Cumhurbaşkanı Erdoğan ve partisi AKP’nin son zamanlarda artan Atatürk söylemlerini değerlendiren Korkut Boratav, Erdoğan’ın çıkışlarının 16 Nisan referandumundan doğan bir endişeye dayandığını belirtti.
Prof. Dr. Korkut Boratav’ın İleri Haber’den Meryem Yıldırım’a yaptığı değerlendirmeleri şöyle:
Erdoğan’a inanmamak için İsmail Kahraman’a bakmak kafi
Prof. Dr. Boratav’ın AKP’lilerin tüm bu şovlarına yönelik tespiti hızlı, kısa ve öz oluyor: “Cumhurbaşkanın samimi olmadığını herkes biliyor.”
Boratav, bunu kanıtlamanın en çabuk yolunun, Erdoğan’ın hemen ertesi gün Meclis Başkanlığına aday olarak İsmail Kahraman’ın yeniden onaylamasını gösteriyor. 19 Mayıs’ta Meclis’e kendisini ziyarete gelen gençlere ‘fetih’ konuşmaları yapan, cumhuriyetin en büyük kazanımlarından olan laikliği Anayasa’da görmek istemediğini açıkça belli edip Türkiye’yi ayağa kaldıran Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı sıfatı taşıyan Kahraman’dan bahsediyoruz…
‘Daha önemlisi var: CHP Atatürkçülüğü bozdu…’
Boratav, Erdoğan’ın çıkışına yönelik ‘samimiyetsiz’ tespitine bir virgül koyarak ‘daha kritik’ dediği bir noktaya dikkatimizi çekiyor: “Daha önemli olan şu; Atatürk’ün kurduğu parti olan CHP’nin grup toplantısında genel başkanı Cumhurbaşkanı’nı ‘Sen Atatürkçü değilsin, Atatürkçülük memleketin çıkarlarını savunmaktır’ sözleriyle eleştiriyor. Atatürkçülüğü bu kadar hafifleterek Cumhurbaşkanı’nı eleştirmek mümkün değil. Atatürk’ün partisi olan CHP’nin, AKP’nin Atatürk-karşıtı söylem ve uygulamalarını kamuoyuna ısrarla hatırlatması gerek. Ülke çıkarlarını savunmak partileri Atatürkçülük açısından ayrıştıran bir ölçüt değildir.
Yani Boratav, CHP’nin Erdoğan’ın çıkışını, yalnızca bu indirgemeyle basitleştirmesinin anlamsız olduğunu tarihe not düşüyor.
‘Oportünist bir perspektifle algıladı’
Erdoğan’ın toplumdaki Atatürk hassasiyetini iyi gözlemlediğini belirten Boratav, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Anketleriyle veya başka yöntemlerle Atatürk sevgisine karşı gösterilen duyarsızlığın ve saygısızlığın aleyhine sonuçlar vereceğini hissetmiş. Cumhurbaşkanının hissettiği bu zafiyet, CHP’yi de salt oportünist nedenlerle dahi uyarmalıydı: Laikliği, cumhuriyet değerlerini açık-seçik savunmak; AKP’nin bu alandaki günahlarının bilançosunu kamuoyuna hatırlatmak, CHP’ye de oy kazandıracak bir yöntem olarak algılanmalıydı. Cumhurbaşkanı’nın dolaylı olarak itiraf ettiği zafiyetinin üzerine gidilmesi gerekirdi.
‘Hedef kitleye’ nasıl ulaşılır?
Boratav, Erdoğan’ın Atatürk çıkışının ‘hedef kitle’ içerisinde bir karşılığının olup olmadığı yönündeki sorumuza yanıtı ise şöyle oldu: “Türkiye toplumunun, Cumhuriyet değerlerine ilişkin nüansları kavraması için, siyaset söyleminde bu konunun ağırlıklı olarak vurgulanması lazım. Örneğin “4+4+4” programından itibaren eğitimi İslamcılaştırma operasyonundan, müftülere nikah yetkisine kadar çeşitli aşamalarda, AKP’nin cumhuriyet kazanımlarını aşındıran, çiğneyen uygulamalarını dökümü kamuoyuna ısrarla taşındığında, durumun önemi ‘hedef kitleler’ tarafından da algılanacaktır.
Erdoğan’ın endişesi, CHP’nin savunma psikozu
Atatürkçülük çıkışının bir endişeye dayandığını söyleyen Boratav ve açıklıyor: 16 Nisan referandumu…Boratav, sözlerini şu şekilde sürdürüyor:
“Rakibin kendi zafiyetini algılamış. Muhalefetin de bu algılamayı bir fırsat olarak kullanması; siyasi rakibinin zayıf konumuna odaklanan hücum stratejisine geçmesi gerekir. CHP Yönetimi ise, Cumhuriyet değerlerini açıkça benimsemeyi bir handikap sanmakta; bu konuda devamlı savunma psikozu içinde kalmaktadır ve rakibinin verdiği açıkları da bugüne kadar kullanmamıştır. Belki rakibinin samimiyetsiz Atatürkçülüğü savunmacı reflekslere son vermeye vesile olur.”
‘AKP İslamcılıktan vazgeçmez’
AKP'nin İslamcılıktan vazgeçmeyeceğinin altını çizen Prof. Dr. Boratav, gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Darbe teşebbüsünden sonra AKP Genel Başkanlığı’na asılan büyük Atatürk portresini gören Türkiye’nin sol, laik, aydınlanmacı çevresi, Cumhurbaşkanı’na, ‘Cemaatlerle ittifakın sonu budur. Dolayısıyla her türlü cemaatle ve tarikatla ittifakı bırak. Anayasa’nın, Cumhuriyet’in başta laiklik temel ilkelerine dön!’ çağrısını yapsaydı, iktidar, farklı bir güzergah çizer; örneğin ANAP ya da Doğru Yol gibi orta sağ bir siyasete yönelir miydi? Yönelmeyeceği anlaşıldı.
Çünkü AKP için İslamcılık, Fetullahçı ve benzeri tarikat tehditlerinden daha büyük bir öncelik taşıyor. Bu hedef ve diğer endişeler nedeniyle Türkiye halkına Cumhurbaşkanı’na kesintisiz dokunulmazlık tanıyan bir Anayasa Referandumu sunuldu. AKP, Türkiye siyasetinde 1946 sonrasında büyük bir yer kaplamış olan orta-sağ bir siyasi parti olamayacaktır. Bu boşluk muhtemelen bir şekilde doldurulacaktır.”