AKP iktidarını, Cemaat’le yapısal bir ortaklık oluşturdu. Bunun iktisadi boyutu TUSKON’a sağlanan kolaylıklarda, siyasi boyutu da, yasama, yürütme ve yargıda Cemaat’e tanınan özel imkanlarda görüldü. Cemaat’in “altın nesil” yetiştirme politikalarının sonucu Emniyet ve yargıdaki kadrolaşması, ona ortaklıkta özel bir konum sağladı.
Gülen, kitleselleşmeye yönelik kurumlar yerine, elit kadrolar yetiştirerek devleti içerden fethetmenin imkanlarını aramaktaydı. Bu amaçla, dünya çapında muazzam bir eğitim şebekesi ortaya çıkardı. Böyle iddialı bir yapının sürdürülebilir olması için sembiyotik varoluş yollarını aradı. Ulusal düzeyde bunu 12 Eylül cuntasından başlayıp muhtelif partilere “yapışmak”la sağlarken uluslararası düzeyde de, kendisini ABD’nin kullanımına sunarak onun himayesini kazandı.
Cemaat-AKP koalisyonunun bozulmasında iki faktör temel bir rol oynadı: Biri ABD’nin ılımlı İslam projesinden vazgeçerken RTE ile ilişkilerinin kötüleşmesi; diğeri de RTE’nin, iktidara tek başına hakim olma stratejisi ve ilerlettiği yeni burjuvazinin açgözlülüğüdür. Bu durum Cemaat’i, iktidardan dışlarken, sermaye birikimi açısından da devlet imkanlarından yararlanamaz duruma getirdi.
İki faktörün örtüşmesi RTE’yi iktidardan uzaklaştırma girişimlerini kaçınılmaz hale getirirken, Gezi Direnişiyle ortaya çıkan iktidarı sarsıcı durum da bunu mümkün duruma getirdi.
İhalelerdeki ayrımcılığa TUSKON’dan gelen itirazlar, Cemaat’in elindeki Emniyet istihbaratının onlardan alınıp MİT’e devredilirken Askeriye ile özel bir anlaşmaya girilmesi, Mavi Marmara olayında Gülen’in, İsrail’e destek vermesi, Gül’ün başkanlığını engelleyen yasa ve bunun Anayasa Mahkemesi’nce bozulması, MİT Müsteşarını tutuklama girişimi, Gezi Direnişine Cemaat’in destek verdiği suçlamaları, dershanelerin kapatılması ve nihayet Cemaat’in buna 17 Aralık yolsuzluk soruşturmalarıyla yanıt vermesiyle Hükümet’in tam bir tasfiyeye girişmesi geri dönülmez bir savaşa yol açtı.
Bu durumun seçimlere etkisinin ağır olacağı beklenirken AKP’nin yüzde 45 oy alması sanki bunların bir etkisi olmamış gibi bir manzara yarattı. Ancak hakikat bu değildir.
Cemaatin kitlesel etkinliğinin yüzde 5’i bulmayacağı daha önceleri de dile getiriliyordu. Aslında bundan daha büyük bir etki ortaya çıkmış bulunmaktadır. Gezi Direnişinin hemen öncesinde AKP oylarının yüzde 53’ü bulmuş olduğu ve Gezinin yarattığı gerilemenin Ekim’den beri barış politikalarının katkısıyla da dengelendiği hatırlanırsa Cemaat’in vuruşlarının AKP’nin yukarıya gidişine son verirken düşüşe geçmesine de ciddi bir katkısının olduğunu kabul etmek gerekir.
Hükümet’in yarattığı kemikleşme, ekonomik sıkıntıları rezervleri kullanarak ertelemesi ve yolsuzluğun yolsuzluk değil, zekat toplayıp dağıtmak olduğu konusunda yaptığı propaganda ve pratikler, muhalefetin acziyetiyle birleşince bu darbeler frenlenmektedir. Ama önümüzdeki süreç RTE’nin zenginden alıp fakire veren Robin Hood değil de kendi kesesini dolduran adi bir hırsız olduğunu ortaya çıkardığında bu darbelerin ağırlığı, gelişen krizle birlikte asıl o zaman görülecektir.