseniz, bizi yazın. Badem kurusu elbiseler, onlar için dar gelecek. Biliyoruz, hafıza-i beşer nisyan ile maluldür; hatırlatmak ise şimdi bir görev gibi; Türkiye hapishanelerinde “tek tip” elbiseyi devrimciler giymedi.
Aklın yıkımı
Bu akıl dışılık uslu olmayı tembihliyor, akıl dışılıkla barışık olmayı, onun emrinde olmayı, onun için yok etmeyi, ölmeyi, öldürmeyi vaaz ediyor… Gerçekleri çarpıtıyor, kara çalıyor, demagoji ile her şeyin üstünü örtmeye çabalıyor. Delilikle damgalıyor. Faşizm, bu akıl dışılıkla var oluyor, yaşamın her alanına bu akıl dışılığı yayıyor. İnsani ne varsa köreltiyor. Egemen rejimlerin akıl dışılığı, insanları bu akıl dışılığın delileri yapıyor.
Ve başkaldırı
Ne Katalonya’da, ne Kürdistan’da, ne Filistin’de, ne Türkiye’de uyanışın, başkaldırının başladığı yerlere yenileri eklenirken, kimse bu başkaldırının dineceğini beklemesin. Başkaldırıya karşı efendilerin aklı, isyanı yok etme ve bunun kendi coğrafyasında bir isyan dalgası haline dönüşmemesi için isyan dalgalarını karartma gayretinde. Kendi efendisine karşı çıkan, dünyanın efendilerine karşı birlikte olmayı da kendi eyleminden öğrenecek. İsyanın arkasında efendi arayanlar biraz “efendi” olurlarsa; bu coğrafyalarda efendilere karşı kendi kaderlerini ellerine almaya çalışan, doğdukları yerde ölmeye doğru giden ve orada yeni bir yaşam başlatan nehirlerdeki yolculuğa katılabilirler. Yaşama başladığımız, yaşamı bulduğumuz her yerde uslu olmamayı, deli olmayı seçenler akıntıya karşı birlikte bir göçe çıkmalı… Tıpkı somonlar gibi…