AKP hükümeti ve Erdoğan, çalıntı paraları sıfırlayayım derken kendi sıfırlanıyor. Ee, keskin sirke küpüne, haram para yiyene zarar. Ayrıca sadece AKP değil, bu siyasi düzenin tamamı kendine de halka da zarar.
Bugüne kadar egemen siyasi yapıyı oluşturan güçler halklara karşı yıkıcılıkta, sömürüde ortaklığı bozmadı. 12 yıl boyunca yürütülen devletin ve sermayenin el değiştirmesi hareketi, devleti ve sermayeyi ele geçiren güçlerin elini yakıyor şimdi. Yıllar önce ellerindeki “yeşil demokrasi” kitabıyla zuhur etmiş, İslam’ın ılımlısı, Ortadoğu projesinin büyüğüyle hükümete yerleşmişlerdi. Başta ABD olmak üzere, emperyalist odaklar tarafından kutsanmış, burjuva liberal dönüşüm hayal edenlerin müritliğiyle ödüllendilmişlerdi. Asker aradan çıkarılacak, çakar almaz politik silahlarla yönetme vesikası eskimiş statükocu devlet güçleri aşılacaktı. Öyle de oldu. Peki oldu da ne oldu? Sıfıra sıfır elde var sıfır!
Yarı askeri ve darbe dönemi politikalarından beslenen iktidar kliğinin geriletilerek “sıfırlandığı” yerde, AKP-Cemaat kliği için iktidar süreci başladı. Ama devlet politikaları ve statükosunda ısrar bakımından bu sıfırdan başlamak değil, sıfırda çakılmak anlamına geliyordu. Siyasi konumlanma, yer tutma, para ve çıkar parselleri oluşturma açısından değişen, çok şey oldu elbette. Ne var ki, memleketin demokratik değişimi açısından AKP-Cemaat koalisyonu devraldığı sıfırı korudu. Şu an AKP durduğu sıfır noktasından artıya doğru ilerleyemediğine göre, eksilere doğru gitmesi kaçınılmaz.
Son dönemde AKP-Cemaat arasındaki derin yarılma ve çatışmalar, her iki tarafında sıfırlanmış gerçeğini açığa çıkardı; ve eksiye gidişin zorunlu istikametine sürükledi. İki taraf da girdikleri bu yoldan ve savaştan gerçek anlamda kazanarak çıkamayacak. Çünkü karşımızda dönemsel olarak seçim sonuçlarının ya da kısmi düzeltme ve sulh hareketlerinin değiştiremeyeceği yapısal bir kriz var.
Türkiye’de iktidar, merkezileşme gücünü yükseltmek ve buna istikrar kazandırmak istediği her aşamada, çok ciddi bölünme-parçalanma krizleriyle sarsılıyor. Şu an devlet-iktidar gücü olma iddiası taşıyanlar arasındaki keskin bölünme, devletin parçalı yapıs��na yeni bölümler ekleyerek gelişiyor. Düzen güçlerini birleştiren asgari program, Kürde, Aleviye, işçiye, kadına ve tüm ezilenlere saldırı ve sömürüden ibaret. Halkların demokratik değişim talep ve ihtiyaçlarını kısmi de olsa karşılayacak bir toplum sözleşmesi yapacak durumda değiller. Hukuk ve yasa denilen şey sadece kendi aralarındaki hegemonya mücadelesinin bayağılaşmış vasıtası. Bu zamana kadar rejimde hiçbir ölçü bırakmadıkları için, şimdi dağılmanın önüne de hiçbir ölçü geçemiyor.
AKP koalisyonu bugün ustalık ve saltanat döneminden, fetret dönemine geçti. Buna bir geçişten çok çakılma demek daha doğru. AKP ve Cemaat kozlarını karşılıklı oynayıp, kasalarda lazım olur diye tuttukları bilgileri servis ederken, ne kadar aşağılık ve ucundan tutulmaz bir iktidar kurduklarını daha iyi anlıyoruz. Ama açık ki, egemen güçlerin 12 yıl önce oluşturdukları AKP modeli çöktü.
İyi olan şey, onların bindiği saltanat kayığı batarken Türkiye ve Kürdistan halklarının denize açılmaya başlamış olması. Fırtınalı bir deniz bu. Belki yol almak kolay olmayacak. Ama bazı sözleri daha güçlü söylemek gerekecek. Bu tarihsel yarılma anında halkların, emeğin, eşitliğin, adaletin, özgürlüğün saflaşması ve sınır çizgilerini daha net ilan etmek, güçlendirmek gerekecek. Düzen güçleri durdukları sıfır noktasından başlayamaz, halk güçlerinin yararına pozitif ilerleyişin sürükleyicisi olamazlar. Yaşanan bu sıfır noktasında ilerlemeye dönük başlangıcı, devrim ve demokrasi güçleri yapabilir. “Hepsi gidecek ben geleceğim” deme özgüvenini kuşanmak için doğru zamandayız.
Öyle bir rant, rüşvet, para imparatorluğu kurmuşlar ki. Ama yarattıkları yıkım, verdikleri zarar ve bunun karşısında gelişen öfke dalgası öylesine büyüdü ve yayıldı ki, birlikte bindikleri saltanat kayığını batırıyor. Erdoğan istediği kadar gemiyi terk etmeyen kaptan edasını korumaya çalışsın.
Hepsi gitsin, halk iktidara…
Bu yazı 2 Mart tarihli Özgür Gündem Gazetesi’nde yayınlanmıştır.