İsmi Kevser Eltürk. Kod adı, Ekin Wan. Bir haftadır hepimiz onu tanıyoruz. Özenle teşhir edildi. Devlet ve erkekler tarafından. Mahremi, yaşam hakkıyla aynı anda elinden alındı.
Kadın gerillalar ne zaman gündem oldularsa genellikle cinsiyetçi perspektifle ele alındılar. Çatışmaların olmadığı zamanlarda güzellikleri, uzun örgülü saçları, ellerinde silah olsa dahi aslında nasıl barışçıl, nazik, yumuşak ve sevgi dolu olduklarından bahsedildi. Birden bire hepsinin bir hikâyesi olduğu keşfedildi.
Çatışmaların olduğu sert durumlarda sanki yukarıda söylenenler hiç söylenmemiş gibi yeniden aynı nakarat yinelendi ve “bölücü teröriste” dönüşüverdiler. Haber metinlerinde öldürülen “terörist”lerin sayısı verilirken “şu kadar kadın terörist etkisiz hale getirildi” cümleleri kuruldu yeniden.
Kadınların direnişlerini, gerilla olmalarını absürt görenler var hala. Çünkü onlara göre kadının yeri evi, ailesi. Erkeklerin dizinin dibi. Kadın dediğin annedir. Evlenir, çocuk doğurur erkeğe, aileye, devlete, vatana, millete, patronlara.
Kadın savaşmaz, savaş yönetmez. O, erkeklerin çekip çevirdiği dünyada, karargâhlarda yönettiği savaşlara erkek çocuk doğurup yetiştirmekle yükümlüdür. Ya da o erkek çocuklarla evlenip onlara karılık yapacak kadınlar yetiştirmekle görevlidir.
Sonra o savaşlarda öldürülen evladı için ağlayan anne oluverir. Oğlunun cenazesinde devlet erkânının yanında vitrinlik malzeme olur. Sıradaki evladını vatana feda eden fedakâr anne olarak devlet nişanını alır. Başka annelere çocuklarını savaşta ölüme göndermesi için seslenir. Rolü böylece tamamlanır.
Ama tüm bunlara isyan edip karşı çıkarsanız bedelini ödersiniz. Kevser Eltürk (Ekin Wan) bunun bedelini ödedi. O, militarist, ırkçı, cinsiyetçi devletin makbul kadını olmadı. Hayallerinin, özgürlüğünün peşine takılan bir kadın oldu.
Çoğumuz onu sadece devletin inkârcı, asimilasyoncu Kürt politikasına karşı direndiğini sanıyoruz ama o kadar basit değil. Evi, aileyi terk ederek, çocuk doğurmayı reddederek, anne olmak yerine gerilla olmayı seçerek o aslında ilk olarak erkek egemenliğini karşısına aldı.
Militarizm gibi erkek egemenliğinin çok yoğun olduğu alana kadınlar direniyorsa orada evet birçok şey var, en çok kadın başkaldırısı var.
Onun öldürülmüş bedeninden militarist yakada yer alan erkeklerin bu kadar korkmasının en büyük sebebi bu. Öldürülen erkek gerilla bedenlerine de işkence yapılıyor. Paramparça ediyorlar. Araçlara iple bağlayıp yerlerde sürüklüyorlar. Soyup üzerine basarak pozlar veriyorlar. Kulaklarını, burunlarını kesip kolye, küpe yapıyorlar. Bunların hepsini yapıyorlar ama bunları cinsiyetçi bir öfkeyle değil, düşman kiniyle yapıyorlar. Öç alıyorlar.
Oysa kadın gerillaların bedenlerine de bunlar yapılıyor. Ayrıca kadın bedenine ve onun simgesi olan cinsel organlara özel işkenceler, cinsel saldırılar uygulanıyor. Bu, basit bir düşmandan öç alma yöntemi değil. Bu, erkeklerin kadın cinsinden, o cinsi kontrol altına almak için onların bedenlerine yönelik özel olarak tasarlanmış cinsel saldırı yöntemidir. Ortada düz bir savaşta kullanılan düşman hukuku yok, cinsler arası mücadelede kullanılan erkek vahşeti var. Aklını, fikrini, onurunu, direncini kıramadığı kadınların bedenlerine saldırarak güya onları teslim aldığını gösterme zorbalığı var.
