Bugün Kürtler olmasa MHP olmayacaktı. 1970’lerde ise solcular olmasa MHP olmayacaktı. Kendi kendine var olamayan, geçmişe dair söyledikleri anlamsız, bugüne dair söyledikleri kafa karışıklığından ibaret, yarına dair ise söyleyeceği hiçbir şey olmayan bir parti.
Devlete bayılır. AKP’ye kızmasına bakmayın. AKP’nin devleti ele geçirdiğini anladı. Devletin elini nasıl öpüyorsa, AKP’ninkini de öyle öpüyor. Devlet tarafından zamanında nasıl kullanılıp atıldıysa bugün de AKP tarafından kullanılıyor. Atılması da yakındır. Zaten başka türlü davranmayı da bilmiyor.
80 öncesi MC’nin payandası, bugün ise AKP’nin. MHP cephesinde değişen bir şey yok.
Varlığını bir düşmana borçlu. O zamana göre değişen düşmanı yeter ki “devlet” hedef bellesin. MHP davete icabet ediyor. Tek parti rejimi kurulmasın diye bir şans vardı. MHP o şansı vakit kaybetmeden çöpe attı. Attı çünkü etrafında ne olduğunu dahi anlayamayacak kadar çoraklaşmış bir parti. AKP’ye kızanların oylarını toplayıp yeniden AKP’ye yarayacak şekilde kullanmak haricinde bir siyasi programı yok. Galiba da hiç olmadı.
Siyasi hayatı, militanlarının “devlet” tarafından “ulvi amaçlarla” kandırılması sonrasında da bu kandırılmaya ağlayarak tekrar kandırılmasından ibaret.
MHP için HDP yok hükmünde, CHP ise Allah muhafaza destek verilirse adını dinsize çıkaracak parti.
AKP ise her fırsatta eleştirdiği ama yine her fırsatta yardım elini uzattığı bir parti.
MHP, AKP’nin Orta Anadolu ihtiyar gençlik kolları olma yolunda gayretli adımlar atıyor. AKP, MHP’nin gizli onuncu ışığı. Ancak ışıklar bir hayli kısıldığında seçiliyor. Ortam gayet loş, onuncu ışık AKP pırıl pırıl parıldıyor.
AKP ise geniş bir muhafazakâr koalisyon olma iddiasını yitireli çok oldu. Ana karnına döndü, cenin pozisyonunu aldı. Zamanında “mason, komünist, Yahudi” diye önüne gelene küfür saçan Erdoğan’ın “Mas- Kom-Yah” oyununun sergilendiği bir sahneye dönüştü.
Erdoğan’dan umudu kesenlerin yöneldiği Abdullah Gül bile Gülenci olmadığını ispat etmek için en az Erdoğan kadar Necip Fazıl’cı olduğunu anlatıyor. Büyük Doğu’cu yani.
Necip Fazıl’ın siyasi yazılarını hâlâ rehber edindiğini söyleyen bir muhafazakârın dengi ancak Kızıl Kmerler’in lideri Pol Pot’un izinden gittiğini söyleyen bir sosyal demokrat olabilir. Yani olamaz.
AKP ve MHP yaklaşık yüzde 60 oya sahip. Türkiye bir aşırı sağ sarmalında. Devlet antikomünistken antikomünist, 28 Şubatçıyken 28 Şubatçı, AKP’ci iken AKP’ci aşırı sağ bir MHP var. Yani toplamada sıfır hükmünde bir parti. Çarpmada da öyle. Zaten o sebeple çarpışmaya pek meraklı.
AKP ise her satırı nefret suçu olan Necip Fazıl’ın gölgesini Mas-Kom-Yah’ın aktörü Erdoğan’ın gölgesiyle koyulaştırmış bir başka aşırı sağ parti.
Sol ancak solculuğundan utanmazsa, sadece ekonomi politikalarında değil, büyük ve yaşanır bir demokrasi projesinde de solculuğundan utanmazsa bu devran döner.
En beklenmedik, en olmayacak zamanlarda sol çare olmayı bilmiştir.
Halk bu aşırı sağ partilere hapsolduysa hata halkta ya da o partilerde değil, solun temsilcilerindedir.
Solculuk kolay iş değil. Mehmet Ali Aybar, seneler önce boşuna “Asker-sivil bey takımının tepeden inmeci yönetimi de ister istemez giderek etkisini kaybedecek ve halkımız demokrasiyi aşağıdan yukarı gerçekten kuracaktır” demedi.
Yine boşuna şöyle devam etmedi: “Osmanlı devlet felsefesinin devamı olan bey takımı! Ellerinde tuttukları devlet ile özdeşleşen bu beyler; halkı tepeden inme buyruklarla yönetmenin, devleti koruyup kollamanın kendilerinin tekelinde olan bir tarih görevi olduğuna inanmaktadırlar. Halkı küçük görerek halkçılık yapanlar da onlardır. Demokrasiyi biçim olarak korudukları halde, biçim olarak dahi halkın devleti yönetmesine izin vermeyenler gene onlardır.”
Sol iddiasındaki partiler, bu Osmanlı’ya özdeş yeni beylere karşı kaybetmiş kendi içlerindeki beyleri tasfiye etmeden ve yeni Osmanlı beylere direnmeden bu aşırı sağ dalgasını kıramaz.
Türkiye’de sol içine gizlenmiş sol maskeliler de dahil sağ yıkılmadan demokrasi yerleşmez.
TİP ve Aybar, hiç olmadığı kadar güncel.