Korkut AKIN yazdı: Bir devlet duvar örüyor, bir diğeri tel örgüler geriyor, bir başkası mayın döşüyor ama hiçbiri bu büyük insan hareketliliğini engelleyemiyor, çünkü söz konusu olan yaşam, insan yaşamı. Umut ise her ne olursa olsun güçlü ve hedef çok yakın.
SiyasiHaber
Eşini, dostunu, akrabasını, malını, mülkünü, işini, kültürünü, geleneğini ardında bırakan ve umulanın ötesinde sadece küçük bir çoğunluğu Avrupa’ya sığınan 65 milyondan fazla insan var dünyada. İnsanlar ağırlıklı olarak savaştan kaçıyor, şiddet, doğal afet, eşitsizlik, takibata uğrama, çocuklarının geleceği için duydukları kaygı da belirleyici kaçış nedenlerinden. Daha kaçma kararı verdikleri andan başlayarak yaşamları köklü bir değişime uğruyor. Bilinmeyen bir gelecek uğruna hayatlarını kimse tehlikeye atmak istemez. Kimse ölümü göze alacak kadar düşüncesiz olmadığı gibi geçerli bir nedeni olmadan birikimlerini de, geleneklerini de, kurulu yaşamını da bırakmak istemez. Buna da bağlı olarak yaşananı kriz olarak nitelemek hepimizi yanlışa götürür, bu bir devrimdir, “sığınmacı devrimi”.
İnsanlar Suriye’den, Kongo’dan, Eritre’den, Yemen’den kaçıyor. ABD’ye, Almanya’ya, İtalya’ya kaçanlar olduğu gibi Lübnan’a da kaçıyorlar, Somali’ye de, Türkiye’ye de. Bu ülkelerden de kaçanlar var muhakkak ki. Yani birilerinin birikimlerini, yaşamlarını bırakıp terk etmek istedikleri topraklara başkaları gelebiliyor. Bu, sığınmacı devriminin en önemli, en derinlemesine irdelenmesi gereken noktası… Bir devlet duvar örüyor, bir diğeri tel örgüler geriyor, bir başkası mayın döşüyor ama hiçbiri bu büyük insan hareketliliğini engelleyemiyor, çünkü söz konusu olan yaşam, insan yaşamı. Umut ise her ne olursa olsun güçlü ve hedef çok yakın.
Öyle görünüyor olsa da…
Marc Engelhardt, dünyanın birçok yerinden başka başka ülkelere sığınmak isteyen insanları takip eden gazetecilerin yazdıklarından, izlenimlerinden, aktardıklarından derlediği “Son Göç Dalgası Dünyayı Nasıl Tümüyle Değiştirdi” alt başlıklı “Sığınmacı Devrimi” adlı kitabında, sığınmacıların da görüşleri doğrultusunda değişimi merkeze alan, yenilikçi, duyarlı ve insancıl bir bakış açısı yakalamanın izini sürüyor.
Kitapta anlatılanların (anlatanların anlattıklarının) büyük bir kısmını biz kendi kentimizde, çevremizde yaşıyoruz. Milliyetçiliğin, ötekileştirmenin, ayrımcılığın, dahası ırkçılığa varan kötücüllüğün nelere yol açtığını görüyoruz. “Suriyeli sorunu” olarak bilinse de, Afgan sığınmacıların daha çok olduğunu belgeler gösteriyor, Irak’tan kaçanların da sayısı azımsanacak gibi değil. Bir yanıyla istenmeyen sığınmacılar, bir yanıyla da ucuz işgücü oldukları için gizliden gizliye kabul de görüyor. Linç girişimleriyle gündeme gelen bu sığınmacı karşıtlığı, devletin de desteğini alıyor. İktidarın savunduğu sığınmacılara muhalefet oy kaygısıyla ses çıkarmıyor, ama siyasal çevrelerden esaslı çözüm önerileri gelmiyor. Ellerinden gelse ayrımsız sürüp çıkaracaklar sınır dışına.
Dostlar alışverişte görsün
Bizim ülkemizde “dostlar alışverişte görsün” tutumu sürerken sığınmacılar yüzde 86 oranında “gelişmekte olan ülkeler”e ulaşmayı hedefliyor.
Kitapta yer alan 29 makalede, birebir gözlemlerle karşılıklı röportajlara yer veriliyor. Dünyanın doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine insanlar akın akın göçüyor. Büyük çoğunluğunun sadece üç beş parça giysisi var yanında, her şeylerini bırakıp kaçmaktan başka çare bulamamışlar. İnsan tacirlerininse dergi gücü para ve hiç yüksünmeden o çaresizliği kullanıyorlar. Sünger ve gazete kağıtlarından üretilen “can yelekleri” insanları dibe çekiyor. Umutlarını yitirmemiş insanlar, güzel günler görmek, sıcak bir yemek yiyebilmek, yıkanabilmek, temizlenebilmek, yatakta uyuyabilmek umuduyla zorunlu güven duyuyorlar. İster Türkiye üzerinde, isterse Akdeniz üzerinden Avrupa’ya geçmeyi hedefleyen sığınmacılar için “Aylan Bebek” bir simge, ölüm korkusu. Ama yine de o kötü botlar, kötü can yelekleri gecenin sabaha dönmesi umudu.
Önemli bir ayraç…
Mardin’den Avrupa’ya kaçan, yıllar sonra devletin sözüne güvenip de geri gelen Süryaniler, yeniden Almanya’ya dönmek istiyor. Bu, önemli bir ayraç. Lübnan’dan İsrail’e, İsrail’den Güney Afrika’ya, Pakistan’dan Nijerya’ya, Kongo’dan Eritre’ye dünyanın dört bir yanına sığınanlar kadar o ülkede yaşayan insanların da birer “kurban” olduğu apaçık. Burada hedeflenen herkes için özgürlük olmalı. Ayrımcılıkla, kindarlıkla, linçe varan tepkilerle bu büyük sorunu çözmek mümkün değil.
Bir küçük dipnot…
Dünyanın dört bir yanından, bu arada Türkiye’den de sığınmacı manzaralarının yansıtıldığı kitapta, Anadolu’nun sadece bir geçiş yolu olduğu belirtiliyor. Oysa Türkiye’nin, turistik bölgelerinde de ayyuka çıkan kavgalar, linçler yaşanıyor. Avrupa kapılarını kapayınca Türkiye’de kalan milyonlarca sığınmacının sorunları -mahalle baskısından da öte- alabildiğine insancıl. Kitapta doğrudan ele alınmamış, tabii ki değinilmiş, ama yeterli değil. Bu konunun derinlemesine işlenmesi, araştırılması büyük bir gereksinim. Marc Engelhardt’ın “Sığınmacı Devrimi” rehber olabilir.
Sığınmacı Devrimi
Derleyen Marc Engelhardt
Çeviren İlknur Aka
Yapı Kredi Yayınları, XXI. Yüzyıl Kitapları
Temmuz 2020, 335 s.