Erkeklik, kadın bedenini egemenlik alanı olarak kurgular ve ona göre saldırır. Erkeklerin erkeklerle savaştığı algısı yaratılmaya çalışılan erkeklik çöplüğünde kadın bedeni özellikle araçsallaştırılır.
Asker, polis erkeklerin kadın gerilla bedenlerine yönelik cinsiyetçi saldırılarına karşı verilen tepkiler de bunu doğrulamıyor mu?
Öldürülmüş ve çırılçıplak erkeklik meydanına bırakılmış kadın bedeni görselini medyaya sunanlar ve aman paylaşmayalım diyenler bir kimliği değil, bir bedeni görmediler mi? Kadına bir kere daha namus diye bakmadılar mı?
Üstelik böyle yaparak düşmanın ekmeğine yağ sürmediler mi? Oysa daha dün 3 erkek gerillanın yine askerlerce soyundurulup, üzerine basılarak çekilmiş fotoğrafları çıktı? Bu fotoğraflara aman yaygınlaştırmayalım diyen kaç kişi çıktı. Çıktıysa bile hangi kaygıyla çıktı?
Cinsiyetçiliğin en önemli silahlarından olan namus algısından kurtulmadıkça bir arpa boyu yol dahi alamazsınız. Cinsiyetçilikten arınmadıkça sağcı ya da solcu olun, devlet karşıtı ya da yandaşı olun fark etmez, hepiniz erkeklik kümesinin erkek elemanlarısınız.
Namus değil, insanın mahremi önemli. O fotoğrafta insanı insanlığından utandıran, ürküten, kaygılandıran şey erkeklerin yapabileceği vahşetin hangi boyutlara ulaştığı idi. Mahremin nasıl ayaklar altına alındığına dair görüntüydü.
Bunu özellikle yapıyorlar. Çünkü erkekler itaat etmeyen kadınları sevmiyorlar. Onlardan nefret ediyor, yok edilmesi gereken kişiler olarak görüyorlar. Her gün ülkenin her yerinde kadınların erkeklerce katledilip ölü bedenlerinin sokaklara serilmesi bundan.
Çünkü baş kaldıran kadından çok korkuyor erkekler. Ecellerinden daha çok korkuyorlar. İşkence ve yanı sıra erkekliğin zulmüne uğramış Kevser Eltürk’ün (Ekin Wan) kadın bedeni de bize açık açık bunu söylüyor. Bakmayın etrafına dizilip aşağılık nefisleriyle o bedene baktıklarına. O beden ayaktayken ondan nasıl korktuklarını hepimiz biliyoruz.
Kevser Eltürk (Ekin Wan) alnı değdirilerek üzerine yatırıldığı topraklar özgürleşin diye hayatını ortaya koydu. Aramızda bazıları ölümden korkmuyor, üzerine üzerine yürüyor. Kuşkusuz onların bu cesareti bizlerin hayatlarını etkiliyor, güzelleştiriyor. Aramızda başkalarının ulaşamayacağı bir bağ kuruyor.
İşte bu yüzden işkencelerden ve erkekliğin zulmünden geçerek deforme olmuş o güzel bedeni özenle bulutların üzerine seriyorum. Kurşundan kanayan kalçasını yalayarak yıkıyorum. Göğüslerine çektirilen acıyı, o göğüsleri öperek, uzun uzun emerek kendi bedenime vantuzluyorum. Uzun, belik belik saçlarını okşayıp öperek yolculuğuna hazırlıyorum.
Erkeklerce hakarete uğratılmaya çalışılan kadın bedenlerimizi temsilen onun bedenine gururla ve saygıyla bakıyorum.
Diyorum ki; senin bedenin benim canımdır, onurumdur. Bunu bilmez erkek olanlar, biz biliriz. Sadece biz.
Uğurlar ola, yürekli kadın, uğurlar ola.
(Birgün Gazetesi – 23 Temmuz Pazar)