SEÇTİKLERİMİZ – Çiğdem Toker’in Cumhuriyet’teki yazısı: “Vaktiyle hayırsever işadamı diye anılan; sadece 18 gün önce ‘Can güvenliğinden endişe ediyoruz’ diye resmen Dışişleri notası yollanan Sarraf, şimdi Türkiye aleyhine casusluk yapmakla suçlanıyor ya. İnsan olan düşünüyor tabii. İyi de o zaman niye Türk vatandaşı yapıldı? O arada ne değişti?”
ÇİĞDEM TOKER
Ama öyle ama böyle yapmayın, tereddüt edecek hiçbir şey yok:
Rüşvet suçtur.
Ortaya çıkarılmasında, sonra içeride örtülmesinde, içeride örtüldüğü için dışarıda küresel boyut kazanmasındaki arka planlar ve hesaplar rüşvetin utanç verici bir suç olduğu gerçeğini değiştirmez.
Rüşvet utanç verici bir suçlamadır.
Dünya gündeminde rüşvet suçlamasıyla yer almak daha da utanç vericidir.
Dünya gündeminde rüşvetle anılırken, “içerideki” medyanın, böyle bir durum yokmuş gibi davranması çok daha utanmazcadır.
Sadece utanmazca değil, yayın kesen, haber saklayan medya kuruluşlarının topluma yaptığı bir saygısızlıktır,
“Kimin umurunda?” diyebilirsiniz. Olsun.
Burada kayıt düşelim ve sürdürelim.
***
Rüşvet, Rıza Sarraf’ın ABD ambargosuna karşı kurduğu tezgâhı anlatırken öne çıkan ilk konu. Dahası Sarraf, bu rüşvetlerin aslında olmayan bir ticaret için dağıtıldığını da itiraf etti.
Onun, New York’ta süren yargılamanın 1 Aralık’taki oturumunda gıda ticaretini anlatırken kullandığı ifade aynen şöyle:
“There were never goods shipped.” (*)
Yani, bu mallar gemilere hiçbir zaman yüklenmedi.
Bunun tam Türkçesi hayali ihracattır.
Ve Sarraf’ın bu ifadesini görüp gericiliğe ve yolsuzluklara karşı mücadelesindeki inatçı ısrarı uğruna hayattan koparılan Uğur Mumcu’yu saygıyla anmamak imkânsız.
Uğur Mumcu, Altan Öymen ile birlikte Türkiye’nin “hayali ihracat” kavramıyla tanışmasını sağlayan gazetecidir.
Dönemin Başbakanı Demirel’in yeğeni Yahya Demirel’in yaptığı mobilya yolsuzluğunu belgeleriyle o günyüzüne çıkarmıştır.
Gazetecilik neden yaşamsaldır ve neden iyi gazetecilik olmasın istenir, çok açık değil mi?
(Kaynak: Duruşmadan anlık tivitler yazan ABD’li gazeteci Adam Klasfeld.)
Sarraf’ı Türk vatandaşı yapan kim?
Vaktiyle hayırsever işadamı diye anılan; sadece 18 gün önce “Can güvenliğinden endişe ediyoruz” diye resmen Dışişleri notası yollanan Sarraf, şimdi Türkiye aleyhine casusluk yapmakla suçlanıyor ya.
İnsan olan düşünüyor tabii. İyi de o zaman niye Türk vatandaşı yapıldı? O arada ne değişti?
Bu soruyu hepimizin adına İzmir milletvekili Zeynep Altıok Akatlı da sormuş. Hislerimize öyle tercüman ki, Başbakan Yıldırım’ın cevaplaması talebiyle verdiği önergeyi özetleyerek paylaşmak elzem:
– Sarraf ve ailesi 2005’te Türk vatandaşlığına başvuru yaptı. İranlı siyasilerin, bazı AKP’lilere ricacı olduğu ve Sarraf’ın AKP’lilerin referansı ile 2007 Haziranı’nda Bakanlar Kurulu kararı ile TC vatandaşı yapıldığı iddia ediliyor. Zaten Sarraf’ın yükselişi bu tarihten sonra başlıyor.
“Şimdi TC aleyhine casusluk şühesiyle soruşturma başlatılan Sarraf’ın TC vatandaşı yapılması için kimler referans oldu? Bu kişiler ile ilgili soruşturma başlatıldı mı?”
-Açık kaynaklara yansıyan bilgilere göre Rıza Sarraf “istisnai vatandaş” olarak TC vatandaşı yapılmıştır. Rıza Sarraf, Türk vatandaşlığına istisnai olarak alınmak için hangi somut şartları sağlamıştır? Bunlar nelerdir?
‘Rüşveti alan da veren de suçlu’
Aşağıdaki alıntı, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan.
Henüz başbakanlığının sekizinci ayındayken, 2003’ten 2004’e girerken gittiği Safranbolu’da yaptığı konuşmadan:
“Biz ‘Yolsuzluğun, yoksulluğun ve yasakların karşısındayız’ dedik. Bunun adı 3Y. İnşallah bunu sıfırlayacağız. Bunlara bazen vatandaşın da zemin hazırladığını görüyoruz. Rüşveti alan da veren de suçlu. Verme kardeşim. Rüşvet veriyorsan, ya menfaat elde etmek istiyorsun ya da işin doğru değil.”
Rüşvetin kötü bir şey olduğunu AKP’li siyasetçilerden duymayalı ne kadar çok oldu değil mi?
Togem-Der’e yüklü bağış gerçek miydi?
Rıza Sarraf, ABD’de tutuklandıktan kısa süre sonra mahkemeye bir kefalet dilekçesi verdi. Mayıs 2016 tarihli o dilekçeye göre Sarrraf, Togem-Der adlı derneğe 2.3 milyon dolar bağış yapmıştı.
(Açık adı Toplumsal Gelişim Merkezi Eğitim ve Sosyal Dayanışma Derneği olan kurumun başkanı, Emine Erdoğan’ın ağabeyinin eşi Saadet Gülbaran.)
Togem-Der bir buçuk yıl önce bu haberler çıktığında internet sitesini kapattı. Site şimdi açık. Bağışçılar Listesi’nde Ali Ağaoğlu, Yıldırım-Tülin Demirören, Ethem Sancak, Dilek Sabancı, Çiğdem Kamer, Songül Çağlayan (Zafer Çağlayan’ın eşi) Beyhan Bağış (Egemen Bağış’ın eşi) gibi isimler görünüyor. Rıza Sarraf adı yok.
Fakat ilginçtir, bugüne dek “Biz böyle bir bağış almadık” da demedi Togem-Der. Şimdi siz bir derneksiniz ve bugün casuslukla suçlanan, nasıl rüşvetler verdiğini anlatan bir “işadamı” derneğinize 2.3 milyon dolar bağış yaptığını ABD yargısına bildirmiş. Gerçek olmasa hemen tekzip etmez miydiniz? Merak işte. Bu hayli yüklü tutar bağış yapıldıysa, ne karşılığında yapılmış olabilir?
Ve yapıldıysa derneğin hangi iyi amaçları uğruna acaba?